Daha dün gibi hatırlarım anamın bakır gügümlerini

Dışları ilmek ilmek nakışlı

Saç örgüsünü andıran bir sapı

Cami kubbelerini anımsatan birde kapağı vardı.

Çok kıymetliydi anamın gügümleri

Çeyizinden hatıraydı

O yıllarda nakışlı güyümler hiç kimsenin evinde yoktu

Köyde ki nakışlı güğümü olan tek kadın rahmetli anamdım.

 

Arada bir köye kalaycı Ali dayı gelir

;Kalaycı geldi ey ahali, diye bağırır

Kalaylanacak bakır kaplarını alan köy caminin önünde toplanırdı

Kimisinin elinde süt,

Kimisinin elinde yoğurt bakracı

Kimisinin omzunda koca bir kara kazan

Kimisinin koltuklatında bir kaç tepsi

Kimisinin de  çuvalın içinde sahanı,kulplu su tası olurdu

Ben en çok ayaklı hoşaf kasesini sevsem de

Köylünün gözü anamın nakışlı ğügümlerinde takılı kalırdı.

 

Nakışlı ğügümlerini Ali dayıya kalaylatan anam

Ayağında beş metrelik şalvarı

Başında yün atkısı ile

Salına salına köyün altı lüleli çeşmesinin yolunu tutardı.

Köyde bir çok çeşme vardı ama bu çeşmenin hikmeti bir başkaydı.

Kışın insanın ellerini üşütmeyen ılık

Yazınsa insanın dişlerini donduran buz gibi akan bir suyu vardı.

Her şeyden önemlisi bu çeşmeyi kurtuluş savaşı sırasında

Mustafa Kemal Atatürk yaptırmıştı.

Anam altı lüleli çeşmede ğügümlerini bir güzel yur yıkar

Kalayın kirinden pasından arındırır

Buz gibi su ile doldurur gururla eve doğru yol alırdı.

Yorulduğu yerde durur soluklanır

Arada bir sokaktan gelen geçenlere tebessümle laf atar

Eşe dosta selam salardı.

 

Akşam olup da babam eve geldiğinde

;Dört kızım olsa ne fayda bir gügümleri doldurup gelmiyorlar çeşmeden;der

Babama şikayet ederdi bizleri

Rahmetli babam hafiften başını sallar

;Olur hanım olur daha küçük benim kızlarım

Hele bir büyüsünler onlar sana asla su taşıtmaz sıkma sen canını; der

Başını gügümlerden tarafa çevirir hınzırca hafifce gülümserdi.

Anlardı ki anam yine kalaylatmış gelinlik gügümlerini.

Babam dan daha iyi kim anlayabilirdi ki anamı

Gügümlerin üstende ki nakışların bir tek babam ile anam biliyordu anlamlarını.

 

Anam koyunlarının sayısını bilmeyen ağanın bir evinin bir kızı

Babam ise yetim büyümüş gariban delikanlı.

Gügümlerin üstüne ilmek ilmek aşkını nakşettirmek için vermiş

Yamalı cebinde ki en son parasını.

Her bir desende kim bilir ne duygular gizli

Nasıl haykırıyordu babam anama olan sevdasını.

Bu yüzden gıpta ile bakıyordu köylü anamın bakır gügümlerine

Ne kadar baksalar da hiçbir zaman çözen olamadı bu sırrı.

 

Aradan bir asır geçti

Artık ne anam var, ne babam

Ne kalaycı geldi diye bağıran Ali dayı.

Nede ölümsüz sevdalara tanıklık eden

Kalaylanınca gümüş gibi parlayan

Koskoca köylünün gıpta ile baktığı  bakır güğümler.

Şimdi ki aşklar ya üç günlük bir heves

Yada bir kahve buğusunda buluşan bir anlık nefes

Yazık ki sevda adı altında nefsinin peşinden koşar olmuş herkes.

 

( Bakır Gügümlerin Sırrı başlıklı yazı S.SAMYELİ tarafından 27.11.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.