1
Bildiklerim bilmediklerimi sorguluyor
içimin ahkâmlarında ve körebe acılarla hemhal, ben sükûnetime vakıf dünümle mi
ne oyalanıyorum?
İçimin bahtiyar imlerinde yarım ağız
göçebe ruhumun da kıblesinde hazır ola duruyorum: huzurun albenisine tutsağım
ve aklımın hücrelerine tek tek mil çekiyorum.
Bir gülümseme armağan etse tabiat,
demenin ötesinde şiar edindiğim acıdan mı ne nasiplendiğime biat, ben sadece
içimin kıyıma uğramasında, basireti bağlanmış mutluluk nameleri serpiyorum yine
o boşluğun hicvinde ben gölgemi sadece gölgemi ihbar ederken.
Ne d/okunaklı diyenlerin
yalancısıyım.
İçimin hümayun beyitlerinde un ufak
olmuş mutluluğun kırıntılarına talip iken tabir edemediklerimle tatmin
edemediğim insanoğluna nasılsa mutluluğumu zimmetliyorum sanki dün gibi.
Hâsıl olan o boğucu hava.
Nemli yeryüzü ve nemli beyitler.
İçimin pervasızlığında dokunaklı bir
sure tadında yine içmeye doyamadığım kederin kaderle olan ittifakına bin bir
kulp takanlara inat, ben sadece sevdiklerime binaen ve bunca sevgisizliğe inat
bir tohum daha atıyorum gönül bahçeme ve suluyorum yine gözümün neminde yeşeren
beyitlere göz kırpan bir melekten aldığım neşeyi an’a yayarken aslında
darmaduman edilmiş hırpani zamandan da almak adına intikamımı, demekten imtina
edip bir çocuk kadar nazlı ve niyazlarımda saklı kim ise sadece Tanrı ile olan
gönül birlikteliğimde rivayetlerini sonlandırıyorum iblisin.
Aşka nazire eden şiirlere düşüp de
yolum ve imkânsızlıkla eriştiğim gönül haneme sayısız çentik atıyorum.
Kurduğum içimin alarmı.
Zararı kendime aslında zanların nasıl
da muteber dokunuşlarla zamirlere yüklendikçe yüklendiği…
Kursağımdan geçmeyen tek haram sevgi
hem bu, değil mi hayatla olan irtibatımda beni maneviyata tutkulu bir kul yapan…
Göl durgunluğunda geçen ömrün hazan
çılgınlığı aslında zararsız nöbetlerden düşen payıma ve anlama zorluğu
çekenlere de artık itibar etmediğim belki de anlatmaktan bitap sadece
satırlarla ettiğim hasbıhal sayesinde kurguladığım mutluluğun izdüşümü: belki
bir feryat kimine göre lakin içimin depreşen hüznüne de bir ırmak ve bir katkı…
Öbür gözümde eksik bir yaş var madem
ve derken transfer ettiğim yaş’a müdahil bir yas gerginliğinde ben kendi yasamı
yazmaktan şeref duyduğum ve her halükarda yüce Yaratana tabi olduğum…
Hürmetine binaen hüznün ne çıkar ki
günlük ve anlık sitemlerin muhatabı sadece kendim iken? Yetemediğim ne çok
insan ve ben yetinmeyi öğrenmişken, içimin imkânsızlıklarında kim bilir kaçıncı
dalya kaçıncı mevsim kaçıncı kaptı kaçtı?
Zorluklar…
Göreceli sağanaklar aslında haneme
yağan ve tepemde volta atan kendi halinde bulutlar ve yine ve yeniden gölgemi
ihbar ettiğim…
Tutsağı olduğum ne çok duygu ne çok
katmerli hicran ki aslıma vakıf olsam da ve dünüme tezat bir kerrat cetvelinde
büyüyen sayılardan yok ki farkım.
Çarptıkça büyüyen o sonsuzluk aslında
artı sonsuzluğun eksi sonsuzluğa düşmanlığı belki de tam tersi ve içimdeki
düşman yine kuru başıma varlık addedilen benliğimle kim ise sükutu hayale
uğrattığım belki de ilk sırada yüce Yaratan ve ben, defolu kimliğimle hala
katsayımı arttırmak adına dişimi tırnağıma takıp günümle ve kendimle kavgalı
yine bendimden taşmanın verdiği coşkuyu günlere yayarken…
Haznesinde ne saklı ise fıtratın.
Öbek öbek hiçlikle kurgulanmış varlık
addedilen o muğlâk nesne.
Bir somut bir de soyut ne çok ritüel.
Kazanım babında kaybettiklerimle içli
dışlı derken gonk vurup da güne kaldığım yerden devam etmenin verdiği azap ya
da mutluluk… kim bilebilir ki?