Yabani düşler değil işte ördüğüm.
İpeksi bir hüznün muhatabı iken gecenin kefeninden damlayan o tek damla
gözyaşı.
Rahmetle buluşmak adına.
Rahmeti aslında içimde saklı tuttuğum
çok da rağbet görmediğim.
İklimlerden hazan ihbar ettiğim ise
yazda kalan saydam yaram.
Yamalı bir düş’ ün ortasında yekpare
hüznün de kat izinde ve işte devşirme gölgelerden kaçtığım en çok da
yalnızlığın uleması iken yeryüzünde yaşadığım kadar yaşattığım duygularım.
Gecenin teni.
Asılı kaldığımsa zikri dünün.
Dünü bölüp de saatlere heceleri de
yuvarladığım uçurumun kıyısında gidip geldiğim ödünç günün son buyruğu.
Ben bu günü yazdan aşırdım ne de olsa
Eylül’e namzet değildi günün sıcaklığı ve yaşattığı buhran.
Çapulcu idi imgeler nasıl da isyankâr
ve kalp gözümle olan seyrüseferinde ömrün de bu son deminde tetiklenen iç sesim
ve işte baskın olan güneşin ateşimi daha da yükselttiği.
Titri ise dünün temas halinde iken
güzün de bütçesi analizini yaptığım duyguların efkârı iken ağır basan.
Temenni ettiğim neyse beklemede.
Beklemeye aldığım bir şiirinse
çıtasını yükseltip çivi çiviyi söker misali bir yazıyorum bir siliyorum işte ve
alın terimi silmeden sinemdeki ağrıyı da kovamazken sinen bir koku ile ve de
büyüsü ile geceye eşlik eden mevsimin ilk yağmurunun az daha olsa ferahlıyorum.
Devirdik koca yaz’ ı yaza yaza.
Yazdık yaz’ ı kan ter içinde.
Yazdan kalansa yazgının yazamadığım
kelimeleri ama dilimde ve yüreğimde sadece Rabbim ve Besmele ve koyu gözlerinde
gecenin içlenen kalemin de umurunda olmadığımı biliyorum hani için için.
Kalem varsa ben varım.
Ben varsam bile kalemin kimi zaman
nazarında olmadığım nezdinde sadece otomatik bir el gibi işlevini gördüğüm
kalemin mukadderatı elbet kaderimde g/izli.
Bir karede saklı tek bir katre.
Bir renkte saklı iken sonsuzluk.
Kalbin ritminden kopan bir yaygara
belki de ve işte asma katında sözcüklerin birer asma yaprağı dökülen cümleler
ve ağacın altına serdiğim beze doldukça doluyor dökülen yaprak misali.
Düne gidiyorum çok çok geriye.
Lisedeki coşkum ve çok sevdiğim bir
yazarın kaleminden okuduğum daha dün gibi aklımda.
Ruhun şad olsun sevgili Leo B.
‘’Evimizin bahçesinde toplanmış o
dökülen yapraklar… Hınca hınç duygular ve iş dönüşü görüyorum ki; bahçede
dökülen tüm yapraklar çöp kutusunu boylamış.
Üşenmeden gidiyorum ve boşaltıyorum
çöp kutusunu ve tüm kurumuş yaprakları evimin salonuna boca ediyorum ve
saatlerce yürüyorum üzerinde duyduğum yaprak hışırtısı adeta Tanrı’nın beni
çağıran sesi ve yaşamanın da ta kendisi.’’
Uzun bir zaman önce okuduğum kitaptan
aklımda kalan o duygu yüklü pasaj.
Hazan ve kış mevsimi bence spor
yapmanın da mevsimi hele ki yağmur altında yürümek gibisi yok.
En sevdiğimse dökülen yaprakların
beni çağıran sesine kulak vermek ve sevgili yazar gibi içimden de hep geçer her
yürüdüğüm yolda üstüne bastığım o kurumuş yaprağın adeta hıçkırdığına tanık
olurum ve yaprakla beraber ben de ağlarım.
Lisede okuduğum bu anlam yüklü
cümleler bu gün da aynı tesiri yapabilmekte bende.
Değişmeyen tek şey değişimin ta
kendisi.
Değişmediğim kadar da mustaribim hani
hayattan ve insanlardan hele ki yapraklarla konuştuğumu ola ki biri fark etsin
az alaya alınmamışımdır hani aslında pek çok konu için geçerli bu alaya alınma
konusu çünkü içtenliğin kabul görmediği bir zaman ve mekânda yaşıyorum ben. Ben
lisedeki haletiruhiyemi koruyabilirken dünde kalan arkadaşlarım nasıl da Kaf
dağlarında yolculuk yapıyorlar.
