Israrcı satırlar tutuklu akil meclisinde yorgun ve ruhban gölgelerin bir de dibi tutmuş bir acının körüklendiği lanet bir imde ve lanet seyrinde yine ölümlü güncemin de saf tuttuğu saflık derecesindeki insan sevgim lakin… mütenasip bir dilde, münferit bir yürekte bir de dirliğe hezeyan bulaşan salkım saçak beyanlarımın da buhar olup uçtuğu can pazarı cümlelerim kadar pervasız belki de nankör bir kediye teslim ettiğim ciğeri yine bana teslim edeceğini ummama saniyeler kala…

 

Debdebeli bir çöküş/müş hani ve farkına vardığım hastalıklı bir acı. Dertop benliğin güdümlü seyrinde hangi akla hizmetse tüm gücümü sonuna kadar harcadığım bir o kadar kendimi de harcadığım yetmezmiş gibi altın tepside sunduğum sefil benliğim.

 

Gel de güven.

 

Şartsız koşulsuz sev.

 

Teslim ol kim ise yakın mezarında elimde beyaz bayrak seğirtirken bir taştan diğerine. Taş dediğim de taştan bir yüreği kucağına almış sayısız lahit tabir-i caizse ölü toprağı serili güncemin sayfalarında ve asla kurutmadığım çiçekler zira kuruyan tek çiçek olma şerefini kimseye hibe etmeyeceğim.

 

Bir durakta mola ise varlığımın anlık es’i ve külfetse sevmek ne çok yük binmiş sevenlerin omzuna.

 

Bilindik bir sevda masalı ise sevgiden dem vurduğuma misal biliniz ki; bu ne bir rüya ne de göreceli bir aşk masalı.

 

Hicap edilesi aslında hem de yüklediğim sevgi kontörüne dayanmaz iken akıllı cihazlar bu yüzden kullandığım faturalı hattıma gelen döküm içler acısı. Yemin etsem başım ağrımaz zaten akılsız bir başın cezasını sadece ruh çekiyor ve tüm çekici imgelerle nasıl da içli dışlıyım.

 

Bingo!

 

Tecelli eden yeni bir döküm ve izleğinde onca kaydın yine teneşir paklayan sair şiir belki de yazmaya doyamadığım hikâye kahramanları.

 

Hep mi mutlu biter masallar?

 

Öyle ya, kandığım/ız kaç milyonuncu yalandı.

 

Hep midir kaybeden en kötü ve zalim?

 

Ne demezsiniz hele ki barınağından olan bir kedi yavrusuna dahi sahip çıkamazken yoksa… reddediyorum tüm beyanlarımı… demekse bana yakışan o zaman rotamı yeniden sabit kılıyorum hele ki ağzımdan tek yalan çıkmazken defolu kimliklerine toz kondurmayan dünya ahalisi.

 

Sen.

 

Ben kim miyim?

 

Bensiz bir sen’e düşer miydi yolun?

 

Tüy sıklet ne çok yalan yine de evet, yine de yaşamak için ve tabii ki de ruh sağlımızı korumak adına inanmak zorundayız ya gerçek yalanlarla yolumuz kesişip de biz hala inandırılıyorsak?

 

Ne önemi var bu saatten sonra hele ki aylarca yoğun bakımın önünde nöbet tutulası saatlere ve günlere rahmet yükleyip geçmişi tek kalemde silme ediminde bulunuyorsam…gerisi detay, demek isterdim aslında hayat bir ayrıntı, deyip yine yüklendiğim hayallerimi boy boy çerçevelere sığdırmazken…

 

Gerekçesi ne olabilir ki yalan bir sevgide tezahür eden kıvılcımların ya da elden ne mi gelir, demeli?

 

Kısıtlı ise hezeyanlarınız sizden mutlusu yok.

 

Kapalı ise gönül gözünüz demek ki eşrafınıza hükmünüz de geçiyor nazınız da.

 

Ya paranoyak bir akımın mensubu iseniz?

 

Göreceli ya da muhafazalı dünyalar.

 

En çok imrendiğim kim, diye sorarsanız şartsız koşulsuz iki isim veririm.

 

Biri yine bizden ama çok uzaklarda yaşıyor ve bunca başarısına rağmen pek de sevilmeyen bir yazar. Geçelim ikinci şıkka:

 

Deneme türünün yaratıcısı merhum Montaigne…

 

Aklıma nereden geldiyse demek gibi bir saygısızlık da yapmayacağım zira bana deneme aşkını sevdiren yine bizzat okuduğum hayat hikâyesinde hayata baş kaldırışına destek veren hangi minvalse yine kaleme aldıkları.

 

Gizemli bir mekânda kimine göre hayattan soyutlandığı bir ortamda kaleme aldıkları…

 

Giz.

 

Sır.

 

Başarı.

 

İdealler.

 

Belki de tutuklu aşklar tıpkı Kafka’nın hastalıklı dünyasında ve hastalıklı bedeninde olup bitenler.

 

İşte yanıldığımız nokta ve de kenetlendiğimiz:

 

Yazının içeriğine ve edebi konumuna vakıf olmadan sadece yazarın iç beyanını ve duygularını sorguluyoruz. Ben ya da siz ya da dünya ahalisinden kim ise.

 

Tanınmazlık bir racon belki de.

 

Kıyımın sonucunda hayata küsen onca insan oysaki kıyama duran bir benlikten maruzat bellenen lakin kör noktada aymaz bir sancı.

 

Sancının deviniminde yoldan çıkan bir benlik…

 

Aşkın nazarında yıkıma uğrayan.

 

Dostluğun peyzajında kundaklanan masumiyet ve yitip giden güven duygusu.

 

Gel-geç aklın yıkıma uğradığı ve akla zarar kuşatılmışlığı ruhun ve yüreğin derin bir mezarda yolculuğu.

 

Katı hatta kaskatı.

 

Oysaki sevmekle başlayan bir yolculuğun tohumları değil miyiz her birimiz?

 

Sevgiden mütevellit ve ihtirasın, aşkın beyanı işte kundaktaki masumiyet. İnsan ne için yaşarsa belki de o yüzden bunca zarara uğruyor. Sevgiden kıyıma uzanan bir yolculuk. Dostluğun şeceresini tutarken uğruna sarf edilen gıybetin de en alasını yaşıyor kimi zaman en ağır faturayı ödemeye mecbur kılındığınız.

 

Belki de evet, belki de varlığın hezeyanlarından üreyen o kırık terennüm:

 

Hiçliğin hükmünde var olma kaygısı iken şerh düşülesi.

 

Varlığın terennümüne dayanamayan şeytan ve yoldaşı yine hin fikirli belli ki tuzağa düşe masum bir gönle kondurmak gayreti ile yalanı dolan nihayetinde nefretin gücü, sefaletin katsayısı hele ki aşkı ayaklar altına alan cahil bir bildirge yine dökülen gözyaşının israf edildiği oysaki aşka ve güzelliğe namzet olmalıydı kayıp coğrafyaların tutuklu sevdalıları.

 

 

 

( Yazan Kişinin Kimliği... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 2/27/2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu