‘’Gökyüzünü öpmek isterdim Ömür Hanım, gözlerimle değil
dudaklarımla. Yoruldum bulutları kirpiklerimde
taşı-
maktan.’’ (Alıntı)
Sağanağına yakalandım: yağan düşlerden bir küre inşaat ettim
cihana kardeş bellediğim bir dünyayı yüreğimle kalemimle küredim önceme küskün
yarına meftun belki de bir ağacın kurutulmuş direği idim:
Kâh kökü kurumuş bir ağaç gövdesi…
Kâh, şehrin beyhude ekseninde saklı bir elektrik direği
aydınlattığım kadar sokağı aymazlığında yalnızlığın sonsuzluğa mahal veren bir
ışıma saklı iken ruhumda dünümden ayırt edemediğim günümden sürgün edildiğim o
talaşlı lahza.
Telaşımı mazur gör ama yitimimden de haberdar edeceğim elbet
seni lakin öncesinde eseceğim yetmedi gürleyeceğim yetmedi solan tenimden
yeniden doğacağım sönen ışığımdan da büyük bir kasveti taşırken yüreğimde
delişmen deli cesaretimle azıcık daha yanacaktır canım ben ki bir mevta ben ki
saydam bir yürek ben ki şakıyan kuşun sağdıcı mevsim gibi delişmen rüzgâr gibi
içime ters esen.
Günümü uyuttum dizlerimde.
Annemin beşiğini tıngır mıngır salladım gün bitiminde.
Geride kalansa o sessizlik ve O Ulvi Çağrı:
Hazanın bam telinde basılı geçmek bilmeyen bir ağrı.
Öncem kayıp, Ömür Hanım anda saklı mevcudiyetim ve yüreğimde
saklı o devasa yarık.
Bir inilti iken duyduğum.
Seferisiyim sözcüklerin ve güvendiğim sağduyum:
Mademki solumla yatıp kalkarım.
Mademki solumdaki tahakküm ile yaşarım.
Solumdan sağıma uzanan o yol ve işte aşkla eşelediğim aş
erdiğim ve de aşk iken tek servetim.
Ruhumun hicranına b/andım kalemi ama yetmedi.
Çok ama çok sevdim ben kederi:
Acımla beslendim kaderime yüklendim açamadığım kapıları ise Rabbime
havale ettim…
Havale geçiren çocuksu yüreğimle.
Hazzından değil acısından gelen çağrı ile.
Açığa alındığım kadar bazen bir muallime bazen bir memur
tünediğim yüreğin kerameti ve işte gözümden de sakındığım kadar sevgiydi arz
ettiğim talep bulmasa da yağan laneti öteledim öncemde mahcup anda iken
tevazuum yarına odaklı bir meyyal iken göğsümden sökün eden yüreğimden dökülen
her zerre…
İfa ettiğimden de öteydi yaşam.
Öncesiz bir anaç yürek.
Sonrasız yetim bir ayraç
Verdiğim o devasa Es.
Acımdan doğdum.
Açımdan geçemedi acılarım.
Açmaza girip Rabbimde buldum teselliyi temennim odur ki:
Kimsenin yüreği ağlamasın.
Varsın olsun çağlayım.
Varsın olsun için için ağlayım.
Sevgili Ömür Hanım, sefasını sürdüğüm kadar cefamın minnet de
etmezken bir Allah’ın kuluna meylettiğim bir Rakımdır bir Makamdır konduğum.
İnsan sevgimden
çıkıp da yola kendimden firar ettiğim.
Sevdiğim kadar
sevilmediğim neydi hem?
İçimdeki izdihamı
önce yere sonra göğe serdim.
Eziyet bildiğim
değilken sevgim bir meziyet babında herkesi ama herkesi yüreğimde ağırladım.
Ve işte saf
tuttuğum safiyet
Yüreğimden gelen o
afiyet.
Kaf Dağında
gezinenlere meyletmediğim kadar da af diledim aralıksız Rabbimden kimse şirk
koşan Rabbine kimse nefreti şiar edinen.
Şiarım nasıl ki
sevgi ve İlahi Adalet…
Ben seni çok
sevdim:
Bazen durduk yere.
Bazense sebepsiz.
Öykündüğüm kadar
aşka kavuşulası mizacım Rabbim için yandığımdan da öte yağan rahmeti tek tek
çekmişken içime bahşettiğim bu yoldan da yoktur asla dönüşüm.
Benim bir tek öyküm
de bu değildir elbet.
Diğer öykülerimde
buluşuna dek emanet ol Mevla’ma…