Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 11.04.2023
Okunma Sayısı : 385
Yorum Sayısı : 8
İki  Günah  Keçisi---hiç  Kimsenin  Yazamadığını Yazmak---1. Bölüm--

Lafı fazla uzatmadan öncelikle iki günah keçisini tanıtayım sizlere.
Yok, öyle yapmayalım. Sizlere öncelikle günah keçisi nedir onu anlatayım. Bu dizi bayağı uzun olabilir. Araya bu gibi bilgileri de serpiştirelim.
Efendim, Yahudilerin en büyük bayramı olan Yom- Kippur Bayramında bunlar bir tavuğu ya da horozu, başlarının üzerinde dolandırıp kendi günahlarını zavallı tavuğa / horoza yükledikten sonra kesiyorlar ve böylece günahlardan kurtulduklarına inanıyorlar.
Hah... İşte bugün tüm günahlarını tavuğa yükleyip zavallı hayvanı bir de günahkar olduğu için kesen Yahudiler, daha önceleri bu işi, yani kendi günahlarını bir başka canlıya yükleme işini keçi keserek ya da bir keçiyi uçurumdan atarak yapıyorlarmış. Sonraları keçi yerine tavuğa dönülmüş anlaşılan, hem daha kolay hem daha ucuz olduğu için olsa gerek.
Yahudilerdeki bu dini inanış sebebiyle dilimize bir deyim girmiştir: Günah Keçisi.
Bir hatanın ya da yenilginin, topluca işlenen bir günahın bütün faturası bir kişiye kesilir. İşte bu tüm faturayı yüklediğimiz kişiye günah keçisi denir. Günah keçilerinin en önemli özelliği ise topluca işlenen günahta ya da yapılan hatada en az pay sahibi olmalarıdır. Hatta bazen hiç bir suçları yoktur.
Şimdi de yazımızın konusu olan iki günah keçisini tanıyalım ki aslında her ikisini de çok iyi biliyoruz ama ne kadar iyi tanıyoruz işte orası tartışılır.
‘’Teşbihte hata olmaz.’’ Diyelim de sonra kraldan çok kralcı bir zıpır ‘’Sen onlara nasıl keçi dersin uleeeeyn.’’ Demesin.
Evet ‘’ Teşbite hata olmaz diyerek iki Günah Keçisinin adlarını yazıyorum: 1- Sultan VI. Mehmed Vahdeddin 2- Mustafa Kemal Atatürk.
Şimdi pek çok okuyucumun ‘’ Hocam tamam ! Bazı tarihçilere göre Sultan Vahdettin I. Dünya Savaşının günah keçisi olmuştur ama Mustafa Kemal Atatürk? Onu kim, nasıl bir olay sebebiyle suçluyor ki günah keçisi olsun.‘’ Diye sorabilir.
İşte zaten bu yazı dizisinde ‘’ Hiç kimsenin yazamadığı ‘’ Dediğim yer orası... Ancak siz değerli okuyucularımı kandırmayacağım: Aslında hiç kimsenin yazamadığı bir şeyi değil, herkesin işine geldiği gibi yazdığı bir şeyin tam olarak ne olduğunu yazacağım sizlere.
Nedir o şey peki?
O şey şudur:
Mustafa Kemal Atatürk, Yıldırım Orduları Grup komutanı olarak Filistin Cephesinde büyük bir yenilgi alıp bu yenilgi sonrasında 60.000 askerimizin, İngilizler tarafından esir edilmesinin baş sorumlusu mudur?
Özetleyelim: Hep askeri bir deha olduğu ve askerlik hayatı boyunca hiç bir yenilgisi olmadığı söylenen Mustafa Kemal’in, Filistin Cephesindeki facia boyutundaki yenilgisi hep gözlerden kaçırıldı, bizlere hep ‘’ Aaaa kuşa bak’’ denilerek Çanakkale ve Kurtuluş Savaşları gösterilirken bakışlarımız Filistin Cephesindeki hezimetten uzak mı tutuldu?
Evet...Mustafa Kemal ve Filistin Cephesi nedense hep pas geçilir. Bu konu ile ilgili bilinenler ise( Lise T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük Ders Kitaplarındaki anlatımlar değişmediyse.) Mustafa Kemal’in Yıldırım Orduları Grup Komutanı olarak İngilizlere karşı çok başarılı savaşlar yaptığı ancak Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanınca askerimiz düşman eline esir düşmesin diye çok başarılı bir geri çekilme harekatı yaparak, tek bir askerimizi bile düşman elinde esir bırakmadığıdır.
Ancak resmi tarih anlatıcılarının yanında tabii ki bir de gayrıresmi tarih anlatıcıları vardır ülkemizde. O gayrıresmi Tarih anlatıcılarına göre ise Mustafa Kemal, 60.000 Askerimizi düşmana teslim etmiş, kendisi de arkasına bakmadan İstanbul’a kaçmış, Beyoğlu’nda, Pera Palas’ta hem bol bol kafayı çekmiş hem de orada ikamet etmiştir. ( Pera Palas aynı zamanda Düşman subaylarının en fazla uğradıkları eğlence mekanlarından biridir.)
Peki resmi tarihçiler mi doğruyu anlatıyor yoksa gayrıresmi tarihçiler mi?
