Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 12.05.2022
Okunma Sayısı : 1009
Yorum Sayısı : 8


Tevhid-i  Tedrisat  Kanunu  ile  gelen  değişiklikler  ve  uygulamalardan bahsediyorduk  ve  geçen  bölümde  bu  değişikliklerin  en  önemlilerinden  birinin  medreslerin  kapatılması  ile  yabancı  ve  azınlık  okullarının  Türkiye  Cumhuriyeti  Milli  Eğitim  Bakanlığına ( O  zamanki  adıyla  Maarif  vekaletine )  bağlandığından- Türkiye  Cumhuriyeti  kanunlarına  ve  Milli Eğitim  Bakanlığımızın  denetim  ve  gözetiminde bir  eğitimi  kabul  etmeyen eğitim- öğretim  kurumlarının kapatıldığından ( Ya  da kendiliklerinden  faaliyetlerine son  verdiklerinden)  bahsetmiştik. Ancak  ortada  önemli  bir  sorun  vardı. Peki  neydi  bu  sorun?  Bu  sorun  Lozan  Antlaşmasının 40.  Maddesiydi. 

‘’Nasıl  yani?’’  Dediğinizi  duyar  gibiyim.  O  halde  gelin  Lozan  Antlaşmasının  40. Maddesine  bakalım.

LOZAN ANTLAŞMASI MADDE 40 Gayrimüslim akalliyetlere( azınlıklara ) mensup olan Türk tebaası hukukan ve filen diğer Türk tebaaya tatbik edilen ayni muamele ve ayni teminattan müstefit olacaklar( istifade  edecekler )  ve bilhassa , masrafları kendilerine ait olmak üzre her türlü müessesatı hayriye( Hayır  kurumu ) , diniye veya içtimaiyeyi( Din  ve sosyal kurum) , her türlü mektep ve sair müessesatı( müesseseleri) talim ve terbiyeyi tesis , idare ve murakabe( kontrol ) etmek ve buralarda kendi lisanlarını serbestçe istimal ve âyini dinilerini( Dini  ayinlerini)  serbestçe icra etmek hususlarında müsavi( eşit ) bir hakka malik( sahip ) bulunacaklardır.

Bu  maddeye  baktığımızda  azınlıklar  -masrafları  kendilerine  ait  olmak  üzere- okullar  açabiliyorlar.  Bu  okullarda idare  ve  kontrolleri  kendileri  yapıyorlar. Bu  okullarda  kendi  lisanları  ile  eğitim  yapıyorlar. Bu okullarda  dini  ayinlerini  yapabiliyorlar.

Eee  ne  var  bunda.  Gayet  normal  değil  mi?

Evet..  Gayet  normal. Medeni-  İnsan  haklarına  saygılı -  Demokratik  bir  devlette  olması  gereken  bu.

Şimdi  oldukça  önemli  bir  iddia  ile  devam  edelim.

İddiaya  göre  Lozan  Antlaşması  ile  azınlıklara  verilen  bu  haklardan  Müslüman  Türkler  yararlanamıyor. Bırakın  okullarda  dini  ayini  din  dersi  diye  bir  şey  bile  yok.

İşin  aslına  bakacak  olursanız  bu  iddia  hem  yanlıştır  hem  de  doğru.

Yanlıştır zira  1924  Yılının  9 Mart  Günü  yani  Tevhid-i  Tedrisat  Kanununun  ilan  edilmesinden  altı  gün  sonra  hazırlanan  Okullardaki  müfredat  programlarına  baktığımızda...

Gelin  hep  birlikte  bakalım  (  Tarih  9  Mart 1924 )

1924  YILINDA İLK  OKULLARDA OKUTULAN  DERSLER :

Alfabe:  1.  Sınıfta  12 haftada  saat
Kur’an-ı  Kerim  ve  Din  Dersleri:  1. Sınıfta  2  Saat—2. Sınıfta 3  Saat -  3. Sınıfta  3 Saat  4. Sınıfta  3 Saat- 5. Sınıfta  2  Saat.

