Her düş’ün bir düşüşü var işte.

Gerçeklerin zemherisinde kıskandığım hayallerim var elbet mezarında mazinin, atimle ve ahvalimle ve tüm sevdiklerimle bir zamanlar tünediğim mutluluklar var ama çok çok geride şimdilerde vurduğum d/ipte saklıyım işte en çok mabedim yanıp kül olmuşken tutunduğum o ince dal elbet insanlığıma vurgu/n yapan güzelliklerin geride kalan gölgesi var. Azıcık da kırıntısı dünün.

Günü gecenin b/eşiğinde uyuttum da geldim huzuruna Rabbimin ki duyumsadığım tek huzur sadece O’nu makamında ben hüzün makamında sözüm ona yaşarken tek sığındığım.

Küllerim var misal ama artık o küllerden yeniden doğmamın imkanı yokken.

Kuru başıma s/alındığım şu kaygan zemin bir de annemin incecik elleri.

Kurşun ağırlığında hava oysaki nükseden mutluluktu sağanak ilk başladığında. Sonra ne mi oldu?

Ah, bir bilebilsem.

Tanımadığım insanlar karanlık gövdeleri ve kibirli gölgeleri ile bastılar mabedini huzurun elbet gün yüzü görmüş insanlardı karşılaşmayı temenni ettiğim.

Kim kaldı ki beni dinleyen en çok gülümsemelerimin çalındığı ki hepsini ben ekip biçmiştim bir ömür sonra kâbuslar görmeye başladım üstelik gözlerim açık ne de olsa baldırı çıplaktı istila eden isyankârların hem onların kim olduğuna asla kanaat getiremedim.

Kara gecede karanlık bir hücrede tutulurken anladım ki bu hücre hapsini bile arayacakmışım zamanı geldiğinde.

Ölüm ne ki hem? Ölümsüz olmayı filan da beklemiyorum en azından ölümlü olmayı bildiğim kadar da sadece eksilsin ömrümden yeter ki tanık olmayayım sevdiklerimin gidişine ki…

Giden gittiği ile kalıyor sonra derin bir sessizlik ve rahmeti algılarken ettiğim dualarda birileri gelip yerle yeksan ediyorlar duyumsadığım o kısacık huzuru.

Bilemem elbet ömrümün miadının ne zaman dolacağını ama çok da uzağında olmadığımı hissediyorum.

Kara gecede ayak seslerini nasıl da duymak isterdim karıncaların hem ben karınca kararınca yaşayıp da ömrüm zehir olmuşken tek tanıktı Rabbim sessiz varlığıma ve içten yakarışlarıma.

Karanlık olan içim değil üstelik bilakis ışığımı çalanlar ve en sevdiklerimi elimden alma gayreti içerisinde ben ise aciz varlığımla iblise tapanlara müdahale edemezken omzumdaki meleklerin de hüzünlerini beraber taşıyorum bana sunulan bu ölüm ikliminde.

Sancı ya da ağrı ne ki hem?

Kalbimle ruhumla canhıraş mücadele verirken sefil bedenimi terk etmek ve sonsuzluğa karışmak istiyorum ve içimdeki sonsuzluk acıya aş eriyor ve suskunluğum bile işe yaramıyor çünkü varlığım ve iyi niyetinden ödün vermeyen iç sesim bu kara büyünün altında eziliyor.

Öyle ya.

İklimleri sevgiyle dikmişken Mevla’m nefsine ve dünya malına tapınanlar değil mi kara büyünün esaretinde ve istila edilen cennetim üstelik yeryüzünde buna bir şekilde haiz olmuşken yer gök birbirine karışıyor işte ve karanlığın mevcudiyeti göz açtırmıyor yüreğimden geçen iyi dileklere.

Haşmetli bir veryansın.

Çiçekler bile bu siyahın ağır yükünü taşıyamıyor hele ki ben?

Günler gecelere karışmışken ve sözcükler bir bir uçuşurken saçıma yağan yağmur ne ki? Üstelik ne kadar beyaz ve masum kalsam da insanların asla umurunda olmadığımı biliyorum.

Rengim gri bu gün.

Solgun ya da s/üzgün olmam bile alaya alınıyor üstelik üstelik…

Devamını asla getiremem çünkü canımdan can gidiyor ve önce can sonra canan diyenleri duymazdan geliyorum çünkü canım önce gelmiyor sevdiklerimin canından.

Açlık ile sınanmış varlığım için değişen bir şey yok ama ruhumdaki ağırlık ve kalbimdeki delikler hava sızdırıyor ve havada asılı kalıyor söylediklerim hatta söylemediklerim bile kusurlu addedilmeme sebebiyet veriyor.

Acı çekmek kaçınılmaz çünkü sevgiyi ve sevme duygusunu sahiplendim ben üstelik kendimi bildim bileli hem kendimi de sevmeyi iyi kötü başarmışken ama kendimden çok sevdiğim insanlar var ve onların zarar görme ihtimali hatta gerçeği beni benden ediyor.

Ruhum gezgin ama gezip tozan bir insan olmadım bir ömür bu yüzden yüreğimle tavaf ediyorum evreni üstelik yemek, içmek ya da bir şeyleri ve parayı tüketmek de umurumda olmazken bir ömür içine sıkışıp kaldığım şu kara kutu yok mu?

Hem yüreğimin kara kutusu aralıksız kayıtta ek olarak elim kolum bağlı sadece bekliyorum sadece bekliyorum.

Neyi beklediğimi tam olarak bilmezken ve karamsar bir tablo iken yüreğime basınç yapan: yüzüm ve ruhum tüm varlığımla sadece O’ndan istiyorum üstelik ne istediğim değil önemli olan sadece hayırlara vesile olsun diyorum Rabbimin izniyle.

Sönen coşkum.

Aralıksız büyüyen inancım.

Kara gecede küçük adımlarla yürüyorum ve sessizliğime ve hüznüme tek tanık kim, biliyorum üstelik O da bilirken içimdeki sonsuz iyi niyeti ve sevgiyi çünkü bana öğrettiği kadar asılıyım hala aynı minvalde.

Birileri bir şeyler diyor ama aldığım emirler ve yağan zulüm ve acı asla inancımdan döndürmüyor beni bilakis biliyorum artık yapayalnız olduğumu bu dünyada yeter ki iki cihanda da bana ve tüm sevdiklerime sahip çıksın Mevla’m.

Sadece umut ediyorum gerçi kırıntısı umudun ama inancım bana bunu öğütleyen.

Tarafınca öğütüldüğüm çarkları yel değirmenin meğerse ben aslında bir ömür onca yel değirmeni ile savaşmışım ve savaşçı ve hakkaniyetli varlığımla ıssız kalmaya mahkûm edilmişim üstelik gülümseyen yüzlerin ardındaki karanlık ve münafık varlıklarının gerçek yüzlerini de bana sunan Rabbim iken benim solmam ne ki yeter ki elimden kayıp gitmesin ve solmasın sevdiklerim…

Geç olmasın yeter ki çünkü telafi edeceğim bir şey kalmayacak geride her şey olup bittikten sonra.

 


( Yel Değirmenleri... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 24.03.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.