Renklerin müşkülünde, meşgule
verdiğim günün de yansıması iken gecede ansızın doğan şiir ve şimdi nidalarımı
uyuttum örtüp de üstünü göğsüme serilen ferahlık bilmezler de içine düştüğüm
yangını.
Gözüm her seğirdiğinde ve boğazıma
takılı hıçkırık ve gün ölüp de geceye döndüğünde ve işte vuku bulacak
sessizlik.
Ölüler saklı çevremde kimisi yabani
kimisi zebani ve insan dediğim nicesi öyle ki her ezanda hatmettiğim aynı dua
sırf Rabbimin duyduğu ve selamın bile kirletildiği, alaya alındığı bir dünya
belli ki yaşadığım şehir ve muhit almamış nasibini insanlıktan.
Men ettim ben gölgeleri.
Merhametlilerin en merhametlisine de
sorarken gün ve gece ve işte payıma düşen hüzün ve huzur ve ilham bir de
büyüyen coşkum ve daha da yazacağım yüzlerce ferman.
İstikametim belli: anamdan atamdan
öğrendiğim.
Hurafelerse doğru ne de olsa
başkasının acısıyla beslenirmiş kimi insan.
İnsan olduğuma hamt ederken
insanlığımla alay edenler ve ben sığındıkça Rabbime, Allah’a şirk koşan bre
gafiller.
Hüzün çeşmem ç/ağlasa ne ki? Mademki
sadece güzel Rabbim sever hüzünlü kalpleri ve ben her başladığımda aynı hikâyeye
ve hamt etsem de şükrüme de sahip çıksam ve işte sahip çıkan da sadece O iken
benliğime yaşlarımdan örüyorum ben satırları ve yasımla büyüyorum ve yasıma
dahi şükrediyorum daha beterinden korusun diye güzel Mevla’m.
Gidenler var bu şehirden.
Gidenler var içimdeki cennetten.
Kovanlar var beni dünyadan.
Ama çağıran biri var illa ki ve recim
edilen sözcükler ve resmettiğim binlerce duygu ve işte büyüyen bir ateş içimde
sönmek bilmeyen ve coşkumla yaşar ve yazarken hüznüme dahi müteşekkirim ki
ardından gelecek bir selam bir kelam ve müjdeli haberlerin de esintisine vakıf
iken içimdeki bitimsiz rüzgâr ve yaşadığım kadar seveceğim illa ki.
Basit bir söylem olamaz sevgi ve de
yazdıklarım çünkü yaşadığım ve yaşardığım ve yeşerdiğim kadar da insanlığıma ve
kulluğuma damga vuruyorum ve çelimsiz olsa da ayaklarım bazen gerisin geri
gitsem de hezeyan yüklü varlıklarından insanların, daha da uzağına gidiyorum
yeryüzündeki cehennemi bile bana sevdiren iken umudum ve inancım.
Ne ararsan var etrafımda:
Kimi insan gölge misali karanlıkla
sevişen kimi insan umut diye çıktığım yolda gıybetle sözleşen hatta üçüncü
cinsler saklı çevremde çehremdeki şaşkınlık ve iman gücüm bir de içinde
yandığımdan da büyüktür içine düştüğüm İlahi Aşkın ateşi.
Neye mi namzet bunca insan?
Bana ne.
Rüştünü ispatladım bir kez ben
sevginin ve işte yürüdüğüm istikamette andığım kadar sevgiyi buldum nihayetinde
kendimi ve İlahi Ateşte nükseden her kıvılcım benim hayatımdaki acıların kora
dönüşmüş hali ile tutunduğum tek dal iken itikadım elbet kavuşacağım da gerçek
cennete.
Mutlu olsam ne ki bunca insan
ağlarken ve çocuklar ölürken…
Mutluluğun da fermanını yazıyorum
üstelik ben her kalemle buluştuğumda ve git gide yükselen çıtasında aşkın ve
rahmetin beşeri özelliklerimden sıyrılıyor ve çıkıyorum huzuruna Rabbimin ve de
her dua vaktim aslında her anda O’nu andığım aklımdan yüreğimden eksik
etmediğim ve işte kalp gözümle yaşadığım, yazdığım en çok da yalnızlıkla
cezalandırsa da insanlar tüm kâinatı içime aldığım ve de sevebildiğim ötesinde
katbekat yükseldiğim ve nükseden İlahi Sırdaşım.