Yaşımın ya da yasımın dokusu mu?
Gözlerimse aynı renk.
Yansıttığım ve yadırgandığımsa
erişkin bir insan olmamsa çocuk kalmama asla mani değil ve beni yadırgayan
insanlar da çünkü çocuklukta edindiğim değerler ve bana aşılanan öğretiler çağ
atlamadı sadece takvimde yıllar devinirken ben hala somut bir şeyler yapmak
adına insanlığımı kolaylıkla devreye sokuyorum ve insancıl yüreğimle armağan
ettiğim bir tebessüm ve içten bir selam kolaylıkla rencide edilmeme vesile
olmakta.
Devasa bir metropol iken yaşadığım
şehir.
Şiirle ilgisi olmayan yüzlerce kişi
ile çevriliyken etrafım.
Ve ben insanlara çiçek ya da umut ve
duyguların tekelinde nadide varlıklar olarak d/okunmak istediğimde ve işte geri
tepen ve beni daha da yaralayan.
Günden kaçmak benimki belki de
insanlar iken yine beni buna zorlayan.
Ve gece kanarken.
Geceyi ben kana kana içerken.
Ve depoladığım enerji ve aydınlığı
geceye sererken.
Kalemle olan münasebetim ki onun da
bir eşref saati var ve gündüzü dökülmüş yapraklar gibi çuvala koyup da gece ile
gizlice buluştuğumuz ama yazarak da ifşa ettiğim: elbet gece ve kalemin aşkına
tek tanık ben iken aymazlığında dünün kaybolan günün de nezdinde ben hep
yazıyorum hem koşuyorum Mevla’ma ve bunu ifade etmenin güzelliği ise
yarınlardan umut kesmediğim.
Gerçi karamsar olduğum kadar umudu da
ansızın kapı dışarı ettiğimin bilincinde iken evren gecenin kör vakti bacadan
cumburlop diye atlamakta koynuma.
İhbar ediyorum işte acımı.
İhbar ediyorum kaybolmuş nidalarını
günün.
İbraz ediyorum mevsime ve Eylül’e ve
yaprakların üstünde yürümeyi öylesine özledim ki bir de yağmur eşlik etti mi
gelin görün ki yüzümdeki maske ve pandemi de sonlanmazken içimden gelen çoğu
şeyi erteliyorum bu yüzden başka bir dünyaya nakil olmak için geceyi ve kalemin
eşref saatini bekliyorum.
Eylül’ün ilk gecesine eşlik eden yağmursa
neşemi yerine getirdi.
Nazıyla geldi işte Eylül.
Niyazımla koştum da kollarına.
Aklım beş karış havada ya da değil
lakin hayatın tadını nasıl çıkarır insan azıcık uçuk olmasa ve de ufka odaklı
ve işte eteklerim uçuşurken boydan boya ben de uçup geziyorum hüznün ve hazanın
en çok yakıştığı şehri elbet şehri İstanbul gece oldu mu nasıl da duruluyor ve
ayakları ile acımasızca ezen kim varsa kaldırımları ve yüreğimi şehrin de benim
de umurumda değil hani kimin ne yaptığı ya da birbiri için nasıl da ileri geri
konuştuğu.
Konuştuğum fazla insan olmadığı için
muhitte gece ve şehirle olan randevuma koşa koşa geldim gecenin bu saatinde ise
her yer ve gözlerim ışıl ışıl.
Hala masum kalmayı başardım sanırım
en azından sevginin ve kalemin dokunulmazlığında zaman zaman da düşünmüyor
değilim hani az bile olsa dokunulmaz olduğumu.
Rabbim bilse yeter.
Sizler de bilin istedim.
Zaten Allah’ın bildiğini kuldan neden
saklayım ki?
Ve işte bingo!
Ne de olsa başıma gelen hep bundan
mütevellit ama insan az da olsa dertleşmek istiyor birileri ile ve bu pek imkân
dâhilinde olmadığı için kalemim sayesinde içimi sizlere döküyorum.
Sevdalı şehir.
Sevdalı yüreğim.
Ama insanlar da pek bir tefe koyarken
içtenliğimi ve iyi niyetimi iyi de ben birileri için değil Allah rızası için
yaşıyor ve seviyorum ve yazıyorum da…