Yaş henüz on yedi bıyıkları yeni yeni terliyordu Ömerin.

 “ Gel ne olursan ol ,yinede gel” diyen Mevlana diyarı Konya'nın küçük bir beldesinde doğup büyümüştü Ömer .

Bu güzelim beldede geleceğinden bi haber nede mutluydu, köyün en güzel kızlarından biri olan Zenep'e vurgundu.

Zeynep de Ömer'e karşı boş değildi oda seviyordu Ömer'i.

Bazen bir burçak tarlasında ,bazen bir çeşme başında  uzaktan uzağa da olsa kaç altından süzüyorlardı bir birilerini.

Daha Ömer kundak da bebe iken ince hastalıktan gepegenç yaşında kara toprağa yar olmuştu babası.

Garip anası yaşı yirmi demeden dul kalmış nice zorluklara göğüs gererek çok ama çok zor büyütmüştü Ömer'i.

Elde yok avuçta yok, sırtta yok başta yok,tarlada yok ambarda yok

Ama hepsinden zoru da başlarında kendilerine kol kanat gerecek bir bir eri yoktu Ümmü kadının.

Allah için alımlı genç bir kadındı köyün eşi vefat eden ,yada eşinden ayrılan bütün erkekleri illede bir dünürcü gönderir önce Ümmü kadına talip olurlardı.

Oysa ki Ümmü kadının tek derdi vardı oğlu Ömer’e hem ana hemde baba olabilmek.

Çok şükür artık Ömer yüküne omuz verecek kadar büyümüş bağda bahçede anasının yükünü hafifletmişti

 Birde Ömer'ini evlendirip evini barkını kurdumu ölse de gam yemezdi artık Ümmü kadın.

Aylardan Eylül tamda bağ bozumu vaktiydi üzümleri kesip kelterler ile merkep sırtında evlerine getirmek bir hayli güç olacaktı ama  nede olsa artık Ömer’i vardı Ümmü kadının.

Akşam sofrasında Ömer'e

-Yarın erken kalkmak lazım oğul Yukarı seyitte ki bağda ki üzümleri biran evvel kesip gelelim ki yağmur yaş olmadan pekmezimizi de kaynatalım demişti

Bu iş Ömer'in hiç de hoşuna gitmemiş sudan bahaneler üretmeye başlamıştı biliyordu ki yarın Zeynep ile anası köyün çeşme başında  bir taraftan haba kilim yıkarken bir taraftan da bulgur kaynatacaklardı.

 Ana yüreğinin bunu fark etmesi hiç de zor değildi

-tamam ben erkenden gideyim de sen arkadan gel demişti oğluna.

“erken kalkan yol erken evlenen döl alır “oğul dediğinde Ömer'in gözlerini kaçırdığını çok iyi biliyordu

Hatta bunun ile kalmayıp Ömer'in gönlünde yatan kızın kim olduğunu da biliyor amma velakin düğüne derneğe harcayacak paraları olmadığı için bilmezden geliyordu.

-ah benim garip dizlerim , diyerek oturduğu yerden doğruldu ve yatağına doğru ağır adımlarla ilerledi.

Gün çoktan ışımış köyün yüzüne vurmuştu bile erken gitmeli ki akşama erken dönebilmeliydi evine Ümmü kadın.

Malum damda mal maşat aç susuz kalacaktı. Ağzı var dili yok hayvanların vebaline girmemek lazımdı

 Hemen azık torbasına üç beş parça yiyecek koyarak kapı önüne yerleştirdi

Dama girdi ineklerini yemledi suladı ahırın kapısını hızla geçeti ve kendi kendine söylenmeye başladı

-inşallah sarı kızların ikisi de birer tosun doğurur da o tosunlar Ömer'imin düğün parası olur .

Güç bela gelebilmişti bağa ve bir hayli de yorulmuştu oturup hem soluklanayım hemde birkaç lokma bir şeyler yiyeyim dedi ve açtı azık torbasının ağzını Allah ne verdi ise iyi kötü karnını doyurdu.

Aldı eline bağ makasını ve üzüm salkımlarını teker teker kesmeye başladı gün bir hayli yükselmiş üzüm kelterleri teker teker dolmaya başlamıştı

 Nerde kalmıştı bu Ömer insan anasını düşünmez biraz daha erken gelmez miydi hiç, tam kendi kendisine söylenirken bir ayak sesi duydu ve

-günahını aldım oğlanın ,geldi işte bak aaaa benim gınalı kuzum anasını düşünmez mi hiç dedi.

