Müsterih olunuz, bayım mubah ya da
değil acıların deminde kavrulduğum kadar da kaybettiğim kendime ilk ve son
ihtarımdır…
Ben ki:
Masumiyet müzesinde saklı tutulası
hicabın, efkârın dama taşıyım.
Ah, etmeden sırtladığım tüm dostlarım
tüm düşmanlarım.
Gözümün içine baka baka ayakta
uyutulmama sebebiyet veren her kimse umurumda olmadığı kadar fark dahi
etmediğim hüzünlü yalancı masalların mirasçısı bir masal kahramanıyım.
Bir öfke patlaması idi çok öncemde hâsıl
olan:
Af eyle Rabbim.
Dinamit lokumu konmuşken yüreğime ben
pembeden hayallerle yaşıyordum hayatımı ve severken kâinatı tüm insanları.
Hali hazırda aynıyım lakin geçen
zamanda bin yaş aldım yetmedi:
Bin yas eklendi ömrüme adeta bir yasa
mahiyetinde kabullendiğim.
Hüznüm kesiftir.
Hüznüm yaptığım dev/asa bir keşiftir.
Teşrif eden kader başım gözüm üstüne.
Teşrif eden faiziyle yüreğime eklenen
kederse…
Bil mukabil, sevgili döngü sevgi
cihan sevgili dostlarım bilmeksizin bilir gibi yaptıklarına yatkın olmadığım
kadar o pembe yalanlarına kandığım kadar da ihbarımdır hem kendimi hem dünümü.
Cirit atan duygular familyasında
seken bir kör kurşun misali…
Sevgiden gözlerim kör olmuşken
bilemediğim kadar da konan son noktanın mahiyeti nasıl ki döngünün de kerameti
o kör nokta…
Kordan yetilerimle yetemediğim bir
cihan.
Özüm sözüm bir iken közümde saklı o
tütülesi duman.
Sandım ki…
Sandığımda saklı ne var ne yok ve
işte yaktım yakalı gemileri.
Fedaisiyim hayatın ve sevginin de
medarı iftarı.
Kalp gözümdeki o dev/asa ayraç
kendimle kendimden kendimi men ettiğim asla da değilken lakayt bir telaş.
İhbar ediyorum.
İhmal de ederken kendimi.
İtibar ettiğimsiniz, değerli bayım ve
değer verdiğim bir ziynet gibi sizi boynuma astığım.
Azadesi geçen yılların.
Azığım olsa sevgi ne ki kendimle olan
cengimde hali hazırda yol almadığım.
Kat izinde duyguların.
Solgun bir gün.
Silik bir mazi.
Silecekleri çalışmazken göz
kapaklarımın ve işte göz pınarlarımın infilak ettiği.
Gözümün nuru sevdam.
Gözümden düşen nice insan üstelik
veda dahi etmeden bin bir eda ile arkamdan gülen.
Kirpiklerim asılı göğün en tepesinde
ve semazenin kırık tamburu yalnızlığın ney sesi:
Sahi, duyan var mıdır beni?
Meylettiğim bir gizin.
Mahal vermişken bir ize peşine
düştüğüm kadar sevgi ve huzur denen servetin tek mirasçısı olsaydım keşke.
Mizacımın sönmeyen feri.
Yalnızlığımın da neferi iken kalemim
ve içinde yaşadığım kale duvarlarımı.
Müzmin bir coşku ki hâsıl olan
ansızın.
Ve ansızın kundaklanan varlığım.
Acımla hemhal bir başıma.
Açısı olmayan üçgenlerin ihbarı ve
üçgen ilişkiler bense dosdoğru ve metanet yüklü bazen devingen olsa da ruhum
ikbalimle mazimle arz ettiğim kadar da tutkunum sevgiye.
Tutuklusu olduğum kederin iz düşümü.
Künyemde saklı iki ismimle meşk
eylediğim yine de kanaat edemediğim sahi iki ismimden hangisidir yüreğimle
eşleşen?
Sonsuzluğa mahal veren bir acı ve
boğazıma takılı o hıçkırık hiçliğimin sembolü iken kalem var olmama duacı tek
insan elbet anne dualarında saklı olduğum kadar da korusun Rabbim onu.
Mevsimlerden rast geldiğim.
Meallerden neyse düşen payıma.
Mizacım sökük mihrabım kayıp bense
mehtaba sevdalı bir Yıldız…
Bir o kadar dikenli gövdeme duacı bir
Gül.
Yitimlerin karesinde solduğum.
Sonsuzluğun şifasında hidayete
erdiğim.
Varamadığım nihayetten sorun o halde
beni ve edindiğim izlenim o ki:
Yanmaların yangıların de tek
müsebbibidir içimden sökün eden onca karşılıksız sevgi.
Saklandığım masumiyet müzesi
eşrafımdan payıma düşen.
Makul olsun olmasın haiz olduğum ne
var ne yok mademki çalındı benden ve işte…
İhbar ediyorum ihmal edilmişliğimi.
İtibar ettiğim kadar insanlara değer
görmediğimi not ediyorum vasiyetimin altına ve alt yazı geçiyorum şüheda
mazime.
Kürediğim ömürden arda kalan ne ise…
Sadece size helal ediyorum hakkımı,
sevgili bayım ve…
Sahiden var mısınız ya da yok mu?
Yoksa yoksunluğun bir iz düşümü müdür
yazdıklarım?
Bir de yazamadıklarım…
O halde bir bilenden sorun beni ve
tüm yüreğimle iddia ediyorum ki:
Tek ziynetim tek servetim bir ömür
içimden gelen o sonsuz bitimsiz sevgi ki…
Kendime varamadığım kadar kendimi
tecrit ettiğim sevgi ikliminde sönen feri iken içimdeki Yıldızın ve solan
çiçeği iken ait olduğum dalın da adı iken:
Yediverenler.
Dünyanın yedi harikası ve İstanbul’un
da Yeditepe’si…
Yedi Cücelerin de Pamuk Prensesi…
Ve işte kendimi konumlandırdığım
konumlandıramadığım ne varsa konuşmama hakkımı kullanıyorum:
Kimliğimi kaybetmesem de sahibesi
olduğum iki ismimle savuruyorum nidalarımı:
Hükümsüzüm.