Bu soruya ‘’ Şunlar gerçeği anlatıyor.’’ Diye cevap vermeyeceğim. Ben bütün verileri ortaya koyacağım, buna kararı sizler vereceksiniz.
Şimdi bu Günah Keçilerinden Sultan Vahdeddin ile başlayalım.
Sultan Vahdeddin niçin bir günah keçisidir?
Sultan Vahdeddin'in niçin bir günah keçisi olduğunu anlayabilmek için kronolojiyi çok iyi bilmek lazım ama maalesef neredeyse hiç kimse bilmiyor.
Soru - Cevap şeklinde devam ediyorum anlaşılır olsun diye:
SORU: 1914 Yılında I. Dünya Savaşı başladığında Osmanlı Devletinin Padişahı kimdi? Devleti kim yönetiyordu?
CEVAP: Padişah V. Mehmed Reşat idi. Devleti İttihat Ve Terakki Perti yönetiyordu.
Vahdettin’in adı sanı var mı? Hayır.
SORU:1915’de Kafkas Cephesine Ruslar karşısında perişan olduğumuzda Osmanlı Devletinin Padişahı kimdi? Devleti kim yönetiyordu?
CEVAP: Padişah V. Mehmed Reşat idi. Devleti İttihat Ve Terakki Perti yönetiyordu.
Vahdettin’in adı sanı var mı? Hayır.
SORU: 1915 Sonları 1916 Başında Çanakkale’de büyük bir zafer kazandığımızda Osmanlı Devletinin Padişahı kimdi? Devleti kim yönetiyordu?
CEVAP: Padişah V. Mehmed Reşat idi. Devleti İttihat Ve Terakki Parti yönetiyordu.
Vahdettin’in adı sanı var mı? Hayır.
SORU: 9 Aralık 1917’de İngilizler, Kudüs’ü ele geçirdiklerinde Osmanlı Devleti'nin Padişahı kimdi? Devleti kim yönetiyordu?
CEVAP: Padişah V. Mehmed Reşat idi. Devleti İttihat Ve Terakki Parti yönetiyordu.
Vahdettin’in adı sanı var mı? Hayır.
SORU: 1918 Yılı Ortalarında Osmanlı Devleti tüm cephelerde tamamen çökmüş, artık düşmanın istediği hangi barış şartı olursa olsun kabul edecek duruma düştüğünde, Osmanlı Devletinin Padişahı kimdi? Devleti kim yönetiyordu?
CEVAP: Padişah V. Mehmed Reşat idi. Devleti İttihat Ve Terekki Perti yönetiyordu.
Vahdettin’in adı sanı var mı? Hayır.
SORU: V. Mehmet Reşat hangi tarihte öldü? VI. Mehmed Vahdeddin ne zaman tahta çıktı?
CEVAP: V. Mehmed Reşat 3 Temmuz 1918’de öldü. VI. Mehmed Vahdeddin ertesi gün yani 4 Temmuz 1918’de Osmanlı Padişahı oldu.
Vahdettin Padişah olduğunda Osmanlı Devleti, önüne konan herhangi bir antlaşma için ‘’ Hayır ben bunu kabul etmiyorum.’’ Diyebilecek durumda değildi. Nitekim 30 Ekim 1918’de yani Vahdettin tahta çıktıktan 3 ay kadar sonra Türk tarafı adına Rauf Orbay’ın imzaladığı ve Türk’ün ölüm fermanı olan Mondros Ateşkes Antlaşmasından sonra, hiç bir Allah’ın kulu Rauf Orbay’a ‘’ Vatan Haini ‘’ demedi ama aynı anlaşma yüzünden Sultan Vahdettin’e ‘’ Osmanlı Devletini Düşmana teslim eden hain. ‘’ dendi. ‘’ Vahdettin, Çanakkale’yi silah gücüyle geçemeyen İngilizlere İstanbul’un anahtarını kendi elleriyle verdi.’’ Denildi.
Biraz tarih okumuş bazı vatandaşlar ‘’ Bir dakika Hoca! Vahdettin I. Dünya Savaşındaki rolü sebebiyle değil, Kurtuluş Savaşına yani Milli Mücadeleye karşı tavrı sebebiyle haindir. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının idam fermanının altında imzası bulunan birine hain denmez de ne denir?’’ Diye sorabilirler ve bu soru aslında hiç de mantıksız bir soru değildir zira Padişah Vahdettin gerçekten de Mustafa Kemal ve yakın silah arkadaşları için idam fermanı vermiştir.
Padişah Vahdettin gerçekten de Mustafa Kemal ve arkadaşları aleyhine idam fermanı çıkartmış ve altını imzalamıştır ama böyle bir hareketine rağmen hain değildir. Üstelik de bu basit bir emekli tarih öğretmeni olan benim şahsi kanaatim değil, Fevzi Çakmak Paşa’nın bizzat kendisinin TBMM’de dile getirdiği ve Mustafa Kemal Paşa dahil tüm milletvekillerinin ayakta alkışladıkları bir hakikattir.
İnanmayanlar olabilir elbette.
O halde az sabır. 27 Nisan 1920’de Fevzi Çakmak Paşa’nın TBMM’de yaptığı ve ayakta alkışlanan konuşmasını gelecek bölümde yayınlayalım da herkes görsün gerçeği.
( İki Günah Keçisi---hiç Kimsenin Yazamadığını Yazmak---1. Bölüm-- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 11.04.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.