-meli, -malı…

 

Ne yazık ki benim boyunduruğum hep ama hep bu istikamette oldu hem de kendimi bildim bileli.

 

Şu da bir gerçek ki; hep şikâyet etmişimdir uygulanan yasaklardan ve beni yönlendiren öğretilerden.

 

Evet, baba, sana yazıyorum bu satırları: Gözünden sakındığın o küçük kız çocuğu hala muhafaza ederken tüm değerlerini. Bana öğrettiğin ne varsa ve kısıtlama getirdiğin tüm o konular. Açılımını bırak, baba. Haklıymışsın sen hem de çok haklı. Şimdi bir kez daha anlıyorum gerçekler yüzüme bir bir çarptıkça.

 

Sanırdım hatta emindim o içine düştüğüm kuyudan nasıl çıkacağımı. Aslında ne bir kuyuya düşmüşüm ne de bir kıskaçmış etrafımda var olduğunu sandığım. Tam tersine bir bahçeymiş içinde bulunduğum. Ve o bahçede hep yalnız olduğumu varsaymıştım. Değilmişim oysa hem de hiç…

 

Evet, çok şey ve sarf ettiğim tüm o mücadele karşılıksız kaldı ve kalmakta da. Geri dönüşümü olan poşetler bile varken ne garip ki; karşılığını bulamadım hiçbir duygumun ve fiiliyatlarımın şu ahir ömrümde. Garip ve bir o kadar üzücü, diye inan ki tek bir kelime zikretmeyeceğim. Sanırım acılarımdan besleniyorum ben ve tüm o yoksunluklardan. Ne zaman ki kıymet versem haricimdeki insanlara hatta basit objelere herhangi bir yansıma göremediğimi zannetsem de bir bakıyorum ki; tırnaklarımı geçirmişim duvara tam da düştüğümü sanırken üstelik tek tutunacak bir dal bulamazken.

 

Artık sorgulamayı da bıraktım, baba. Ne seni sorguluyorum ne getirdiğin yasakları ne de tüm o kısıtlamaları. Zira sen gittikten sonra da fazla bir şey değişmedi. Ben yine aynı Gülüm’ümüm. Şimdi görüyorum ki; o dikenler ilk günden beri çevrelemiş yapraklarımı yoksa nasıl muhafaza ederdim kimliğimi: Çoğuna göre çocukça ve aptalca olsa da.

 

İçimde olan ya da olmayan her ne ya da her kim ise. Ama o kaybetmediğim tek ve en asil mefhum:’’Sevgi.’’

 

Bana sevgini gösterirdin ya da göstermezdin. Asla bunun tartışmasını yapmayacağım. Ama ne zaman hasta olsam; beni battaniye sarar ve terleyip o soğuk algınlığımın geçmesini beklerdin. Şimdi düşünüyorum da; bundan daha büyük bir sevgi olabilir mi…

 

Hele ki ilk gençlik çağlarımda, nasıl gurur duyardın benimle… O küçük kız çocuğu gözlerinin önünde genç bir kıza dönüşürken.

 

Ve gurur duyduğun pek çok şey.

 

Üniversiteye girdiğim o ilk yıl… Gerçi okuduğum bölümden pek hoşnut olmasam da, okul sonrası birlikte yapacaklarımızın hayalini kurardık geceleri oturup saatlerce konuşurken.

 

Hep derim baba: Çok ama çok erken gittin. Sandım ki; senden sonra alabildiğine bağımsız olacağım. Olmadı, olamadım çünkü o kurallar ta içime işlemiş ve gerçek anlamda seninle hem fikirmişim.

 

Koruman gereken onca şey ve onca insan. Ya şimdi…

 

Eğer ki hala aynaya bakıp kendimle gurur duyuyorsam bu, hep vicdanımın sesini dinlediğim içindir.

 

Asla vicdansız olmayı beceremedim baba. Çok kırgınım ve binlerce parçaya bölündüm ama buna rağmen içim o kadar rahattı ki. Çünkü kırmanın kırılmaktan bin kat beter olduğunu biliyorum.

 

Kırmayı beceremezken varsın kırılayım. Varsın tekrar bir araya gelmesin o parçalar. Sonuçta benliğimi ve kişiliğimi bir bütün halinde muhafaza ediyorum ya…

 

Ve anladığım bir gerçek daha var ki; aslında senin arayışının bir uzantısıymış benim dünyaya gelmem. Her ne kadar on sene sonrasında bir kardeşe sahip olsam da ben senin hep ama hep ilk göz ağrın olarak kaldım. Bu yüzden kendimi hep özel hissetmişimdir. Anneme göre, bir pırlanta ve diğer insanların gözünde koca bir hiç olsam da. Umurumda değil artık çünkü her geçen gün ve yaşadığım her yenilgi beni daha da güçlü kılıyor ve Allah’a daha da yaklaştırıyor.

 

Sevmekten vazgeçemiyorum baba. Nasıl bir duygu ise bu bana bahşedilmiş. Nefret etmeyi de beceremiyorum. Zira ne zaman birilerinden nefret etsem içimdeki sevgi köreliyor. Bu yüzden ya çok seviyorum ya da hiçbir duygu taşımıyorum. Sevince en az kendim kadar seviyorum üstüne üstük hatta daha da fazlasıyla. Anlama eğiliminde olmayabilirler bu da pek bir önem teşkil etmiyor. Ve şunu diyorum kim varsa yanımda ya da karşımda:

 

-Ben iki kişilik de severim…

 

Anlayacağın, babacım; hala uçuk hayalleri olan o kız kimliğini muhafaza etmekte.

 

Çok zaman geçti üzerinden ama dün gibi tüm anılar taptaze.

 

Ne gördüm şu hayatta, diye ara sıra hayıflansam da sahip olduklarım ile mutlu olmaya çalışıyorum. Peki, neye sahibim, diye sorgulamaktan kendimi alamasam da. Tam bir kafa karışıklığı anlayacağın…

 

Beklentileri nedir insanların diye oturup düşündüğümde bu sefer inanılmaz zorlanıyorum çünkü herkes kafasında farklı senaryolar üretip farklı beklentilere giriyor. Mademki kafalarındaki resme uymuyorum suç ben de mi, diye artık sormaktan vazgeçtim.

 

Benim kafamda hiçbir resim yok ayrıca. Olanla yetinmek tek ilkem olduğu için sahip olamadıklarımın arkasından sadece gözyaşı döküyorum. Yoksa ne isyan ne de nefret. İsyanım olsa olsa haksızlıklara hep de maruz kaldığım ama bunun da bir çaresi yok ne yazık ki.

 

Hala komiğim hala çocuk ve bir o kadar zor. Zoru sevmek suçsa suçluyum. Zor bir insan olmanın getirisi olsa gerek.

 

Bıraktığın gibiyim, kısaca: Hala mızmız, hala arayışını nihayetlendirmemiş ve bir o kadar umut dolu.

 

Bıraktığın gibiyim, baba: Hala senin ilk göz ağrın özlemleri ve hayalleri olan…

 

( Bıraktığın Gibiyim, Baba başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 25.08.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu