ZEYNEP…İÇİMİZDEN
BİRİ…(1..ci Bölüm )
Ben Zeynep…
Kalbimin,depremleriyle soluksuz
kalan ruhumun, alnından nehirler geçiyor.Ateş topuna değen damlalar
çığlık ve iki büklüm halinde yol alıyor yanağımdan aşağıya doğru.Gülümseme
mevsimini erteleyip, çıkıyorum hülyalarımdan.Kapıları kırık bir gönlün açık
kalmış penceresinde kalıyorum ayakta.
Ve sizlere sesleniyorum anılarımın sisli bulvarından bölük pörçük.
İçimde dipsiz uçurumlar,sırtımda dağ,ruhumda uçsuz bucaksız umman
taşıyorum. Anılarım,karanlığımın ortasında ışığı emen ve varlıklarıyla beni
aydınlatan yaşanmışlıklarımdır. Onlar bu günkü esenliğimin ılık meltemi ve
kimseye açılmamış güzellikleridir hayatımın,acısıyla,tatlısıyla…
Geriye dönüp baktığımda anılarım,gecenin zambak kokulu karanlığında
gülümseyen Ay gibidirler…
….Zeynep hanım..
Evet sevgili Dostlarım,
Zeynep hanımın geçmişine sizlerle 2 bölüm halinde yolculuk
yapacağız.Umarım vakit ayırırsınız ve umarım yeterince sizlere Zeynep hanımın
yaşanmışlıklarını bir nebze hissettirebilirim.
Zeynep…Keskin’de evin tek çocuğu...O anne karnında 5 aylık iken Anne-baba
ayrılır.Anne çektiği sıkıntılardan dolayı ayrılmak istemesine rağmen babası
ayrılmaya razı olmayan,ancak evden ayrılmak zorunda kalan bir baba… Zeynep
,annesi tarafından istenmeyen bir çocuk olarak düşünüldüğü için bebeği düşürmek
adına o dönemdeki her yolu ve metodu deniyor anne. Dedenin ve anneannesinin
ısrarı,günah olduğunu söylemesi sonucu vaz geçiyor bebeğini düşürmekten ve Zeynep
dünyaya geliyor. Zeynep 6 yaşına geldiğinde ,baba anne zaten ayrı yaşarlarken
resmen boşanıyorlar. Zeynep,teyzelerin,dayıların,anneanne ve dedenin bulunduğu
bir ortamda el bebek-gül bebek büyütülüyor,istekleri daha o dile getirmeden
biliniyor ve yerine getiriliyor.Ve o 5,5 yaşındayken çevresindeki çocukların
okula başlaması sebebiyle oda okula gitmek için sürekli ağlıyor ve gönderilmediği
için hastalanıyor.Dedesinin okul müdürüne ricası :
-“Müdür bey,bir kaç gün gelip
gitsin,hevesini alsın,sonra nasılsa bırakır !” demesi sonucu Zeynep okula
başlar.Okula başlar başlamasına ama,her bir şeyi tamam olsun ister: okul
önlüğü,çanta,kalemler,silgi,kalemtraş vs. O çok sevildiğinden istekleri alınır da.Başlangıçta
Zeynep kayıtsız olarak okula başlar.Her gün büyük bir hevesle gider okula.Geceleri
Allaha dua eder ki bir an önce sabah olsun,okula gidebilsin,diye. Kızındaki bu
heves annesini ve evdekileri de sevindirir. Okula giderken annesi Zeynep’in
saçlarını kulaklarının üzerinden at kuyruğu yapar,kolalı kurdelalarla
bağlardı.O günlerde Zeynep sınıfın en küçüğü ve sevimlisi olduğundan öğretmeni
ona “kuzu” diye hitap ederdi. Zeynep’in asıl isminden ziyade lâkabı daha çok
kullanılırdı arkadaşları arasında. Kuzu herkesten evvel okumayı sökmüştü.Günler
birbirini kovalarken günlerden bir gün Müdür dedesini okula çağırmış ve
müfettişin geleceğini söyleyerek,Kuzu’nun kayıtlı olmadığı için sıkıntı
olacağını,teftiş bitene kadar Kuzu’yu bir hafta okula göndermemesini söyler.Bu
durum Kuzunun çok zoruna gitmiş,günlerce ağlamış ve yatağa düşmesine sebep
olmuştur.Dedesi bu tür sıkıntılarla bir daha karşılaşmamak için mahkeme yoluyla
torununun yaşını büyüttürmüş ve
torununun rahatça okula devam etmesini sağlamıştır. Zeynep okula dönüş günü
geldiğinde inanılmaz mutlu olmuştur.O günlerde sınıftaki başarısından dolayı
ilk kırmızı kurdela ona takılmıştır. Zeynep çok sessiz ve çok çalışkan bir
öğrenciydi.
Yine o günlerde Kuzuyu çok üzen hadiselerin başında, babasının kanun
gereği Pazar günleri onu görme hakkı sebebiyle her Pazar evden alması ve babası
ilk karısıyla yaşadığı için ,Kuzu’yu bu eve getirip bırakıp akşam gelip yeniden
annesine bırakmasıydı. Kuzu baba evinde gün boyu ağlayıp,yemeden içmeden bir an
önce akşam olmasını ve annesine dönmeyi sabırsızlıkla beklerdi.Evdeki üvey
annenin hiçbir çabası onun üzülmesine ve ağlamasına engel olamıyordu.
