Tekbir getiren yaralı çiçeğin
Gördüğü düşü nasıl da saklı tutulası
Bir iklimden firar ettim edeli
Şık bir rötuşla ifa ettim görevimi
Ben ki:
Mağdur bir kuşun kanatlarına yağan
benekler misali
Rüştünü de ispatladığım kadar hüznün,
V/eda çiçeklerinden ördüm ben aşkı:
Ne benlik ne beylik bir kıyımdır
Hazır ola durduğum ölüm öncesi bir
biçemdir
Mademki ruhuma yakışan kıyama
durduğum kadar
Aşk makamında sarmalında özlemin
Doğaüstü bir kıvanç ve övünçle
Ve elemle de d/okurken bir bir iç
sesimi…
Üşüyen bir çiçeğin tohuma kaçan
duygularının nüktedanlığı saklı her sus payı söylemde bense hicabın eşiğinde
salınıyorum dökülmüş yapraklarımın yeniden can bulacağı umuduna sıkı sıkı
sarılı bir hegemonyanın tedirginliğinde şakıyorum dalıma konan bülbülün
bestekâr ruhunda saklı bir nota olmanın asaleti ve gamı ile teselli buluyorum
her nüksettiğinde acının nötr varlığında kâh bir atom olup parçalanmayı
bekliyorum kâh s/onsuzluğun ç/ağrısına sığınıp küllerimden ve açmaya
doyamadığım güllerimden besleniyorum…
Atılsa ruhlar atıfta bulunası…
Aktif bir fay hattı ise yürek.
Kürediğim sözcüklerden dilekler
tutuyorum ve ruhumun çaputlarına asılı şarkılarla inletiyorum yeri göğü en çok
da sessizliğin diyezinde saklı ödediğim bir diyetin hesabını tutuyorum hesapsızca
sevmenin de bir uzantısı iken bunca hayal kırıklığı…
Her düş çürümüştü ansızın her düş
yerçekimine yenik düşmüş ve çözülmüştü bir bir o kördüğüm.
Kordandı benim alfabem közünde
saklıydım özün ve özrümle çıktım huzura esen rüzgâra kafa tuttum ve kendi
sözlüğümü derledim…
Sökün edendim sakındığım kadar
gözümden sevgiyi sevdiklerimi.
Uzamında ömrün, kâinat devasa bir
rahle sunmuştu önüme serildiğim kadar sarmalında aşkın köhne bir bina değildi
yüklendiğim tevazu bilakis güncellediğim kadar ömrü şiirlerle kasıtlı kasıtsız sevmiştim
ben sevmeyi ve yaşama adandığım kadar yaşamdan kopma arzusu taşıyordum ki kimi
zaman.
Renklerin himayesinde sardım belime
gök kuşağını.
Aşkın nezdinde tükenmeyendim bilakis
sevdiğim kadar türettiğim ve…
Ve…
Ah, üzerine tünediğim kırık dalım
kırgın yüreğimin semasında saklı aşkın kıvamı ve mademki bir gül idim hasbıhal
ettiğim nasıl ki bülbül şakıyan iç sesimle şen bir mizaç dilemişken Tanrıdan…
Şanımla.
Şerefimle.
Sancağımda saklı iken gözüm.
Şenlenmeye meyyal yaza yaza geldiğim
şu son nokta dipsiz bir hüzün deryasında dibini gördüğüm kadar yaşamın haşmetli
yüreğimle hazanın bekçisi ve dört gözle yolunu beklediğim kışın ve mademki
Aralık idi favori mevsimim elbette aralık bırakmıştım kalbimin kapısını konuşlu
olduğum o en Ulu Rakım: Aşka makamında yaşadığım kadar yeşeren gözlerimde akan
yaşlarla aldığım namaz abdesti her halükarda kabul görmekle iştigal Allah
katında ve günde beş vaktin dahi yetmediği yâdı dünün mademki bir mezar taşında
saklıydı bir ömürlük sessizliğim…
Dikenlerimden mustarip idim madem.