Diğer  Dersleri  de  yazalım:  Kıraat- İmla-  Tahrir- Sarf- Yazı- Hesap( Matematik )- Hendese( Geometri )-Tarih-Coğrafya- Tabiat  tetkiki  Ziraat-  Hıfzıssıha- Müsahabat-ı  Ahlakiye-  Malumat-ı  Vataniye – Resim-  El  işleri- Musiki-Terbiye-i Bedeniye ( Beden  Eğitimi )

NOT: Bu  müfredat  kız  ve  erkek  ilk  mekteplerinde  1924  yılı  için  aynıdır.  Bu  vesileyle Tevhid-i  Tedrisat  Kanununun  ilk  uygulamasında  henüz  karma  eğitime  geçilmediğini  de  görmekteyiz. Yani  kız ve  erkek okulları  ayrı  ayrı...

1924  YILINDA  ORTA  OKULDA  OKUTULAN DERSLER:

Orta  okullarda  Kur’an  dersinin  olmadığını  görmekteyiz. Ancak  Din  dersleri  tüm  sınıflarda  haftada  1  saat  okutulmaktadır. Ayrıca  Arapça  dersleri  7-8-9 ve  10. Sınıflarda  Haftada  iki saat okutulurken   Farsça  Dersleri  de 10. Sınıf  hariç  diğer  sınıflarda  1  saat  okutulmaktadır.

Diğer  dersler: Türkçe- Lisan-ı  Ecnebi( Yabancı  Dil )  ( Fransızca- İngilizce- Almanca )-Edebiyat- Tarih- Coğrafya- Malumat-ı  Hukukiye-  Malumat-ı İktisadiye-  Ruhiyat- Terbiye- Felsefe-  Hesap- Cebir- Hendese-  Müsellesat- Heyet-  Mihanik- Tarih-i Fen-  Usul-i Defteri-  Hayvanay- Nebatat- Tabakat-  Hıfzıssıha- Fizik-  Kimya- El işleri- Musiki- Fen  Tatbikatı-  Terbiye-i  Bedeniye.

1924  YILINDA  LİSELERDE  OKUTULAN  DERSLER:

Liselerde  1. Ve  2. Sınıfta  haftada  1  saat  Din  dersi  var  ancak  3.  Yani  son  sınıfta  yok.

Diğer  Dersler:   Malumat-ı Vataniye -  Tarih - Hayvanat - Fizyoloji – Hıfzıssıhha-  Nebatat -  Arziyat -Fizik - Kimya - Riyaziyat -Hesap – Resim- Musiki - Terbiye-i Bedeniye -  Ev İdaresi -  Çocuk - Bakımı Atölye( Kızlarda dikiş, biçki) – Laboratuvar.

Görüldüğü  gibi  Tevhid-i  Tedrisat Kanununun  ilk  uygulamasında  Kur’an  dersleri  de  vardır ( sadece  ilk  okullarda  olsa  bile ) Din  dersleri  de... Ancak  söylemeye  gerek  yok  okullarda  dini  ayin  diye  bir  şey  söz konusu  değildir. Topluca  cemaetle  namaz  diye  bir şey  bile  söz  konusu  değildir  

İyi  de  azınlık  okullarında  ya  da ülkede  faaliyetlerine  devam  eden  yabancı  okullarda  kiliseler  bile  var?

Doğrudur. Mesela halen faaliyette olan  Notre  Dame de  Sion  Fransız  Kız  Lisesinin ( Şimdi  sanırım  kız-  erkek  karma  bir  lise ) bahçesinde koskoca  bir St. Esprit Katedrali  bulunmaktadır.

