Moreli  anlık bozulsa dahi, yine de yılmadı. Bu sene olmazsa dedi, seneye kesin olacak!

Bunun üstüne, diğer kız kardeşi Tıp Fakültesi'ni kazanmıştı. Yaşadıkları şehrin çok uzağındaydı kazandığı üniversite. Kız kardeşinin Tıp okumak istemesindeki en büyük etken ablasının hastalığı olmuştu. Doktor olup onu iyileştirecekti. Ablasının geceleri acılar içinde kıvranması mahvediyordu onu. Hepsi birbirinden temiz, pırlanta gibi 4 tane kız evladı vardı Hayriye Hanım'ın ve Memduh Bey'in. Hepsiyle ne kadar gurur duysa azdı. Bazen kahroluyordu, onlara iyi bir yaşantı sağlayamadığını düşünerekten. Ama evlatları hiçbir zaman dem vurmamıştı yaşadıkları sıkıntılardan, maddi zorluklardan. 

Evin en küçük kızı, ablalarına mahcup olmadan, Anadolu Lisesi'ni kazanmıştı bile. Devlet bursluluk sınavlarını da kazanmış, kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecek az da olsa bir miktar  yardım alıyordu. Arada ergenliğin ve evin en küçük kızının vermiş olduğu  durumla nazlı ve kaprisli olabiliyordu, ama  geçici olduğunu bilen ailesi çok da üstelemiyordu bunu.  Zaman sonra O da olgunluğa eriştiğini hissediyordu davranışlarıyla.

Nursel, hastalığına mı üzülsün,  o yıl KPSS'yi kazanamadığına mı, öğrenim kredisini ödeyemediğine mi ve icra geleceğinden korkmasına mı, ailesine yük olduğunu düşünmesine mi, şaşırmış kalmıştı artık. Stres hiç yaramıyordu O'na. Aniden  bir olumsuzlukla karşılaşması işten bile değildi. 

Vücudu ödem topladığından dışarı çıkıp, gönlünce gezip tozamıyordu bile. Hem onun için para da gerekliydi. Can sıkıntısından patlıyordu, ders çalışmaktan dahi bıkmıştı artık. Birgün internette bir siteye denk geldi. O sitede kendine yakın hissettiği biri ile arkadaş oldu. Herşey o kadar ani gelişmişti ki. O kız ile dertleşirken, yazışırken, konuşurken rahatladığını hissediyor, dualarında yer aldığı için apayrı bir mutluluk sarıyordu. Kendisinden daha zor durumda olan yaşantıları  öğrendiğinde haline ne kadar şükretse az kalacağını düşünüp, kendisini nankörlükle suçluyordu. Bir yandan o arkadaşıyla  muhabbet edip, diğer yandan motivasyon olup, derslerine daha da sıkı sıkıya sarılıp, dört koldan  mücadelesine başladı. Hastalığı devam ediyordu, fakat o hasta olduğunu hiç hissetmiyordu bile. Sınav zamanı yaklaştıkça heyecanı kat be kat artıyordu. Her ne kadar arkadaşı ona elinden geleni yaptığını söylemiş olsa da, bu sefer de kazanamamaktan korkuyordu. Sınav zamanı yaklaşmıştı. O günü onunla aynı heyecanı yaşayan milyonlarca insan vardı. Evine geldi, ilk iş aylardır sohbet ettiği arkadaşına mesaj yazmak oldu; sınavının çok iyi geçtiği müjdesini vermek için.

Mesajını okuyan arkadaşı, telefon edip, başaracağına inandığını söyleyerek morel verdi ona. Nursel'in evindeki  telefonları kapalı idi, birde o masraf olmasın diye kullanıma kapatılmıştı, arkadaşı ise Nursel'in annesine ait olan cep telenunu arayarak konuşurdu. Nursel, utanırdı, sürekli sen arıyorsun, ben hiç arayamıyorum kontör olmadığı için dese de, arkadaşı bunu pek önemsemez, kendisini üzmemesi gerektiğini ve ileride memur olduğunda sen de ararsın şeklinde cümleler kurardı.

