Bir teselli koynumda büyüttüğüm
şiirin cazibesi adeta, zemherilerde terk edilmiş gecenin esef yüklü sesi ve de
kalbin efendisi bir düşün özetidir adeta yazmaya durduğum şiirden başka saklı
ne varsa derininde yaranın ve derledim sökük cümlelerden düşen neyse payıma.
Huysuz mizacımın mizansenidir
sözcükler.
Karaborsaya düşen mutluluğun hayali
bile güzel.
Sözcükler bandığım günbegün elbet
unutulmuşluğun da garantisi yüzümü bakmayan kimse, kimsesizliğimin de müdavimi
kırık penceresinde mevsimin hala sezinlediğim bir umuttur o kırık bütçesinde
saklı günün ne de çok yitim saklıdır mademki sözcüklerime, sen diye başlıyorum
elbet ses olduğum duygularım ve nice zamandır ses etmeden sevdiğimin yalancısı
olsa olsa sihirli dünyamda konaklayan bunca ıssızlık hali hazırda şiir
doğacakken gecenin karanlık ceplerinden.
Beşi bir yerde bozukluklar yere
dökülense gecenin iniltisi.
Kesilmemiş göbek bağım ve aklımın
almadığı: artık nasılsa çocuk kalmayı becerdiğim ve tarifesi olmayan hüznün
lokomotifi iken ses etmeden yazdığım ve işte kilit noktası yalnızlığın…
Hüzün bekçisiyim yerin göğün ve
nöbete durduğum her gecenin sembolü elbet başımı yastığa koymayı unuttuğum nice
gece bazense günü torbaya koyup gecede asılı kaldığım tarihçesi.
İklimler sırdaş.
İkilem yüklü mizacım katıksız hazan
yüklü.
Bir huzme ise aşk elbet yok da tarifi
gerçi arif olan anlar ama utanıyorum işte isyanımı gömüp yüreğimi sarıp
nihayetinde açmaza her girdiğim aralıksız konuştuğum ve yazdığım her nasılsa
anlaşılmamı sağlamadı.
Hüzün cetvelinde tırtıkları yüreğimin
ve bir ipe dizdiğim mandallar gibi astığım her şiir nevi şahsına münhasır
özlemimle boyumun ölçüştüğü ve tabanları yanan geceyi kalemle falakaya
yatırmamın ötesinde sessizlik ve tepkisizlikle cezalandırıldığım ömrün de
ifşasıdır her ne yazıyorsam aslında diyeceklerimin henüz binde biri.
Gece uyumsuz.
Gece uzantısında gökten sarkan bir
kanca ve işte tırmandığım hiçlik yüklü bir serzeniş elbet afakidir benin neşem
ve izafidir mutluluğum ve dokuduğum kadar da dokunduğum ufkun neşrinde saklıdır
gövdesi bu mecazi firarın.
Bir bukalemun gibi ansızın sevincin
telaşı.
Bazense ket vurulmuş hayallerimden
arda kalan o su birikintisi elbet çağlayan göğün sadece bir damlasıyım lakin
enginlere vardığım kadar derya kadar büyükken yüreğin izdihamında bil ki sadece
sen değilsin saklı olan.
Rencide edildiğim hem öncem hem de
anda kayıtsız şartsız aşağılandığım bir asansör gibi gidip geldiğim ara katları
ömrün.
Katıksız hezimettir yaşattığın ve
meziyet addedilen bir eziyet ki kendime ettiğime asla erişemezsin sen elbet
tebessüm ektiğim hayatın kumandasını iyice kaybettim ve iyice kaybettim kendimi
nihayetinde şiirlerde ara ara rast geldiğim dünümden firar eden hayal
kırıklarına ek olarak günde eklenen ve yarınları şimdiden mimleyen ve coşkuma
sadık olsam da ket vurulan yoksa nazarında aşkın böylesine yıkkın ve yılgın
olamazdım ben.
Yola çıktığım tek bir duygudan.
Yolda kaldığım elbet fevri yüreğimle
ve coşkuyla severken ansızın vardığım o nokta ki; fazlalık arz eden asıl
benmişim bir ömür boyu.
Hazan misali baharı ertelediğim.
Hayatın nüvesi iken umut ve hayaller
didiklendiğim.
Bayrama erdiğim bir mucize addedilse
de buruk yüreğimle dokunabildiğim kadar kendime tamir etmeye çalışıyorum tüm
kırıkları.
