Düş salkımları…
Adeta birer manifesto, sözcük
rahmetinden düşen payımıza ve de defolu renkler kayıtlı evrende bazen minör
bazen majör iken sessizlik arka ayağı olmayan bir sandalye gibi adeta tam
üstüne oturup da…
Elbet mecazi bir firar yalnızlık:
Kendinden kendine yolculuk
Kendini örseleyen her duygu ve
açılımı
Göğe kat çıkan bir leylek gibi
Damdan düşenin halini anlayacak mı
sanki
Gökte asılı o rabıta
Endamlı bir aşkın da meali elbet
Düş salkımlarında saklı nice hatıra
İnsanın insana özlemi
Bir de bağdaş kurduysa aşka.
Kelamın feri sönmez ki
En muhteşeminden bir selamsa huzura
gelen
Severek çıkacağız da huzuruna Rabbin
Bazen kendimize küsüp
Bazen son hızla kendimizi sevdiğimiz…
Dilimleri pastanın
Lakin aç olan beden değil ruhun
infilakı ve işte:
An meselesi
Ansızın yere çöken bir yaprak misali
Rüzgârın devşirdiği iklimi ve
müdavimi
Aşkın,
En münferit hece gibi addedilse de
Tüm evreni içine alan
Bazen yoksunluğun kıblesi:
Öyle ya, severken insan
Unutmaz mı kendini?
Unutulmaktan öte
Umuda dönük yüzü insanın ve inancın
Yerli yersiz sevebilirken ve coşku
iken eşlik eden
Eşiğinde yalnızlığın
İşte muadili o ışık:
Yanan asla da sönmeyen.
İnzivada bir ömür
İçtimada da
İhmal ettiği elbet kendisi insanın
Deşilen her hecede saklı da firarı
Bir melek olmanın imkânı olsaydı
keşke
Lakin masum bir sevgi değil mi?
Her şeyin üstünü örten…
Nerede ise atlas bir yorgan kadar
sarmalında
Aşkın
Nazenin bir gülümseme bile nelere
kadir
İçten bir selamın yâd ettiği o mazi
Delişmen yüreğin de bitimsiz özlemi
Yoksa bu kadar kıymete biner miydi
aşk?
Özünden göçen kuşlardan değil
Özüne sahip çıkan ne haşmetli duygu
işte
Sabırsızca sevmelerin meali
Yoksa ne anlamı kalırdı şiirlerin?