Düşlerim mi hafız, söyle düşlerim mi
kalemimi d/işleyip de hayatın tadını çıkaramadığıma da kani iken insanlar ve
hayatın da insanların da adı çıkmışken?
Sevgiyle diktiğim bir mintanı dün
paramparça ettiler ve aşkla b/ağlandığım kadar hayata ve yazmaya coşkumu ve de
bir ismimi bana çok g/ördüler…
Eğreti zaman.
Muğlak insanlar.
Ve gölgelenmiş aşklar mezarlığı…
Aşkla geldim yine yamacına, hafız ve
diklendiği kadar iblisi ben biteviye dikiyorum söküklerimi…
Ah, hafız nereden başlasam ki?
Misal.
İsmim insanların çığırdığı.
Mikado çöpleri gibi dağınık
duygularım…
Ve işte ölü dünün yatağını toplamak
adına başladım yine yeni bir yolculuğa.
Yağmalandığım kadar yağıyorum ve
anlamsızlığın karekökünde aşkın da yüzölçümünde yüz görümü sevdalar dikiyorum
b/atıl yüreklere.
Ç/ağladığım kadar da mutluyum ve ben
acımı da dik başlılığım da direncimi de seviyorum en az seni sevdiğim kadar.
Bak sadece gözlerimin içine bak:
Baktın ki olmadı o halde yazdıklarımı
oku ve dinle içimde annesine ninni söyleyen çocuğu…
Anne de dendi mi ki hele akan sular
duruyor oysaki ben bir şelale gibi bir ç/ağlayan gibi akmaya da sevmeye de
yazmaya da doyamıyorum.
Benim bir mahlasım yok, sevgili hafız
aslına bakarsan beni yok sayıyor cihan bir o kadar varlığıma da kani ve razı
iken ve işte insan sevgimle çıkıp da yola Rabbime kavuştuğumdan bu yana
mutluyum.
Allah rızası için sevmek ve yazmak,
nedir bilir misin?
Elbette bilirsin çünkü sen de ben
gibisin.
Çığırtkan bir atmosfer ve suskun bir
cihan.
Bak, börtü böcek severken beni ben
hali hazırda evrene bir şeyler sunmak adına telaşla sevgiyle koşup da…
Düşmek de olası yere ama kaldıran
biri var illa ki.
Annemin kalbi bende atarken benim
kalbimse yazdıklarımda atarken bir ederim var yok tartışılır elbet lakin
mevcudiyetim de ayan beyan ortada ve asla sahiplenmediğim bir mahlas olsa bile
dostlarımın bana taktıkları ismi ve mahlası da yüreğimle seviyorum ve evet:
Ben hüzün şairiyim.
Göğün tepesine otağı kurmuş bir kuş
sürüsü gibi iken de sözcüklerim ve renkten renge girerken insanlar ben hala
beyaz ve masum kalmanın keyfini çıkarıyorum.
Dün rüyamda seni gördüm, hafız ama
sen de beni görmezden geldin eh, hal de böyle oldu mu bir koşu geliyorum sana
ve mademki tek insan da sensin yazarken bana destek çıkan yoksa yanılıyor
muyum?
Yağmalanmış bir ömrün perde arkası ve
uçuşan tülden perdeler.
Tünediğimse aşk.
Türümün tek örneğiyim ve ş/akıyorum
bülbül gibi aslında gülün ta kendisi olsam da seviyorum işte kendime koşmayı
seviyorum kendime uçmayı.
Rüzgârın sarstığı değil bilakis:
Esen fırtınanın daha da güçlendirdiği.
Oysaki gücümü aldığım tek insan iken
annem ve işte ben canım yana yana da güçlenirken hali hazırda anneme güç veren
de benim.
Güç mü sahiden de sevmek?
Suç mu yoksa yazmak?
Kendim ettim ve işte Rabbimi buldum
ve ben tırnaklarımla kazıya kazıya geldim bu günlere.
Bir öyküm yok benim bilakis
yüzlercesi var saklı tuttuğum yastık altı yaptığım ve de sevdiğim tek insan sen
değilsin…
Bir de demezler mi?
Anlatamıyormuşum.
Desinler ki kendileri kendilerine:
‘’Seni anlamak istemediğimiz gibi de
seni görmezden geliyoruz.’’
Dert etmeli miyim sahiden de?
Elbet dert ediyorum sonra da kaleme
düşüyor yolum.
İçimdeki ateşi değil söndürmek daha
da coşkuyla yanıyorum canım yandığı kadar ve de kulaklarımın çınladığı kadar
içimdeki çan eğrisine bir bir ekliyorum hayallerimi.
Ben bir düş’ üm belki de.
İçine düşülesi bir aşk ya da
içerlediğim de değil içtiğim hüzün şerbeti.
Kanmaya müsait bir dal arıyorum ve
işte çınarıma başımı sırtımı yasladığım kadar da huzurluyum.
O minval ki sektiğim.
O hüsran okyanusu ki haizi olduğum
tek damla ile s/onsuzluğa nail olduğum.
Zar tutansa iblise bense sadece
hayatımla kumar oynamışken ve de görünürde aşkta kazanmasam bile aşkın ta
kendisiyim.
İsmimle müsemma yaşayıp giderken
günbegün eklenen başka başka isimler.
Nüfuz cüzdanımdaki bilgileri verileri
bile hatta adımı da görmezden gelirken insanlar ek olarak bu sevgimi de…
Sözcükle bazen rubai.
Bazen şiir.
Aslında şiirin ta kendisi benim.
Şiirlerle telaffuz ettiğim iç dünyam
ve kirli cihana da pabuç bırakmazken bir baktım ki yalınayak koşuyorum.
Yorgunluktan bitap düşmem gerekirken
iğne iplikle dikiyorum işte hem duvarlarımı hem mezarımı hem de bu aşk
masalını…
Anne ikliminde yaşadığım kadar da
mutluyum ve de annemin annesi olma şerefini de yüce Huda bana bahşetmişken…
Rengimle de saf tuttuğum beyaz bir
coğrafya anlayacağın hala masum hala iyi ve güzel hala doğru ve dürüst kalmak
adına verdiğim bu savaştan da öte daha ne çok cephe var mücadele ettiğim.
Şiir yüreğimden de sana selam olsun,
hafız beni yalnız bırakmadığın kadar da taş değmesin ayağına…