Sınav sonuçları açıklanmış, Nursel istediği puanı almanın mutlulunu yaşıyordu, 1 ay sonra yaptığı tercihlerinde, internetten tanıştığı arkadaşının şehrine sosyoloji öğretmeni olarak atanmıştı. mutlu ve heyecanlı bir şekilde mesaj attı yine. Ama bu defa ne mesajına yanıt vardı ne de telefonu çaldı. Hevesi kursağında kalmıştı ya,  okuyunca bana döner nasılsa demişti. Aradan 1 hafta geçti, fakat arkadaşından halen bir ses soluk çıkmıyordu. Endişelenmişti,  aklına olumsuz şeyler getirmiyordu. Hem ne olabilirdi ki diyordu içinden. Belki onun da kontörü yoktur, ya da bilgisayarı bozulmuştur veyahut interneti kesiktir gibilerinden düşünceler geçiyordu zihninden.

Aradan 1 ay geçti, Nursel atandığı lisede göreve başladı, ama bu zaman sürecinde ona her konuda destek olan arkadaşından bir haber alamıyordu.  Birgün bakkaldan gazeteye sarılmış ekmeğini almış, evine dönerken gözüne bir haber ilişmişti. Manşette şu yazıyordu :" Bursa yolunda inanılmaz kaza!" Kendisi de oralı olduğundan, haberi dikkatle okumaya  koyulmuştu ki, olduğu yerde dona kalmıştı

Arkadaşının isminin ne işi vardı gazetede. Bu nasıl olabilirdi! Sanırım isim benzerliği diyerek, geçiştirdi.  O anda annesinden gelen o telefon, " Kızım, sana uygun böbrek bulunmuş, kurtuluyorsun bu hastalıktan." Nursel, şaşkınlık ve mutluluğu bir arada yaşıyordu adeta.  Alelalade Bursa'daki hastanelerine gitmiş, ameliyat için gerekli tetkik ve hazırlıklar yapılıyordu. Böbreğin nasıl bulunduğunu ve kime ait olduğunu öğrenmek en doğal hakkıydı, ailesinden bu soruların yanıtını bulması için doktoruyla görüşmek istediğini belirtmesini söyledi.

Doktor, trafik kazasıyla gelen 10 hastanın birinin ölü olduğunu ve cüzdanında " Organlarımı bağışlamak istiyorum." yazılı bir not bulduklarını, ailesini arayıp gerekli yasal izinleri de alarak, dokulardaki uyuşmaları saptayıp ona göre size haber ettik şeklinde bilgilendirmesini yaptı. Peki, kimdi bu kişi, erkek miydi, bayan mı ?

Doktor, ailenin İstanbul'dan geldiğini, böbreğin bir bayana ait olduğunu söyledi.

Ölen kişinin ailesi, kızlarını kaybetmenin acısını yaşıyorlardı, ama biryandan da kızları sayesinde hayata tutanacak hastaların mutluluğunu gördüklerinde kızlarıyla bir kez daha gurur duyuyorlardı.  Yaşadığı zamanlarda yardımseverliği ile tanınan kızlrı, öldüğünde dahi bırakmamıştı bu huyunu.

Ameliyat sonrasında, ziyaretine gelen o kişinin annesini karşısında gören Nursel, narkoz etkisini halen daha üzerinden atamadığını düşünmüş olsa da, "Bu bir hayal değil" dedi kendince. Karşısında gördüğü kişiyi, daha önce bir yerlerde defalarca görmüştü sanki, ama kimdi!

"Şimdi sen de benim Sevinç'imden bir parçasın." dedi, acılı anne.. "Ben Sevinç'imi kaybettim, ama size bir sevinç oldu." deyince, Nursel,  artık herşeyi anlamaya başlamıştı. O kişi, karşısında gördüğü o kadın, aylarca konuştuğu, dertleştiği, kendi kız kardeşleriyle dahi paylaşamadığı sırlarını  anlattığı internet arkadaşının annesi idi. Facebook'da, resimlerini görmüştü, tabi ya!

Sarıldılar, ağlaştılar, Nursel herşeyi anlattı onlara, her iki ailede kaderin bu denli çizilmiş olmasına şaşırmışlar, vardır Rabbimin bir bildiği diyorlardı. Nursel, artık Sevinç'in odasında kalıyordu okulunda çalıştığı müddetçe.  Kızlarının yokluğunu hissetmemeleri,  arkadaşının ona giderayak yapmış olduğu karşılıksız iyilik için,  ne kadar teşekkür etse azdı. En azından bu şekilde şükran borcumu ödeyeyim dedi.

Ve Sevinç izliyordu onları mutlulukla gökyüzünde..    


*** 

Ve son.. 

( Hiç Bir Şey Tesadüf Değil -son- başlıklı yazı Sevinç A. K. tarafından 13.05.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.