Hep ses veren.
Hep kulak veren.
Her acımda paylaştığım acımın da
devası iken.
Allah rızası için sevmenin ne
olduğunu bana öğreten ve çocuk yaşımdan beri kucaklayabilirken hayatı ve
herkesi bir dünya dolusu insan kolaylıkla basit bir sevgiyi yüreğine
sokamazken.
Dünde kalanlar gitmiyor ve yenileri
ekleniyor aslında benim benden gitmeyen ve benim beni sorgulayan çünkü sevgiyi
ve inancı küçümseyen insanlar yüzünden kendimi bir ömür sorgular oldum.
Acımla dalga geçenler ve
yalnızlığımla ama onların dünyası bana göre değil ve ben ne kadar yakın dursam
da beni çoktan kovmuşken kapılarından ama sonunda bana açılan Hakkın kapısı
üstelik bilmeden kaç kere geçmişim ben o kapıdan.
Kolay da sanmasın hiç kimse yaşadığım
hayatı.
O kadar da emin olmasın hiç kimse
mutlu olup olmadığımdan.
Bir ateş düşüyor ki içime ansızın ve
işte başlayan gönül yangınım ve ben bir ömür pervasızca sevebilirken insanları
bu yangın sonunda döndü İlahi Ateşe.
Varlığımla hiçliğimi tokuşturduğum ve
hiçleştiğim kadar içselleşen duygularımdan inşa ettiğim şiirlerim ve yazılarım
ve işte günbegün büyüyen bir coşku ile yazıyor ve sevebiliyor olmanın da
neticesidir aralıksız yazmaya gönül vermişken İlahi Sırdaşımla olan
birlikteliğim.
Rengim beyaz ve mavi.
Seçeneğim olmasa da kabullendim ben
bir kez bu hayatı.
Kabul görmesem de dünya denen
coğrafyada kabul gördüğüm bir yer zaten hep asılı yüreğimde ve gök kubbede.
Bir kuş gibi sektiğim.
Bir kuş gibi çırpınan yüreğim.
Kuş kadar canım bile bana ait
değilken.
Ama sevgimle ve inancımla ben
sonsuzluğu çoktan işaretlemişken.
Gidebilirim her an sizler de
gidebilirsiniz ama gitmeden evvel daha yapacak çok şey var ve de yazacağım çok
şey ve bir ömür azımsansa da varlığım ben çoktan rüştünü ispatlamışken
hiçliğimin O’na kavuşacağım günün özlemi bir yana hayatta mutluluğun ve huzurun
ne olduğunu da sonunda öğrendim ve sevginin de.
Anlamak ve anlaşılmak adına…
Bozguna uğramak ne ki hele ki dünde
defalarca dibe vurmuş biri iken?
Lakin sönmeyen bir ışığın da
habercisidir saklı tuttuğum o üç mefhum:
İnanç ve sevgi ve umut…
Hiçbir şey göründüğü kadar basit
değil işte bir o kadar kimse de göründüğünü yaşamıyor ve yaşatmıyor içinde ve
benim mücadelem sadece yalansız ve riyasız bir hayat sürmek iken sonsuzluğun
esintisinde ve ç/ağrısında içimde saklı bu bitimsiz bilinmezlik duygusu ile
imzamı atıyorum hayata…
Hayat ve kader çoktan son sözü
söylemişken, bir ipek böceğinin kelebeğe dönüşümüdür de yazdığım her yazı ve
şiir ve işte İlahi Çağrıya ses ve kulak veren aciz varlığımla ve yaralı
kalemimle bir nebze de olsa dokunmak adına yüreklerinize hele ki güzel ve iyi
insanların varlığına duyduğum inanç ve arayışla ülkümü gerçek kılmak adına
çocukluğumda beri tavaf ettiğim kâinattaki yolculuğum sayesinde bir ömür başım
dik yaşamışken…