Sonlara kurduğum saatin
tekbir getirdiği bir mırıltı, sessizliğin kâfir düzeneğe sunumu ardından,
teyelli bir sinir sistemi yine konuşlu yarına belki de ötekileştirilen benliğin
uzantısı şu müptela olmuşluğum.
Uzakların göreceli
isyanı yine yakın addedilen bir kuvvete düşmüşken yolum. Hanidir yol bildiğim,
ser verdiğim hatta sır verdiğim üstelik saklayacak olmanın bilinci ve güveni
ile.
İştirak eden duygular
mademki nemalandığım gök kubbem hanidir sıra dışı bir rahmete ettiğim
serzenişin peşi sıra ettiğim tövbeler.
Edemem asla ihanet
edemem.
Susmamsa mevzu bahis
zaten susuyorum bir ömür: Önce bir ırmaktan sızan sonra bağrımda ısıtıp da
sunduğum cümleler hem öyle böyle değil; tam anlamıyla beylik bir mazeret aklımın
ara sokaklarında bir yola düşüp yoldan çıkmamaksa beyanım her nasılsa yol
yordam bilmeden bir de noksanlarımı satır aralarına hapsettiğim.
Nasıl nasıl da
korunaklı idi dünyam oysa. Ellerimle asmıştım eleğimi: onu da çaldılar ya…demem
o ki… düşünüyorum hangi muhbir imgeyi beyan edeceğim de saklanacağım arkasına
hem demezler mi çok ayıp?
Aklı evvel bir
tetikleyici yine iştigal eden yürekte sonra da kopmama ramak kala hayattan.
Dönüp bakıyorum tarihin tozlu sayfalarına da…
Kadın kimliği mi yazan
kişinin onuru mu kalemi yoksa peyda olan o sıkılganlığım mı ardı ardına
teneffüs edip de bir solukta verdiğim nefesim? Nefsime söz geçirdiğim kadar
yüreğe de hükmetsem keşke.
Demelerden öte denenler
ama kimdir, nedir, bilmediğim ve asla da bilmek istemeyeceğim.
Boyunduruğunda mıyım da
toplumun tüm tetikleyicisi yine mahrem bir söylem yoksa kaçındığım mıdır dile
getirmeyi asla düşünmediğim yine de evet, yine ihbar ediyorum.
Asılsızım ve öncesiz.
Sonramı iptal ettim an itibariyle hele ki mabedimin dört duvarına sızanları
görmezden gelip de mi düştü yolum buralara?
Hep ama hep kafa
karışıklığı nasıl da işkillenirdim bir zamanlar ama öncelikle o arsız çocuk her
nasılsa başının okşanmasına dahi müsaade etmeyip yine de için için sivrilen
benzer addedilen hangi kimlik ise ve yine kaçındığım, acıdığım ama
koruyamadığım ne çok beyan yine yüz göz olmuşken kaderle. Tetikleyici olansa
tek harf farkı ile iştigal eden sözüm ona kederin en mücbir belki de yalın
halleri ve ben sıfatlarımı ne zamanki gömdüm en derine, istimlâk edildi tüm
doğrularım.
Hayatın yükü mü hayatın
hafifletici sebepleri mi böylesine ırmak bir kelamın hala dindiremediği sökük
rütbemin gözyaşları?
Sorular ama eşleşmeyen
şıkları ve münazara ettikçe çatallaşan onca kıyım oysaki kıyama durduğum her
boş sayfa ve bilemezken dakikalar sonra hikayenin sonunu bir edim vasıtası yine
çöreklenen acımın sancılı hezeyanları üstelik boyutsuzluğumu mimlerken k/alem
ve sorup soracağım o k/alemde sıfatlarımı bir görenin var olup olmadığı…
Sunumunda ama hicap
edilesi bir kimlik iken nazarında tanım/sızın yine de efkârı yâd edip salkım
saçak dökülen benliğim.
Israrcı tufanlar,
göreceli aşklar ve uzun bir beyanat gecenin körü ve insanın nankörü iken
çöreklenen mahrem kaygılarıma kulak misafiri ve dediklerime eklenti yükleyip
demediklerime maruz kaldığım.
Kanan doyasıya hem de
kanatılan imlerde ara duraklarda soluklanmak yine tufanı ömrün yine de
görünmezin rahmetine şükür yükleyip bir bir sıralarken onca sızıyı üstelik
maraza bilip de kaçındığım ahvalin kem kümüne asla riayet etmeyip.
Desem, desem keşke
deyip diyemediklerim ve desen desen işlediğim iç sesim. Hani olur da düşer
yolun diye beklemelerle geçen zaman ve aman vermeyen sırlarım hayli dokunaklı
güftelerde birbiri ile pişti olan yanılgı ve yansımalarım…
Sonları hep sevdim ya
başı olmayan hikâyeler ve yazmakla mükellef kılındığım tüm hikâye kahramanları…
Ya, siz mutlu musunuz
ki elem yüklü cümleleri istifleyip de hak iddia ettiğim masallara benim bile
kandığım üstelik yarında kalmasını umut ettiğim ama dünümü de gömmeyi
beceremediğim?