Maviden gözleri, turnası yalnızlığın
sararan yaprakların tuttukları nefeste saklıdır hani insanların öldüremediği
nefsi.
Tutuşan etekleri iblisin taşan değil
taşıran: için için edilen bir sitemden arka kalan düş palası renklerin
coğrafyasında saklı uçuşan kelebekler ve işte ölümsüzlüğün mizacına tanığım bir
ikindi vakti.
İkircikli gölgeler saklı soytarı
yalnızlığın da tozu dumana kattığı ve ses etmeden ve tozutmadan yaşamanın meali
iken sabrımla şükrümle katlandığım fikrimse zikrime bire bir denk düşen.
Muhtelif sanrılar uçuşan.
İçimde kalan ukdelerin solgun niyazı
ve maço rüzgâr aslında içimdeki meltem de çömez miçosu büyük dalganın da öncüsü
iken ve işte yüreğimin fayındaki kırıklar.
Acılar saklı dünde üstelik pek çok
insanın da unutmadığı.
Unutamadığım çokça anım var ve ben
andaki mevcudiyetimle biliyorum da geçen şunca kısacık zamanın nezdinde bir anı
olarak göz kırpacağım içimin hayaletlerine az sonra…
Bir yılı doldurmak üzere, geçen sene
Ekim sonunda patlak veren İzmir depremi bense hala o sarsıntıyı yürekten
hisseden bir İstanbul sevdalısı olarak iç geçiriyorum aslında geçiştirmek de
istemiyorum dündeki acıları ve rahmetle anıyorum ebediyete göçen tüm insanları.
Acıların açısı.
Açının da en dik başlısı.
Dik başlı olduğum kadar direnmediğim
kimi zaman ama haklı olduğumda da dayattığım gerçekler.
İklimin suretinde saklı tedirgin bir
gülümseme ve pencerenin kanadına tüneyen yavru serçeyi ürkütmemek adına geri
geri gidiyorum evin salonunda ve diğer pencere kanadına annemin kuşlar için
koyduğu bir kutu dolusu su ve kocaman ve de yaşlı bir karga gelip de nasıl kana
kana içmekte suyu.
İçimdeki cenneti öldüremeyen herkese
müteşekkirim.
Cehennemi bana yaşatanlara ise
gücenik dahi değilim.
Rengim beyaz ve pembe iken gecenin
deminde saklı karanlık ne ki ve işte kalp gözümle sekiyorum bir pencereden
diğerine.
Devasa bir rahmet var beni kucaklayan
görünürde bu rahmet havasını fazla yansıtamasam da ve beni hayata sımsıkı
bağlayan bir yaşama sevinci elbet sayısız dertle de iştigal iken gün çekilip de
huzurundan doğanın ve gece de sökün etti mi mutluluğum katlanıyor ve bağdaş
kurduğum hayallerime dokunuyorum usulca üstelik ne hayal ettiğimden benim bile
haberim yokken ne de olsa kalem devreye girdi mi fark ediyorum en çok neyi istediğimi
en çok neyi arzuladığımı elbet yazmaya başladığımda…
Kocaman bir dünya adeta ve içimin
manivelasında gidip gelense bir filika.
Ve işte yüzdüğüm okyanustan cumburlop
atlıyorum tahliye edilen filikaya ve geminin kaptanı olduğum için aklım da terk
ettiğim gemimde ve asla rıza göstermiyorum kaptan köşküme göz dikenlere elbet
Allah razı olsun beni sevenlerden ve paye vermediğim gölgeleri bir bir
uzaklaştırıyorum gemimden az sonra çıkacağım yeniden güverteye ve filikama
dolan tüm kazazedeleri bir bir teselli edeceğim.
Bir kuş olup da kanat açtığım…
Bir kuşa ya da kuş sürüsüne kucak
açtığım.
Enginlerde gidip geldiğim ve gemimi
kısa süreliğine terk edip yeniden döndüğüm kaptan köşküm ve dün ise yüreğimin
kokpitinde salınıyordum bulutların arasında ve en sevdiğim:
Bir yerde telaffuz edemediğim kadar hâsıl
olan coşkumun kat izinde saklı iken kanatlarım ve can yeleğim ve sinemde
sığdırdığımdan da öte iken sevgim.
Bir de göğe kanat açtığım sonra
okyanuslarda salındığım aslında evin içinde gidip gelen bir kelebek gibi
kanatlarım sadece tek günlük iken ve giydiğim yeleğimle ve ruhumla ve coşkumla
sonsuzluğa d/okunduğum ve kalem elimde hasbıhal ettiğim ve bensiz bir dünyanın
da ne kadar tatsız tuzsuz olacağına kanaat getirip kendimle barıştığım;
sözcüklerle seviştiğim ve çocuk yüreğimde devasa bir çan çalarken yeri göğü
sağır eden bu bitimsiz coşkumu da yazıya dökmenin verdiği ekstra bir coşku iken
evrenin limitsiz bonusunda tavan yapan sevgi ile öykündüğüm sadece ve sadece kendim…
Hangi zaman aralığında hangi
sebeplerle yaşayıp da pes ettiğim defalarca akabinde yeniden adımladığım ve
arşınladığım hayat denen maratonda görünenden öte mutluluğu en derinden
hissettiğim ve işte kalemin ritmine eşlik eden kalp çarpıntımla biliyorum da
bilinmezin verdiği merak ve coşku ile bilindik neye denk düştüğümü…
Bir çocuktan da öte çocuksu bir hikâye
yazdığım her günün devindiği ve geceye beni paslarken evren ve ben asla es
geçemezken içimdeki sonsuzluğu da kaleme dökmenin verdiği huzur adına koca kâinata
müteşekkir ve sevdalı iken…
Aşkın tarifesi.
Aşkın menkıbesi.
Aşkın asaleti.
Aşkın vazgeçilmezliği…
Dokunulmaz olan ve dokunmadık duygu
bırakmayan geride ve ben hayatı aşağı yukarı on sene geriden takip ederken
ansızın ışınlandığım geleceğin de parıltısı iken gözlerimdeki bitimsiz ışık
elbet sevginin sunumunda benim de katık ettiğim inanç ve umutla dünyanın da
hali hazırda yaşanır bir yer olduğunu kanıtlamanın verdiği o idrak ve teyitle
biliyorum da aşkın da ruhumun da Rabbin onayından geçtiğini yoksa an itibari
ile bu havayı ve coşkuyu soluyor olamazdım ve solmanın ertesinde açan
yediverenler adına içim huzura ermişken büyüyen bir itikat sayesinde biliyorum
işte farklı olduğumu en azından farkındalık yüklenip sonsuzluğa koşarken…