İklimsiz bir esinti ve idame ettiğim
yokuşun dibinde biten bir sefil çiçek elbet aşkın endamlı varlığında umut denen
şakayık ufacık bir yer kaplıyor olsa da o büyüyen inancımla atıyorum ilk adımı
elbet dilimde ve yüreğimde Besmele…
Öznemle kavgalıyım yine bu aralar.
Himayesindeyim evrenin ama asla
insanların değil.
Gözümün ucuyla da bakmıyorum hem
hayata bilakis gözümü dikiyorum neye odaklansam aslında kendimi terk etme
telaşındayım belki de rengi solan bir gün gibi çiçeklerimi dikiyorum bahçeme ve
işte güneşle besleniyor umudum ve neşrim.
Muhalif olduğum çok şey var.
Şahsına münhasır sefil bir seyyahım
ve iklimin seferberliğinde uçuşan bir ateş böceğiyim hatta bir karınca ve
gittikçe ufalıyorum ve gözden kayboluyorum oysaki arz-ı endam ettiğim de başka
bir mekan elbet aidiyet duygumu sorgulayan insanlardan kaçıp sığındığım çok
başka bir dünya…
Sık sık türbesini ziyarete gittiğim
Aziz Mahmut Hüdai Hz.
Elbet soy ağacımda onun soyundan
geldiğimi de herkese söylemiyorum ve dedem beni elimden tutuyor ve gönül deryasında
beraber salınıyoruz.
Arkamdan duyduklarım.
Bense önüme bakıyorum.
Ve nur yağıyor iç dünyama oysaki görünürde
üzgünüm ve gözlerimden akan yaşları silen de Rabbim ve işte otağı kurduğum Hak
yolu.
Dünümde neyse aynıyım günümde.
Günümde neysem yarına dokunuyorum
sözüm ona kendime inşa ettiğim o tek kişilik dünyamda bir o kadar eşlik eden
bir kalabalık var adı izdiham olmayan.
İman gücümde saklı her duygum.
Her duygum dile getirmediğim ama hep
de vurguladığım üzere katıksız eziyete maruz kaldığım bir âlem oysaki
rubailerin uçuşması gerekirken ve içimdeki samimiyetle verdiğim selamın bir
karşılığı yokken yavaş yavaş ayaklarım yerden kesiliyor ve dış dünya ve dış ses
o kadar uzağımda kalıyor ki.
Dedemse gülümsüyor ve sırtımı
sıvazlıyor.
Üstünde kaftanı ne de olsa kadısı
Üsküdar’ın ama görevini bırakıyor ve Üsküdar sokaklarına düşüyor yolu ve dik
yokuşlar çıkıyor ve eteklerinde dolanan kediler.
Bir yandan ciğer satıyor halka bir
yandan da alaylara maruz kalıyor.
Peşindeyim dedemin ve Allah yolunda katıksız
seviyor ve inanıyorum…
Üsküdar’ın dik ve terleten yokuşları
hayat gibi.
Hayatın nüansı umut gibi.
Acı ise bazen bir referans.
Hüzünse muktedir olan ve hüzünlü
kalbimle çağlıyorum bir şelale gibi ve muradımı tek bilen ve sahiplenen yüce
Mevla’m…
Çaresiz addedildiğim.
Bazen hor görüldüğüm ama cübbeme
sadığım ve yüreğime ve inancıma kefilim.
Basit cümleler kurabilirim ama basit
olmayan bir hayatım var ve ben sürekli artı ve eksi sonsuzda salınıyorum en
azından boşlamıyorum haneleri ve benim de bir hanem var:
Kimine göre sıfır.
Ama Allah yolundayım ve hanem illa ki
sonsuz
Aşka meyleden sefil yüreğim beşeri
aşklardan çoktan vazgeçtiğim ama illa ki de sevdiğim.
Rütbem hüzün ve aşk.
Rütbem asla kinaye yüklü değil ve
gamlı notalardan aşırdığım sol anahtarı elbet herkesin de harcı değil soluyla
yatıp kalkmak ve illa ki sağ elimle açıyorum kapıyı ve dilimde Besmele.
Rengim.
Rütbem.
Rakımım.
Neye mi denk düşüyorum insanların
gözünde?
Ne fark eder ki O, beni bildikten
sonra…
Ve tavaf ediyorum Üsküdar
sokaklarını: her köşe başında Hüdai Hz.lerine rast geliyorum: yüzü aydınlık
yüreği yanık ve nasıl da sevdalı Rabbine.
Hüznüme saygı gösteriyor ve elime
ciğerleri tutuşturuyor.
Üstümde şık bir takım ve ayağımda
topuklu ayakkabılarım bir o kadar giymekten asla haz etmediğim…
Ben de başlıyorum bağırmaya ve
elimdeki ciğeri satmak isterken dedem gibi kıyamıyorum ve Üsküdar’ın kedileri
bayram ediyor.
Saflığımla.
Seyyah yüreğimle.
Semazen gönlümle…
Aşk ve umut iken rütbem.
Sağanak başlıyor ama ıslanmıyorum.
Rahmet yağıyor ve içime çekiyorum.
Bir yandan insanlar birbiri ile
dalaşıyor.
Gözümde değil hiçbir şey hiç kimse.
Alay ediyorlar benimle ve Hüdai Hz.
daha da nur saçıyor ve gözlerindeki ilahi ışığa dalıp gidiyorum.
Yoldayım, yüce Rabbim.
Yolundayım, güzel Mevla’m…
Allah aşkı ile düştüğüm bu yol.
Yazmak bile benim için Rabbime ve
insanlığa hizmet iken…
Öncemde haiz olduğum hangi görev
hangi makam ise.
Üniversite amfilerinde koşuşturduğum.
Okul yolunda bazen öğrenci bazen
öğretmen kimliğimle koridorlarda cirit attığım.
Lüks plazalarda oturduğum o rahat
koltuğu bırakıp da düştüğüm Hakkın yolu ve yüzüme kapanan onlarca kapıdan sonra
içeri buyur edildiğim Hak kapısı.
Yazmamın tek gayesi iken itikadımla
haiz olduğum ne var ne yok Allah rızası için yaşamak ve sevmenin de bir adım
sonrası iken Allah rızası için yazdığım ve ben çileli yolculuğundayım bir
derviş gibi seyyah yüreğimle sözcüklere aşk ile dokunup da bazense zan altında
kaldığım yalancı dünyanın son neferi iken Allah aşkı ile yanmanın ve mucizevi
varlığında şükürler olsun günüme ve yazdığım her satırda hem Rabbimi hem
kendimi bulduğumsa İlahi mucizenin vücut bulduğu devasa ve aydınlık bir dünya
ve bunu haber eriyorum tüm kâinata…