Firar ettiğim elbet kendim.
Feda ettiğim de.
Bilirim de aşkın ve umudun fedaisiyim
ben ve ödediğim fidyeye rağmen hala teslim edilmedi mutluluğum.
Vakitlerden ölü.
Acılardan artık.
Nadasa alınmış yüreklere
dokunamadığım ama bana en çok dokunan sessizlikle ve tepkisizlikle yok
sayılmamın verdiği hüzündür bir ömür: en anda saklı ne dünde alabildiğine
doluyum işte ve dolduramadığım o boşlukta hala rast gelemediğim mutlu bir
gülümseme elbet adıma ihanet ettiğim kadar ihanete uğradığım ve asla ifade
edemediğim bir burukluk ki kat izi ile dolu her günüm.
Muadil edilmediğim çokça şey.
Sıklıkla bireysel anlamda yetemediğim
cihan ve öksüzlüğüm dahi kundaklanırken alarmı her gün kursam da mutluluğa
uyanamadığım ve uykumu delik deşik eden rüyalardan düşen payıma elbet dün gece
rüyamda gördüğüm o siyah ve devasa büyüklükteki karga.
Akla zararım biliyorum en azından
kimseye zararımın dokunmadığını biliyorum ve her nasılsa hanemizi yalnız
bırakmayan kuşlar: adı martı adı karga ya da kumru ve gerçek olan onların
dostluğu ve bir kırıntıya bile razı geldikleri ve insanlardan görmediğim yakınlığı
ve vefayı kuşların gözünde gördüğüm sesinden duyduğum.
Bir metafor olsaydı keşke az evvel
anlattıklarım ama gözle görünen de aynı görülmeyen ve içimizde saklı ölü bir
mevsim adeta bu yıl kapıyı geç çalan ilkbahar ve işte evrenin dokunulmazlığı ve
böbürlendikçe insanoğlu bir şekilde bozguna uğradığı.
Rengim gri.
Müsebbibi ne çok şey en çok da yüreğe
pelesenk olmuş o devasa kırgınlığım.
Şehrin bütçesinden düşen payıma elbet
iki yakam bir araya gelmezken hala da karar veremiyorum an itibari ile şehrin
hangi yakasında olduğumu.
Göz süzen gerdan kıvıran asi rüzgâr
nemli hava ve terk edilmiş İstanbul elbet aynı kaderi paylaştığımız bu anlamda
şehrin de şiirin de tutuklusuyum ben ve geviş getiren atlar gibi acılarımı çifteliyorum
ve sakince ölüp ansızın diriliyorum yeni gün umuduyla düşüp de yola…
Bayramın nüktedan varlığı ve sönen
coşkusu ve ben hala dünümde kalanlarla avunuyorum bir o kadar dertleniyorum ama
yeni günden payıma düşen elbet devasa bir ıssızlık ve ben sebepsiz üstelik kolayca
sevebilirken illa ki yok sayıldığım.
Yoklama çoktan yapıldı ve ben koşa
koşa geliyorum ama yoklamada yok sayılıp yeniden biçimlendiriyorum varlığımı ve
kalemime de verip veriştirip yeniden yazmaya başlıyorum ve daha ne kadar çok
sevebilirim diye kendimi sorguya çekiyorum.
Biliyorum da artık işe yaramadığını:
ben kimi ne kadar sevsem de nihayetinde kendimden uzaklaşıp kendimi
hırpalıyorum elbet severken asla bir karşılık beklemiyorum ama her görünmezden
gelindiğimde üstüne üstük kimi sefer payıma düşen bana duyulan nefret ve öfke
iken ve işte gerisin geri kaçıyorum ve yeni baştan sığınıyorum hücreme elbet
başarısızlığımla utanıp kendimi acımasızca yerin dibine sokarken…
Ben sebepsiz sevebilirken…
Sebepsiz yere yokluğumla avunurken
insanlar ve işte var oluşumu yeni baştan sorguluyorum.
Sadece bayramınızı kutlamak
istemiştim.
İçimden gelen mi?
Kolaylıkla sizleri severken çektiğim
zorluk elbet kendimi kabullenmemin verdiği acı ve o bitimsiz ıssızlık ve
burukluğum git gide artarken…
Tıpkı bir ömür bozguna uğratıldığım
gibi…
Yine de canınız sağ olsun.