Kuram dışı olduğunu biliyorum aklımın
hitabesinde, savsakladığım bir şeyler var illa ki.
Sefer tasında yenmeyi bekleyen bir
yemek gibiyim; soğanı ve yağı olmayı beklediğim bir harcım yemek yapmakla
övünen aslında saklı sırlarını bir tencereye boca eden şef-aşçı gibi kısık
ateşte pişiyorum önce az sonra yanacağımı bildiğim kadar da yanmaya ve yok
olmaya istekliyim.
Satırların her birinde farklı bir tat
olmalı keza hayatın bildirgesini sunan ilahi bir sancı ile içimdeki devingen
ruhu yola sokmaya çalışıyorum.
Söyleyeceğim her şeyin de bir
ayrıntısı günbegün eşleştiğim yeni bir detay ve farklı bir ben aslımı sunmakla
kopyaladığım hayallerim ve gün olma hakkımı kullanmadan atlıyorum geceye.
Sandığın içindeki kurtçuklar ve güve
misali her aykırı imleç.
Somurtan bir Tanrıyı oynuyorum ne
zamanki çoğalmaya ve yazmaya arkamı dönsem.
Yazarak çoğalıyorum, sevgili okuyucum
ve sana ihtiyacım var.
Her gün farklı bir gün olmasını ümit
edip de kendimi tekrarlamamak adına tüm gayretim.
Yadsıdığım çok şey var kendimle
ilintili bu yüzden geri çevrilmemek adına tüm sakıncalarını da kozasında
bıraktığım ilahi bir ipekböceği.
Kelebek olmayı erteliyorum çünkü kısa
ömürlü bir hayata tüm bu hayallerimi asla sığdıramam.
Düşlerimi tayin edense asla ben
değilim. Bazen bir sarkaç görevi gören; bazen yeti anlamında hiçliğime
dokunduğum.
Yutan bir sayıyım aslında yuttuğum
her nesneyi ve acıyı illa ki yazıya dökmeliyim.
Sevdiğim insanlardan korkuyorum çünkü
yanlış tanımlanmak asla haz etmediğim ama hep de başıma gelen.
Sevgi özürlü olduğum zamanlar da var
elbette demek ki Allah katında soytarı bir imge kadar kendine dönük yüzünde
vedalaştığım iyi yönlerim var ki öncemde asla böyle değildim.
Sebeplerim var yazmak için.
Sebeplerim var anlamlandırılmak
adına.
Esnek bir ruhum var ve bağnaz bir
aklım kendime yetmediğim ilaveten evrenin benle ne alıp veremediği var,
demekten kendimi alamayıp mütemadiyen kontak kurduğum İlahi Koruyucum.
Aşkın bam teline basan hüsranımla
başbaşayım ve aşkın ne anlama geldiğini hala öğrenemeyenlere verecek çok şeyim
de var.
Aklıma mukayyet olmak adına
yazmalıyım ben, sevgili okuyucum ve sen de illa ki beni okumalı ve dünümle
yarınım arasındaki farkı hissedip yolunda gitmeyenler konusunda uyarmalısın
beni.
Evet, çok şey istediğimin farkındayım
aslında söyleyeceklerim bunlarla da sınırlı değil.
An itibariyle zincirlerimden
kurtuldum ve doyumsuz ruhuma katık yaptığım bu sihri seninle paylaşıyorum.
Senin gibiyim, sevgili okuyucu: canı
acıyan ve ağlayan.
Kötüyüm belki de hele ki nefreti bana
öğreten evrene de kızgın çok kızgın hem de.
İçimdeki Lale Devrinden firar ettim
ama ben bir çiçeksem illa ki gül olmalıyım.
Gülmem bana tavsiye edilen
alabildiğine gülümsemek ve ismimin hakkını vermek.
Çalınan yapraklarım var benim ve o
çan eğrisinde saklandığım da yalan.
Herkes gibi değilim aslında yine de
herkes olmayı içselleştiriyorum ve hiçlik mertebesinde s/ayıklıyorum.
Ruhun manivelasında bir öğreti kadar
değerim olsa keşke ve işte bu değeri sunacak olan da sensin.
Hikâyelerim var, sevgili okuyucum: kendime
bile yansıtmadığım binlerce hikâye var zihnimde ve onlarcasını zaten yazdım
lakin yetmez ki çünkü söyleyecek şeylerimi bir şekilde hikâye kahramanlarıyla
paylaşıp sana sunmak bana yaşama sevinci veren o hulasa döngüde yer almakla
düşüncelerime yer vermek arasında gidip geldiğim.
