“Cesaret, esaretin tezgahında örülen bir zırhtı bize.” Ç.Ç.

Özgürlük kısaca özgünlüktür.
Yani kişi kendi olabiliyor ise kendi gibi davranıyor ve bu yüzden ayıplanmıyor veya yasaklanmıyor veya herhangi bir olumsuzlukla karşılaşmıyorsa özgürdür.
Kendi özgün kişiliğini başkalarının anlayışı ve emri doğrultusunda şekillendirmek zorunda kalıyor ise özgür değildir.

Özgürlük hariçten gelen bir etki ile sınırlanıyor ise mücadele edilecek hedef daha net görülebilir. Esaret bireyin içine yerleşmişse, daha sinsi gelişir. Yani kendine lüzumsuz sınırlamalar getiren insanların oluşturduğu bir toplumda yaşıyor iseniz özgür ve özgün olmanız daha zordur. Veya birileri sizi, size rağmen bazı sınırlamalarla kurtarmayı kendine vazife olarak görüyor ve size müdahale etmeyi de kendinde hak görüyor ise özgün olamazsınız, dolayısı ile özgür de olamazsınız.

Özgür olmak insanın kendinden başlar. Yitiğidir, arayıp bulması ve gerekirse bedel ödemesi gereklidir. Yoksa esareti kabul ediyor demektir.

Bir toplumu özgürlük mücadelesine ikna etmenin ne kadar zor olduğu açık.
Bizim toplumda bu hal kurtuluş savaşı öncesi yaşandı. Manda yanlıları, çoğu muteber kişilerdi. Şimdilerde de aynı hal var. Güçlü olana yanaşma, medet bekleme içgüdüsü hakim. “Ya istiklal ya ölüm” hakikati çok mühim. Esir yaşamak demek kendin olamamak demektir, yani kişi kendi olmadığında, başkası olmak zorunda kaldığında bir karar vermeli; ya savaşıp bedel ödeyerek kendi özgün kişiliğini özgürce yaşamak isteyecek, bu uğurda ölümü göze alacak ya da kendi aslından uzak bir robot olarak hayatını devam ettirecek. Ne dersiniz, mücadeleye değmez mi özgürlük?

Esas özgürlük şudur; insanın kendi potansiyelini açığa çıkarmasına her hangi bir engelin olmaması hali. Bu engeller başta kişinin kendisi (aklı, ezber öğrenilmişler, gelenekler, hatta yanlış öğrenilmiş dini bilgileri,v.b.) ve hariçten gelen esaret olabilir. İlmihallerde ibadet şartlarının çoğunda “Özgür olmak” şartı vardır.

“Martılarla karabataklar arkadaştılar / biri beyaz öteki siyah.
Farklı tonda olsa da özgürlük hep aynı tadı veriyor.
Gerçeğe koşuyor herkes, aralanıyor siyah perde.
Kırdık tüm çerçeveleri / elimiz kana bulansa da...
Bedel istedi güzellikler, rıza hırkasını giydik.
Sevinç / içimizdeki sonsuz deryada filizlenecek.
Hallaç’ın sesi bir ipek kumaş kadar yumuşak darağacında.
Binlerce yılın aziz/e/leri yürürken önümüzde;
Nurdan bir dansla yıldızlara açılıyor çekirdek çiçekler.
İnsana ulaşmak değil mi, asıl maksat, kusulan kin kime?
Aşkın sevkidir kalpleri yöneten, sadece dinle!
Bütünleşmek ve sevgi hamuru ile yoğrulmak gerek.
Gelecek sadece bizim elimizde…” Çekirdek Çiçekleri

“Ben ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam” Bedüzzaman

“Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım,

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım.” Mehmet Akif Ersoy

“Ne efsunkâr imişsin ey dîdâr-ı hürriyet,

Esîr-i aşkın olduk, gerçi kurtulduk esaretten.” Namık Kemal


Parola
Özgün ve özgür olmak.

Saygılar
Ahmet Bektaş
( Sınırsız Özgürlük İçin Cesaret başlıklı yazı ahmet-bektas tarafından 16.01.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.