Matem makamında seken bir kuş gibi.
Mealimse aşkla özlemle yanaştığım
huzurdan ötesi nasıl ki yok idi içinde saklandığım kozamda ve her halükarda
kelebek kanatlarında kalemimin bazen aksasa da iç sesim…
Demliydim hem ve dertli.
Derdest olmuş yalnızlığım ve dipsiz efkârım
yetmedi dalkavuk imgeler seken yüreğimden şiirlerime nasıl ki bir ekin vaktiydi
tahliye ettiğim düşlerim Ekimden de öte erecektim elbet kâh Aralığa kâh
hidayete nihayete ermeden o minvalde saklı bir saka kuşu, akça pakça teninde
semanın semiren hissiyatım aşkla kavurduğum sözcüklerim ve albenisi aşkın ant
içtiğim kadar kutsal kitabın üstüne üstlendiğim bir vazifenin nezdinde.
Sancağım.
Salkım saçak yalnızlığım.
Sadık bir kul Rabbine koşma arzusuyla
arz ettiğim iç sesim tükenmek ne kelime türettiğim nice his nice şiir elbette
kelebek ömürlüydü her biri bense tehir ettiğim kadar kelebek kimliğimi
aralıksız şiir dokuyordum kozamda ipek böceğinin asaleti ve neşesi bulamışken
üstüme başa ulaşılmazlığın minvalinde dokunulmazlığım sayesinde baş koyduğum bu
yoldan da yok iken dönüşüm.
Kandığımsa her insan.
Akabinde kanadığım…
Yetmedi kardığım önüm didiklediğim
dünüm direndiğim kadar hayta rüzgâra bazen yenik düşüp dalımdan kopan her
yaprağımla hatmettiğim takvim yaprakları nasıl ki hicretimdi aşk nasıl ki
hicrindeydim sevginin ve işte ve işte aralıksız içimdeki çocuğu hicvettiğim o
kırık tokam tokalaştığım her selam her kelam bir sadaka mahiyetinde yüzümde
açan güllerden derlediğim sevgimle eşleşen özlemim bazense kendime bazense
kendimden öte düşler g/ördüğüm aşkın haresinde saklı bir har bir kül bir gül
bir kul…
Sanrılar yapışkan.
Sancılar acıtan.
Sandığımsa kilitli.
Beni bekleyen sandukam.
Saklı sırlarım aşkla eşleşen.
Serildiğim surları sevdalı şehrin…
Ser verip sır vermediğim ve de…
Ve mikado çöplerine düşkünlüğüm
çocukluktan bu yana beni yalnız bırakmayan hayallerim ve ne çok hayalet aşkla
eşelediğim toprağım bakaya kalansa elbet yalnızlığımın şanında saklı bir asalet
asi bir rüzgâra kafa tutmanın da ötesinde bizzat rüzgâra öykünüp aralıksız
içime estiğim.
Bir mihenk taşı ise başımı koyduğum
ya da…
Bir nirengi noktası kör kütük sarhoş
olduğum içtiğim suda kopan fırtına men ettiğim kadar kini nefreti mahal
verdiğim sonsuz aşka karşılık bulmayı değil beklemek aklımdan geçirmediğim ve
seve seve olgunlaşan bir meyve gibi bir ağaç belki de en çok köküme en çok
Rabbime sadık yetim ve hüzünlü yüreğimi tek seven koruyana nasıl ki Mevla’m
aşkla kişneyen bir at aşkla uçuşan kuş aşkla demlenen şair acı ile büyüyen bir
özlemse mutluluğa varsın olsun erteleyeyim hayatı varsın olsun uzağında kalayım
mutluluğun o huzur ki: bana yeten o Aşk ki minvalinde bir öykünün mizacımda
yaşattığım kadar kaderi ve kederi…