İlk  bakışta ‘’ Bu  ne  perhiz  bu  ne  lahana  turşusu ‘’  Diyebiliriz.   Ama  unutmamak  lazım  ki  o  lise  1856’da  eğitim öğretime  başlamıştır.  Katedral  ise  1846’da  ibadete açılmış  bir  katedraldir Yani Katedral  ibadete açıldıktan  on  yıl  sonra Notre  Dame de  Sion  Lisesi öğrenime  başlamış bilahare katedral de  okul bahçesi  içinde  kalmıştır.  Peki tüm  bunlar kimin zamanında  oldu?  Padişah  Abdülmecit’in. Ama  durun  dahası  da  var:  Sultan  Vahdettin  zamanında  bu  lise  bahçesine  bir  de papa  heykeli ilave  edildi. ( 15.  Benedictus ) ve  bu  heykelin oraya  dikilebilmesi  için  açılan  kampanyaya  Padişah  Vahdettin  500  Lira  para  bağışında  bulundu.

Tevhid-i  Tedrisat  Kanunu  yürürlüğe  girdikten  sonra  o  katedrali  ve  papa  heykelini  kaldırmak  mümkün  olabilir  miydi  sizce? Bence  olamazdı. Zira  okulların  MEB’e  bağlanması  ayrı  bir  bir  şeydir  var  olan  bir  kilisenin  yıkılması ve bir papa  heykelinin  sökülüp  atılması  tamamen  başka bir  şeydir... Ayrıca Mustafa  Kemal Atatürk’ün  manevi  kızları  Rukiye- Nebile ve  Afet’in  öğrenim  gördüğü  bir eğitim  kurumundaki  katedrali  yıktırmak- oradaki  papa  heykelini  indirmek  birazdan da  öte  saçma sapan  bir  durum  olmaz  mıydı?      

 20 Ocak 1923’te Hakimiyet- i Milliye gazetesinde “Bir fesad ve hiyanet ocağı olan ve memleketimize nifak tohumları eken, uyuşmazlıklar yaratan, Hıristiyan hemşehrilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluğa ve felakete sebep olan Rum Patrikhanesi’ni artık topraklarımız üzerinde bırakamayız. Bu tehlikeli teşkilatı memleketimizde muhafazaya bizi mecbur etmek için ne gibi vesile ve sebepler gösterilebilir?”  Diyen koskoca  Mustafa  Kemal  Atatürk maalesef  Patrikhaneyi dediği  gibi  topraklarımız  dışına  atamamıştı.  Yani  onun  bile  yapamayacağı  şeyler  vardı. (Şimdi  böyle  deyince  bazıları yine  Atatürk’e  hakaret etmekle  suçlayabilir  beni  ama  işin  gerçeği  budur  maalesef. )

Velhasılıkelam 1924  Yılında ilk- orta  ve  liselerimizde  din  dersleri  vardı.  İlk okullarımızda  Kur’an  dersleri  de vardı.  Hatta  Arapça  ve  Farsça  da  vardı..1925  yılında da  Kur'an ve din  dersi  vardı. 1926  yılında  yine  vardı.  Ama  1927 Yılına  gelindiğinde  ‘’ Türkiye’de  sadece Müslüman  vatandaşlarımız  yaşamıyor.’’  Gibi  bir  gerekçeyle Kur’an  dersleri  ile Arapça  ve Farsça dersleri kaldırıldı. 1928 Yılında  Din  dersleri  orta okul  ve  liselerde  isteğe  bağlı  olarak okutulan  dersler  arasına  sokuldu ama  ilginçtir  müfredat  programlarında  bu  dersin  haftada  kaç saat  olduğu  dahi  belirtilmiyordu. Öyle  anlaşılıyordu  ki  öğrenciler ( ya da  velileri )  din dersini  hiç  seçmiyorlardı (!)