Ardına dönüp baktığında ise gelen kişinin Ömer olmadığının farkına vardı.

Gelen kişi aşağı mahalleden Halil ve Halil'in iki yetişkin oğluydu.

-kolay gele Ümmü kadın

-sağ olasın Halil ağa

-Öten gün sana dünürcü gönderdimi mi ben varman Halil'e demişin sen varmazsan bizde  böyle alamaya geliriz işte .

Ümmü kadın duyduğu bu sözlerin ardından neye uğradığını bile anlayamadan Halil ağa ve oğullarının saldırısına uğramış canla başla ellerinden kurtulabilmek için çırpınıyordu

Ar var bir kere “gancık köpek guyruk bulamadan erkek köpek dolanmaz “ der el gün duyarsa düşüncesi ile bağırıp çağırmaayı yardım istemeyi de kendine yediremiyor bir an önce bu üç ırz düşmanının elinden kurtulmaya çalışıyordu Ümmü kadın.

Baktı ki olacak gibi değil ünü çıktığınca Ömer diye bağırmaya çevreden yardım istemeye başladı

Allahtan Ömer tarlaya çok da uzakta değildi anasının sesiydi bu , adımlarını sıklaştırarak hızla koşmaya başlayan Ömer kan ter içinde kalmıştı tarlaya gelene kadar

Gördüğü manzara karşısında adeta kan beynine sıçrayan Ömer

-Halil ağa, Haydar,Asım uzak durun anamdan bırakın anamı ve kenara çekilin yoksa canınız yakarım diye avazı çıktığı kadar bağırıyordu.

Oysa ne Halil ağa neden oğulları Ömer'i hiç ciddiye bile almamışlardı Ömer elinde ki çifte ile havaya doğru bir el ateş ettiğinde ancak kendilerine gelebilmişlerdi.

-Halil ağa , utanmadın mı sen oğullarını da yanına katıp da namusumuza göz dikmeye

- Ömer bak oğul ananın namusu bundan sonra bizden sorulur anan benim helalimdir, diyordu Halil ağa.

Ömer her ne kadar bir an önce tarlayı terk etmelerini söyledi ise de ne yazık ki Halil ağa ve oğulları tarladan bir adım bile öteye gitmemişler dahada ileriye doğru giderek Ömer'in üzerine yürümüşlerdi

Tamda bu sırada art arda silah sesleri duyulmuş kurşunlar adres sormadan hedefine ulaşmıştı.

Silah seslerini duyan Ümmü kadın can havli ile Ömer diye bağırarak ayağa kalkmaya çalışıyordu ki üzerine düşen ağırlık ile birlikte tekrardan yere kapaklandı.

Ümmü kadının üzerine düşen ağırlık Halil ağanın cansız bedeniydi ılık ılık kanlar akıyordu zavallı kadının üzerine Halil ağanın kirli kanı ile Ümmü kadının gözyaşları karıştılar edata birbirine.

Halil ağa olay yerinde can vermiş iki oğlu ise ağır yaralı olarak kaldırıldılar şehir hastanesinin morguna.

“Sabah güneşisin doğmadığı yere akşam güneşi doğmaz “ dedikleri bu olsa gerek.

Ömer’im büyüdü çok şükür sarı kızlar tosun doğurusurusa seneye yaza oğluma anlı şanlı düğün yapacağım diye hayaller kuran Ümmü kadın şimdi kınalı kuzunu mapus damlarına  gönderecekti

Oy anam bu nasıl bir kader bu nasıl bir tecelliydi böyle.

Ömer tutuklanarak ceza evine konulmuştu .Halil ağanın cenazesi o gün oğullarının cenazesi ise birer gün ara ile teslim edilmişti Halil ağanın ailesine.

Yazık ki Halil ağa nefsinin kurbanı olmakla kalmamış hem kendi oğullarının hem Ömer'in hem Ümmü kadının hemde Zeynep kızın hayatını mahvetmişti.akla gelmeyenler başa gelmiş ve Ömer üç adam öldürmekten müebbet ile yargılanıyordu.

Uzun bir yarğılama sürecinin ardından karara varılmış Nefsi müdafa nedeni ile Ömer'e yedi yıl hapis cezası verilmişti .


devamı yarın      


Not: gerçek bir hayat hikayesidir.

( Arpa Suyunun Sırrı başlıklı yazı S.SAMYELİ tarafından 8.10.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.