Gidip geliyorum: özellikle dünle
yarın arasında sabitlenemediğim gibi sadece bir sarkaç vazifesi yapan ruhumla
gitmek istiyorum: en çok da kendimden.
Sayılarım var totem vazifesi gören.
Hecelerim var kendimle sürtüştüğüm her
kelimeyi bozguna uğratmak adına yüreğin katedralinde oynak bir manevra gibi
insancıl bir ç/ağrı iken vazifelerimi mimlediğim gibi evren tarafınca da
mimlendiğim.
Sevdiğim kadar insanları neden
kendimi sevemedim ki?
Sevilmeyi dileyen herkes gibiyim aslında
saygımla mazbut bir hayatım var en çok da insanların özeline saygı duyulması
gereğini bilip de saygı duyulmadığım kimi zaman.
İnsanlar var çevremde aslında
inisiyatif kullanmayı bilmeyen.
İnsanlığımla şerh düştüğüm ve yanına
yazar sıfatını ekleyip insanca yaşamayı da talep ettiğim.
Kimliğim ya da kimliğin.
Asrın yangını aslında kimsesizliğimiz
ve işte kuram dışı bir öğe ile haşır neşir mıhlanmışken bu bilinmeze.
‘’Ozanlar konuşmaz; susmaz
da…’’(Alıntı)
Benlik bir kıyam ne de olsa düşkünüm
kelimelere ya da kelimeler bana…
Sanrılar yüklenip de gerçeğe
döktüğüm.
Gerçek bilip de beni yanıltanlar ve
ben kimseyi yanıltmamak adına y/aşıyorum.
Sözcük depomda küflü olanlar da var:
kalemin nem kaptığı hele ki havadan nem kapan benliğimle tokalaşan çokça hayal
kırıklığı ve acı.
Sırtlandığım kelimeler bir yana…
yüküm çok ağır, sevgili okuyucum.
Göremezsin asla ben demesem iyi de
desem de görmeyenlerden olma sakın, dememden bile medet buluyorum ve
sessizliğini koruyan Tanrıya hep sunuyorum içimdeki iyi niyeti. O hep sessiz
aslında susmuyor da sonuç itibariyle O’na emanet varlığım ve kalemim sayesinde
anlamlandırmaya çalışıyorum süregelen bu anlamsızlığı.
‘’Sözcüklerin dolu tabancalar olduğu
gerçeği. Konuştuğumuz an tetiğe bastığımız. Susmak da elimizde ama bir kere
ateş etmeyi seçtik.’’(Alıntı)
Aklım da ruhum da tıka basa dolu ama
yine de çok aç’ım belki de girdiğim aç/mazda saklı geri kalan kaygılarım.
Algı eşiğimde çokça yanılgı var
kendimle muhatap olduğum zaman zarfında hele ki o gün kalemi elime almamışsam…
Tanıklığında göğün,
susturulmuşluğumla meşhurum, sevgili okuyucum.
Dünden bu güne sızan çokça görüntü
var ve kulağıma küpe değil de mengenenin eşliğinde yaşadığım ve unutamadığım
sıkıştırılmışlıklarım.
Dün de böyleydi.
Bu gün ise daha da fazla.
Çocukluğumu yaşadım mı yaşamadım mı
ve bu gün hala çocuk kalabilmeyi başarmak çok büyük bir tufan mıdır da hala
göze batıyorum sık sık?
Ne arpacığım ne de arpacık kumrusu.
Sadece tek hecelik bir insanım: en
çok gül/meyi yasaklayanlara ben hala nasıl oluyor da aşk ile yaklaşırken?
Mezarlığa düşüyor yolum sık sık ve
huzurun ayak sesini bastırmasın diye parmaklarımın ucunda yürüyorum. Huzurlu
bir ölü bile olmayacağımın garantisini de şimdiden veririm hani.
Yazarın da dediği gibi:
‘’Mezarlıkların ne dingin yerler
olduğunu sadece Tanrı bilir. Bunun en sevimli örneği de kitaplıklardır. Ölüler
oradadır. Bu ölüler yazmaktan başka bir iş yapmamıştır.’’
Öykündüğüm bir hayat belki de
öykündüğüm bir ölüm…
Sevdiğim kadar da sevilmeyi arz etmek
bir hata ise…
Evet, hatalıyım çok hem de ve
hatalarımı sevmeyi yavaş yavaş öğreneceğim.