Hoşça bırakır gider…
Hoşça siler bütün yaşanılanları :/
Hoşça unutur senli zamanları…
Hoşça/Kal…
Hoşça kalabilir miyim gerçekten?
Hoşça git demeli miyim?
Hayır, bence sen hoşça kalma!
Hoşça unutma beni :/
Hoşça silemezsin her şeyi…
Özür dilerim; hoşça karşılayamadım
Hoşça gidişini…
Hoşça unutmadım!
Unutamam seni…
Hep böyle yapardın sen...
İki çay ister beklerdin.
Karşıma geçer içerdin.
İçlenirdim.
Şekersiz olurdu Çay’ım
Parmağını batırmanı beklerdim.
Fark etmezdin.
Çayım soğurdu,
Giderdin...
Gittin.
Ve bir daha gelmedin.
Bir çığlıktı yalnızlığım,
herkes sağırdı" Anladık!
Ama
sen; hem sağır, hem kör, hem dilsizdin!
Duysan
da fark etmezdi 'anlayacağın.
Duydurma
bana cehennet senfonisini
Deniz
minarelerinin müziğini dinlet bana...
Onlar
daha güzel senin cennetinden.
Bodoslama yürüdüm duvarlara, lodostan çarptı hep rüzgâr.
Kafam kanamalı, beynimde tonlarca dikiş izi!
İç geçirmiş nöbetlerin soğuk cinnetlerinde cennet eyledim ‘seni
Ağrılarımı yoktan saydım ve caka sattım saçlarının arifesinde.
Fikri şayan düşler kalbime gölge düşürdü;
Yine de vazgeçmedim, örselenmekten.
Beni yok edeceğini bile bile, seni karıştırdım kanıma.
Damarlarımdasın, damladığım ve ölmediğim.
Ölmedim ulan işte.
Ölmedim!
Fayda-ı zaruret yokuşları engebeli
Bu ne biçim denge, bu biçim engebe.
Yalın ayak yürümek zor geliyor be!
Topuklarımda tonlarca çivi…
Gözlerimde, görünüşünü şah bellediğim ferimdin,
Canımı cız ettiren, bir şehirdin kadın.
Nereye gitsem; hep bir başkasının dudaklarını aradım.
Çok fazla söyleyecek sözüm yok sana kadınım.
Zamanın ecrinde saklı kızıl gün/ahlarım...
Evet, çok ıslağım.
Ama öptüğüm hiç bir dudağa değmedi dilim.
Çünkü 'hiç birinde aşkı bulamadım.
Hiçbir geceye ait hissedemedim kendimi.
Hiçbir güne de ait değilim.
Uykulara uykusuzum.
İflahımda imlâsız bir yaşantım,
Virgül attığım suskunluklarım,
Yüklemi olmayan devrikliğim.
Buyur benim.
Beni attığın bu denizde, nefes alamayan bir balığım.
Bir kadına âşık olacak kadar kahraman değil adamlığım.
Şimdi de ben gidiyorum.
Hoşça kalma kadınım!
________________
||Emrah SaĞLam ||