[ 1928  Yılı  bilindiği  gibi  hem anayasadan ‘’ Türkiye'nin  dini  İslamdır ‘’ maddesinin  çıkarıldığı  hem  de  milletvekillerinin  ‘’ Vallahi  ve  billahi’’  şeklinde yaptıkları  yeminin ‘’  Namusum  ve  şerefim üzerine  ant  içerim ‘’ olarak  değiştirildiği  yıldı. ]

Evet... Başlangıçta  özellikle  ülkenin  baş  belası yabancı  okulları  bu  ülkeden  silip  süpüren  Tevhid-i  Tedrisat  kanunu  zaman ilerledikçe  uygulamada  ‘’  Yahu  neler  oluyor  böyle?’’  dedirten  bir  hal  almaya  başladı. Daha  doğrusu  Tevhid-i  Tedrisat  kanununun hiç bir maddesi ‘’  Din  derslerini  pasif  hale  getirin.’’  Demiyordu. Hiç  bir  maddesi  bu  şekilde  yorumlanamazdı  ama Bakan  Vasıf  Bey  Mahalle Mektepleri  hakkında  da ‘’  Kapatın  şunları ‘’  Demeyen  Tevhid-i  Tedrisat  Kanununu  dayanak  gösterip mahalle  mekteplerinin  tamamını  kapatmıştı.

29 Ekim 1923 günü Fransız gazeteci Maurice Pernot'ya verdiği röportajda  "Türk milleti daha dindar olmalıdır. Bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime bizzat hakikate nasıl inanıyorsam öyle inanıyorum çünkü bizim dinimizde akla aykırı gelişmeye ve ilerlemeye engel hiçbir şey yoktur"  Diyen  Atatürk’ün Cumhurbaşkanı  olduğu  bir  ülkede  din dersleri

1930’da  öğretmen  okullarından
1931’de şehir  ilk  okullarından
1933’de  köy  ilk  okullarından  tamamen kaldırıldı

Evet..  Mustafa  Kemal  Atatürk’ün ‘’ Türk  Milleti  daha  dindar  olmalıdır.’’ Dediği  ülkede  1939  Yılında  yani  o ölür  ölmez  Din  Dersleri  ilk-  orta-  lise  ve  dengi  tüm  okulların  müfredatından tamamen çıkartıldı. Bunu da  1937’de anayasamıza  girmiş  olan  laiklik  ilkesine  bağladılar.

Birileri  belli  ki  Türk  milletinin daha  dindar  olmasını  istemiyordu. Bırakın daha dindar  olmasını şöyle  orta  karar bir dindar  olmasını  bile istemiyordu. Nitekim  1948  Yılına  kadar  okullarımızın hiç  birinde  din  dersi  diye  bir  ders  okutulmadı.  İyi de  Din dersinin okulda dahi  okutulmadığı  bir  ülkede  nasıl  daha  dindar  olacaktık?

Uzun  lafın  kısası  bence  dört  dörtlük  bir  kanun  olan  ve  hatta  benim  ‘’  Keşke  Osmanlı  Devleti döneminde  padişahlar  cesaret  edip de  çıkarmış  olsalardı.’’  Diye  düşündüğüm  Tevhid-i Tedrisat  Kanunu  aslında  hiç  bir  şekilde ‘’ Din derslerinin tamamen  kaldırılması  gerekir’’  Diye  bir  madde  içermediği halde o  kanunun ve  Laiklik  ilkesinin  arkasına  sığınılarak  olmayacak-  kabul  edilemez  işler  yapılıyordu. Kabahat  kanunda  asla  değildi.  Uygulamadaydı.

Şimdi  denilebilir  ki  ‘’  Yahu  dur!  Bir sürü  İmam- hatip  mektebi  açıldı  o  dönemde. İlahiyat  Fakültesi  açıldı.’’

Şimdilik  durdum.  O  konuyu  ve  daha  başka  konuları  da  gelecek  bölümde  ele alalım.  
( Tevhid-i Tedrisat Kanunu --2. Bölüm-- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 12.05.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.