Rabia'nın anlattıklarından...


Yirmi iki yıllık bir hayata dair kaç satır yazabilirsiniz?

Üstelik Kafkasya’nın sarp dağlarından Arzı Mev'ud’un kalbine, oradan da Beyza şehrinin sis çöken sokaklarına inen bir isimsiz için...

Ben ki öz ismiyle bir çocukluğu harcadıktan sonra iki farklı isim kuşanmak zorunda kalan bir isimsizim. ‘İsim nedir ki!’ deyip geçti hep bana farklı isimlerle seslenenler. İnsan başka bir adla birkaç ay çağrıldığında anlıyor bazı şeyleri. Rufina’yken Lamia diye seslendiler. Seslenmek zorunda kaldılar belki de. Rufina’ydım, ancak herkes Lamia diye çağırınca beni; kendimle Lamia arasında gidip geldiğimi anladım. Öyle ya, kimdi bu Lamia? Madem bana bu ismi vermişlerdi, onu arayıp bulmak zorundaydım, olmadı.

Genç bir kız meğer en çok kendini bulmak istermiş, anladım. Mezopotamya’nın verimli topraklarında kısır bir kimlik arayışıydı benimki. Rufina mı, Lamia mı?

Kendimle onun arasında bir sığınak, bir tutamak ararken Büseyne çıktı geldi.

Şikâyet etmedim hiç, edemezdim. İçime attım; isimleri, sözleri, sıkıntıları. Kime, ne anlatacaktım? Bir seher vakti yün seccade üzerinde En Yüksek Makama, arz-ı hal’e durmak varken, kime çevirebilirdim yüzümü?

Ve Büseyne geldi.

İki kişiyi kaldırmayan bir hayata üçüncü bir isim ekledim sorgusuz sualsiz. Değil mi ki bütün bu sıkıntılar tek bir isim adına çekiliyordu. Bütün mesele bu tek isme varlığını vermekti. Herkes tek bir ada sahipken, adını unutup O’nun adına eklenemiyorken; ben üç ismin arasından sıyrılmak zorundaydım. O’nun adı için.

Ve Büseyne geldi ve Büseyne gitti.

Ağıdı yakılacak bir gençliğin ardından, hakikati bilen tek cümle fısıldadı: İnna lillah ve inna ileyhi raciun.
Bir hikâye daha nasıl bitebilir ki, ya da nasıl başlayabilir?

Sonun başlangıcı sanılan bir gerçek için söyleyeyim ki, gerçek olan faniliğin sonu fena’nın başlangıcı.

Sözler çok nasılsa. Nasılsa beni yazacak bir kalemi kırık çıkacaktır. Belki bana şimdilik sadece şunu söylemek düşer ki, meğer insan bir ömür aradıklarını bazen ömrünün sonunda buluyormuş.

‘İsim nedir ki!’ diyenler bilmiyorlar mı ki, isimleri bizzat kendileri. Oysa en güzel isimler O’na aittir. İsminden kurtulmadıkça kendinden kurtulacağını mı sanıyorsun? Bir mürşid-i kâmil’in kızı için zor sözler değil bunlar.

Ben ki, mezar taşına dahi öz ismi geçmemiş bir isimsizim. Ben ki Beyza şehrinin bir kuytusunda, toprağın yedi karış altında duyup dinlemekteyim. Şimdi neyzenler kimi çağırıyor dersiniz?

Nasılsa yazacak bir kalemi kırık çıkacaktır.

İnna lillah ve inna ileyhi raciun...


( Büseyne -bir Aşkın Notları 2- başlıklı yazı Mümin Munis tarafından 21.07.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.