.
Epeydir yazayım diyorum. Sıralayım kelimeleri. Anlatayım derdimi. Durmaksızın aksın gitsin kelamlar da rahatlasın yüreğim. Dinsin sızım. Söyleyeyim kalbimdekileri de biraz rahat edeyim. Bir yazarın keyif adamı olmadığını, şatafatlı cafelerde kahvesini yudumlarken elindeki ufak notebook'una yahut laptopunun tuşlarına basmadığını, paranoyak takılıp şizofrenik mektuplara imza atmadığını anlatmak için basıyorum bu kez tuşlara. 

Evet, gencim. Belki de hayatın cefasından nemalanmadım. Basit mutlulukların peşine koşup mutluluğu o sandım, hafif acıları yüreğime gam, keder yaptım; dünyanın tüm yükünü bir tebessümde geçecek acılardan ibaret sandım. Yokluğu tatmadım. Varlığı da. Ne yaşadım aslında, ne de tam öldüm. O ince çizgide, normal bir insan misali yaşadım durdum. Farkım yoktu, diğerlerinden, ötekilerinden hatta berikilerinden. Haklısınız fişlenmedim de. Ordudan ihraç mı evet edilmedim. Olmayan bir evin sofrasında kurumuş ekmeği ıslatmadım, yanına soğan kırıp bir tas suyla birlikte yemedim. Evet, o kuru ekmek çizmedi boğazımı yutkunurken. Anlattım da durdum sanki onları yaşamış gibi. Benzettim sulara, nehirlere, hayatın o ince çizgisine tüm yaşananları, olayları, fişlenenleri, hayatı ve dahi ordudan ihraç edilen YAŞ madurlarını. 

İmza günümde Okuyucumun, "Genç ve tecrübesiz bir yazar" sözlerine katılmadan edemem. Doğruydu dediği. Haklıydı. Gençtim. Tüyü bitmemiş. On sekiz yıla sığdırdıklarını bir şey sanıp kelimelere dökmüş. Bıkmamış, usanmamış dördüncü kitabına imzayı atmış, daha da yetinmeyip yeni kitabına başlayan ükalanın tekiydim. 

Ama gerçek olan şuydu. usulca seslendim o amcaya. "Haklısın..." dedim, "Haklısın... On sekiz yıllık yaşlılığımın acısını çekiyorum." 

"Hadi be ordan" der gibi baktı o gün o adam bana. "On sekiz yıllık yaşlılık mı olurmuş?" bakışlarından küfür dökülüyordu. Yo, yo, kimse kırılıp üzüldüğümü sanmasın. Aksine mutlu oldum o bakışlarla. Sevindim. Yüreğim tam aksine mutlulukla çırpındı bir kez daha. Haklıydı o amca. Hemde sonuna kadar. Çünkü onun vaktinde on sekizinci yıl bir insanın kanının delice aktığı, gönlünün her varlığa konduğu bir zamandı. Aşktı onun için on sekizinci yıl. Varlıktı. Şandı. Şöhretti. Kabadayılık, laübalilik, sigara, belki de sağcı-solcu çatışmasında en önemli mevkide bulunabilmek onun on sekiz yıllık yaşamının en gözdesiydi. 

Peki benim? Benim on sekizinci yılım nasıl? Yahut bir yazarın on sekizinci yılı nasıl olmalı? En başa döneyim: Şatafatlı bir cafenin baş köşesinde kahvesini yudumlarken tuşlara basmak mı benim on sekizinci yılım? Nasıl?

O gün, imza günümde, bir büyüğüm "Bir yazar yere düşeni ayağa kaldıranı yazmaz. Yahut onu ayağa kaldırmaya da çalışmaz. Bir yazar, yere düşene acımadan bir tepik sallayan insanı yazar."

Ne oldu binlerce yıllık, "Yazar toplumu düzelten en büyük etkendir" sözü? Yalan mıydı söylediklerine göre? Yalan değilse nasıl oluyor da yere düşeni kaldırarak insanlık yapmak yerine, onu seyredebiliyor bir yazar? Okurumun dediği tecrübe mi haklı, yoksa onu kaldırmayı görev edinen on sekiz yıllık yaşlılığımın söylediği mi? 
Yaşlılık yahut gençlik veyahut binlerce söylemiş kelime. Hepsi de bir noktadan sonra zihnin yüzlerce hatta binlerce metre gerisinde kalıyor. Zira bazen insan düşlerindekini, kalbindekini yapmak istiyor. 

Hatta daha ileriye gidip yazarlığın yaşla, zekayla yahut fiziksel herhangi bir durumla alakalı olmadığını da söyleyebilirim. Öyle ya her yazar aşıktır. Kimse reddedemez bunu. Kimi doğaya, kimi ağaca, kimi bir kadına. Hepsi katıksız, salt aşıktır hemde. Ve bazıları aşık olduklarını yazar, bazılarıysa aşık olduğu o kişiyi yazar.

Belki de benim on sekiz yıllık yaşlılığımın sebebi de masallarda dinlediğim Keloğlan'la Aykız'dır yahut efsane aşık olan Mecnun ile Leyla, Kerem ile Aslı'dır. Kim bilebilir? Ama bilinen tek şey, yaşımın verdiği tecrübeyle yazmadığım. Çünkü ben aşık olduğum o kişiyi yazan yazarlardanım. 

.
( Bir Yazarın Seremonisi başlıklı yazı Galip Argun tarafından 24.01.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.