Yine o günlerde Zeynep’e günlük harçlık olarak 25 kuruş veriyorlardı ve
Kuzu bunun arttırılmasını çok istiyordu.Harçlığını arttırabilmek için çocuk
aklıyla okuldaki çok samimi arkadaşıyla konuşup bir plan yaptılar. Okul çıkışı
arkadaşıyla evlerinin önüne gelince Kuzu evin köşesine saklandı,arkadaşı zile
basar,Kuzu’nun annesi çıkıp ta kızını göremeyince telaşla -“Hayırdır yavrum niye yalnızsın ? Kızım
nerede ? Bir şeymi oldu yoksa ?” diye sorunca arkadaşı
-“Teyzeciğim her şeye zam geldi,Kuzu’da okul harçlığına zam istiyor.Zam
yapmazsanız eve gelmeyecekmiş.” Deyince basmış kahkahayı Kuzu’nun annesi ve
devam etmiş: -“Tamam tamam gelsin, söz !
Zam yapacağız,ha ha ah” Dediğinde Evin diğer köşesine sinip,bütün konuşmaları
heyecanla dinleyen Kuzu büyük bir sevinçle evin köşesinden koşarak eve
girmişti.
İlkokul yıllarında babası ara sıra okula gelir,kızının okul durumunu
sorar,kızıyla kısa süreli konuşurmuş. Zeynep ise bu gelişlerde babasının yine
onu alıp götüreceğini düşünerek üzülür
ve ağlardı.Kuzu’yu ağlamasın,üzülmesin diye okul idaresi,öğretmenler hep onunla
ilgilenirdi.Zeynep,sanırım 3 veya 4.cü sınıftayken, okula müfettiş gelir.Müfettiş
bunların sınıfdayken bir soru sorar ve Zeynep ısrarla parmağını kaldırınca
,müfettiş söz hakkı verir ve Zeynep sorulan soruyu cevaplarken zil çalar ve müfettiş
sorunun cevabının bitişini beklemeden sınıfı terk edeceği zaman, anlatması
bitmeyen Zeynep,müfettişin bacaklarına sarılarak
-“N’olur gitme müfettiş amca,ben sorunun cevabını daha bitirmedim,öbür
derste gelin n’olur !” Diyerek müfettişten söz alır ve müfettişe sarılmayı
bırakır.Diğer ders zili çaldığında müfettiş gelir ve Zeynep anlatmaya kaldığı
yerden devam ederek konuyu bitirir.
Zeynep,ilköğretim hayatı boyunca derslerinde olduğu kadar Halkoyunları, Pandomim,Müsamere, Tiyatro
alanlarında da başarıyla kendini ifade ederdi.
Bu arada bizim Zeynep küçücük olmasına rağmen, podyumlarda mankenlikte
yapmaktaydı.Günün birinde,defilede provada yürürken belirli bir yere gelince durup ceketini çıkartması
gerekmektedir.Ancak o bütün ısrarlara rağmen durması gerektiği yerde
durmayıp,bildiğini yapmaktadır.Bu gün bile sorduğumuzda,neden o tür bir tavır
sergilediğini bilememektedir.Sonunda görevliler bu işe bir çözüm bulmuşlardı: Ceketi
çıkartması gereken yere geldiğinde ona çikolata uzatır hanımlar ve çikolatanın
hatırına ceketi çıkartırdı.Sanırım Zeynep’in sonraki yıllarda aşırı çikolata
düşkünlüğünün altında bu anının etkisi ağır basmıştır.
Zeynep’in okul,podyum ve etkinlikler dışında kalan bütün zamanları
ise,evde geçerdi.Ve kalabalık ailenin ona olan düşkünlüğü,sevgisi diğer
çocuklar gibi dışarda oymasına ihtiyaç bırakmıyordu.Ancak dışarıda diğer
çocuklar gibi çıkıp oynamayışı evdeki Teyzelerden özellikle birini çok üzer ve
sık sık:
- “Bu kız bir kez bile çıkıp
oynasın,üstü başı batsın,kafası,gözü yarılsın hiç önemli değil,yemin ediyorum !
Helva yapıp eşe-dosta dağıtacağım !” Derdi sık sık. Olacak ya,günlerden bir gün
Zeynep dışarı çıkar ve daha arkadaşlarıyla oynamaya başlamadan, komşu kızının
başkasına attığı taş,gelip Zeynep’nin tam kaşına değip,yarar.Kan yürür yüzünden
aşağıya.Kanlar içinde eve koşan Zeynep’nin bu haline önce telaşlanan,ardından
gülüşen ev halkı ve Teyze hemen Zeynep’in alnını kocaman bir yazma ile sarıp,helva
yapımına girişirler.Bu arada.Komşu kızının babası büyük bir üzüntü ile kapıyı
çalıp,açtırdığında Zeynep’i alnı yazmalı görünce hem korkar,hem endişelenir ve onu
doktora götürmek için evdekilere ısrar ederse de,geldiği evde ilk helvayı
yiyerek gülümseyerek gönül rahatlığıyla ayrılır. Tabi yapılan helva komşulara
ve ev halkına dağıtılıp afiyetle yenir.
Bizim Zeynep’nin gene o yıllarda sınıfında İbrahim diye bir arkadaşı
vardı ve sık sık -“Gız,seni seviyom.Seni kaçıracaam” Derdi.Ne zaman İbrahim Zeynep’e
yaklaşsa,ödü kopar,hızlıca oradan kaçar,İbrahim’in kendisini gerçekten
kaçıracağını sanardı.