Bir baharı bana verse hayat, bin baharı sana dönsün isterdim dünyanın
Ben sırtımı yaşamaya döndüğümde hep böyle dua ederdim sessizce

Kış kokulu odalarda kelimelerle yolculuğa çıktığımda
Eylülleri birçok kez sevmek afişlerini izlerken keşfettim bizsiz sokakları

Benzetmelerle benzemelerin kaygıları üzerimizde ay ışığı kadar masumken
Seni gece sevdim diyebilmek bize yakışan ömürlük bir suça şafak olamamaktı oysa ki

Kangren olmuş sokaklara dönmek bu, adını mutluluk koyamadığım için beni affet
Yaşamak için kesilmiş o veda karesinde bağlandık biz birbirimize

Yaşatmaya mecbur şiirlerin dışında tüm korkularım ölüme dairken aslında
Erguvan ağaçlarının dallarında besleyeceğim bize benzeyen o ince sesleri

Sonra tekrar döneceğim hiç duymadığım ama hiç unutmayacağım kalp atışlarıma
Sağır mektuplardan ülkelere, okyanuslara, kedilere, madenlere silineceğim masada

Hiç gitmediğim hiç gezmediğim meydanlardan adını söyleyeceğim tanrıya
Adını bana ezberleten her ne ise tüm acılarımı miras bırakacağım bu dünyada o’na

Öpüşmenin yasak olduğu bir kabileye göç ediyorum sayabilir pencereler
Benden erken yol alan vapurlar benden daha erken kalkabilir gölgeleriyle

Ben hiç bilet almadım sinemalara, hiç ayrılmadım kaldığım sınıflardan
Diplomasıyla uçak yapan bir adım attım yüksek binaların çatılarından

Bana gitmeyi öğreten iki bilinmeyenli denklemler kuramadım, sadece yürüdüm
Eriyen küp şekere donuk bakarak geçen zamanlarımla karıştırdım büyümeyi

Sonrasında o bir bardak çaydan kanser olmak isterdim biliyorsun değil mi?
Sonrasını hiç umutlandırmadan ciltlenmiş köy yollarını yenilenmiş görmek gibi

En azından bir sırt çantasına kavuşmuş, bir çift bota utanan o kıza iyileşebilirdim
En azından devrimlerinin tanımını yapamayan ergen solculara gülebilirdim

Dünyayı ben yarattım kahvesinde Legolarını imzalayan yazarları hayranlıkla izlerken
Dünyayı ben yıktım senetlerini imzalayan köylülerin son çırpınışlarına ekin olabilirdim

Ben seni seviyorum diyebilmek için haftalarca beklemedim, yıllarca biriktirdim
Yıllarca bir şelalenin ardında aynı yankılara gebe dinleyici oldum sadece

Yıllarca uçuruma akan suyun içimdeki boşluğu doldurmasını bekledim
Seni seviyorum diyebilmek için hiç çıkmadım o ormanın yeşil dokularına dokunmaya

Cüzzamlı bir yalnızlıkla belki de, belki de tanrının sesini duyabilme çabasıyla
Seni sevmeyi seni böyle uzaktan sevmeyi öğrenmek içindi hepsi, diyebilmek içindi

Geçmişi olmayan geleceği olmayan sevişmelerin arka planlarını dolduracağız hep
Yıldızları, koridorları, mutfağı, midyecileri, balonları, masal kitaplarını seveceğiz

Ezberlenemeyecek ne kadar güzel koku varsa bize ait olacak şiirlerde
Bize ait büyüttüğümüz hiçliğimizin varlıklarını besleyeceğiz hüzünlerimizin giziyle

Bu gitmelerimizin, susmalarımızın cinayetlerimizin ardı arkası hiç kesilmeyecek
Hiç konuşmadan da, hiç buluşmadan da, hiç yaşamadan da yaşatmak aşk olacak

Böyle acımasızca sevmek için defalarca öldürebilirsin bana olan sevgini
Canımı hiç acıtmadığını acıtmayacağını biliyorsun, sadece daha fazla büyüyecek

Daha fazla bize dönecek daha önce hiç geri dönmediğimiz o kavuşma anları
Bir fotoğrafın bile düşmanı olacak tüm bu yalanlar içindeki iç çekimlerimiz

Kalmak istediğinde dilediğin kadar kalabileceğin bir hayat bıraktım sana
Gitmek istediğinde gidebileceğin kadar sessiz uzaklıklar, hepsi ikimiz için

Tüm bu esaretin, hapishanenin, hücrenin, gökyüzünün, özgürlüğün adı aşk
Saçların ıslak, saçların kuru, ellerin sıcak, ellerin soğuk, şiirsin, değilsin hepsi sadece Aşk…
( Hiç Dilek Tutmadık Biz - Yıldızların Kaymadığı Bir Ülkedeydik başlıklı yazı Tolga Baş tarafından 1.03.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.