…..GELİNCİK…
 
Ben,çocuklar içinde bir çocuk,evlatlar içinde kendince bir evlattım.
Küçükken çok nârin ve kırılgan olduğum için babam bana “gelincik” derdi.Ama ben gelinciklerin kokusu olmadığı için küserdim çiçeklere.Çünkü kendimi onlarla eş tutar ve büyüdüğümde onlar gibi etrafımdakilere mutlu kokular veremeyecektim.Çocukken ele avuca sığmaz,dizimin yarası pek eksilmezdi ve diz yaralarımın hiç iyileşmeyeceğini sanır,çirkin bir kız olmaktan korkardım.Köydeydik çocukluğumda ve yaz akşamları damda yatar,babaannemim anlattığı hikâyeleri dinlerken hayallere dalar ve uyurduk.Şimdilerde bir apartman tepesindeyim ve ne o parlak yıldızlar var, nede o mâsum hikâyeler…
Meselâ bana göre o yaşlarda dağlar dev kurabiye,bulutlar pamuk şekerdi ve severdim herkesi,her şeyi,ayırt etmeden.Dağıtırdım sevgimi de bir türlü bitmezdi.Hele bir gün bir tavşanı elime alıp,kalbine bastırdım hafifçe avuç içimi ve ne kadar çok heyecanlanmıştım:pıt…pıtt…pıttt…diye atışını hissetmek bambaşka bir duyguydu benim için.Hele o uzun kulakları yokmuydu…Ama bu güzel duygularım onu tavada kızarmış bir halde akşam yemek sofrasında görene kadardı.Ve nefret ettim insanların bu barbarlığından ve kötülüklerinden.”İnsanların kalbi ne kadar fenalıklar taşıyor böyle!”diye düşünüp çok ağlamıştım.O akşam sabaha kadar tavşanın kalp atışını elimde hissedip gözyaşlarıma hâkim olamamıştım.Günlerden bir gün oynarken kız arkadaşımın biri çok sevdiğim kirazlı tokamı istemişti ve ben sırf o mutlu olsun diye hemen vermiştim.Şimdi o tokamı özlüyorum.Gene günlerden bir gün bahçede Tarzancılık oynarken annemin ikazlarına rağmen onu dinlememiş,ağaçtan atlarken,düşüp kolumu kırmıştım.Ve o gece inanın sabaha kadar kâbuslar görmüş ve çok korkmuştum.Rüyamda bir korsan pis sırıtışıyla ,kahkahalar atarak beni götürüyor,bende avazım çıktığı kadar bağırıyor,ama sesimi kimselere duyuramıyordum.Ve o gece ilk kez annemle yatmıştım.Bu beni inanılmaz mutlu etmişti.Ama o gece ne annem bana sarılmıştı,nede korsanın kahkahaları beni terk etmişti.Yine bir gün pekmez yerken bir damlası yere düşmüş ve beni babam çok azarlamıştı ve ben çok korkupkoşarak kapı arkasına saklanmıştım.Ancak babam beni bulduğunda yüzündeki gülücükleri görünce rahatlamıştım.Ve o günden sonra o kapının sihirli olduğunu sanıp,ne zaman babamı üzgün görsem hep o kapının ardına saklanırdım.Biz çocukken babam işe giderdi.Döndüğü zamanlarda çok yorgun olurdu.Ben ise ölecek sanır,çok korkardım.Gene bir gün çalışmaya gittiğinde ona çiçekler toplamıştım ama o iki gün eve gelmemişti.Ben uyurken gelmiş ve çiçekleri elimde tutarken beni görmüş,annem ona anlatmış tabi. Babamda bana sarılarak yanımda yatmıştı.Ve ben hep babam ölecek korkusuyla üzülürdüm.Gene bir keresinde dondurmacı geçiyordu kapının önünden.Babam dondurma almadı diye ağlıyordum.Babam dayanayıp,
dondurmacının bir kova dolusu bütün dondurmalarını alıp,önümüze koydu.Annem gelene kadar çatlayana kadar yemiştik.Tabi hasta olduk.
Gene o çağlarda tarlalardan,açık alanlardan papatyalar toplar,onlardan çeşit çeşit taç yapar başımıza takardık.Duvarlara tırmanır,dinlediğimiz hikayelerden esinlenerek hazine arardık.Kendimize göre tahminler yürütür bahçemizin bir çok yerini kazardık.Bu yüzden bahçemiz çukur çukur olmuştu bir keresinde.Ve hazineyi bulduğumuzda neler yapacağımız hayali bizi kanatlandırırdı.Gene o günlerde kar çok yağar ve bizler kıçımızın üzerinde kayar,sırılsıklam olurduk.Babam bir gün öyle kaymayın,leğenle kayın demiş ve gözümde çok zeki bir adam oluvermişti,nasıl bunu düşünebildi diye…Bizim bir Hacı Ninemiz vardı kilim dokuyan…Bana da öğretmişti dokumayı.Dokumayı öğrenmeye başladığımda küçücük ellerim titriyordu ve dokumanın çıkardığı sesler beni büyülemişti.Şiir gibi diziyordu renkleri.
Hayran hayran onu seyrederdim.Bir gün toplandık evin arkasında gizlice ateş yaktık.Sevindik,eğleniyorduk nereden bilelim dumanın bizi ele vereceğini.Yakalandık tabi ve annem canımıza okudu.Ha,birde sahile indiğimizde deniz kabukları toplar,onları öpüp sahile bırakırdık:biri alınca çok mutlu olacağına inanırdık.Geceleri bazen kız kardeşimle uzaktan ışıkları yanan evlere bakar ve insanların neler yaptıklarını hayal eder,onun üzerine konuşur,fikir yürütürdük: bebek ağlıyor…anne ninni söylüyor…yada baba eve geldi “kurt gibi açım dedi…Günlerden bir gün,çingene bir çocukla arkadaş olmuştum.Ve onunla gitmeye karar verdim.Hem gidiyor,hem konuşuyorduk.Bir ara arkama baktığımda çok uzaklaştığımızı görüp,çok korktum.Akşam oluyordu ve ben evi asla bulamazdım.Koşa koşa şehre indim.Önüme gelen her kese babamın adını söyledim ama kimse ne babamı tanıdı nede bana yardım etti.Bir at arabasına binip beni karakola bırakmasını istedim.Nasıl olduysa bunu becerebilmiştim.Babam beni görünce ağlamıştı.Annem ise çok fena kızdı ve o gün kulaklarım uzamış olabilir…J.Küçükken babam benim kahramanımdı.Denize gittiğimiz vakit,sırtına tırmanır,oradan suya atlardık.Her çiçeği,ağacı,her mantarı tanır,özelliklerini bilirdi.Bir gece kutup yıldızını gösterdiğinde hayallerim yıldızlar olmuştu.O dönemlerde televizyonlarda çoğunluk dansözlere baktığı ve güzel olduğunu söyledikleri için,babam  “kızım büyüyünce ne olacaksın? Dediğinde tereddütsüZ “dansöz” demiş ve babamın tokatı yüzümde patladığında yanlış cevap olduğunu acı bir şekilde anlamıştım.Gene bir gün babamın polis arkadaşı evimize gelmişti,kız kardeşimi seviyordu.Bende yanlarındaydım.Kardeşimi severken bana dönüp,”kız kardeşin bu kadar tatlıyken sen niye bu kadar çirkinsin ?”demiş ve bütün dünyamı alt üst edip,yıllarca kendimi çirkin hissetmemi sağlamıştı.Ne günlerdi,kız kardeşimle sık sık kavga ederdik.O insafsızca saçımı çeker,elinde tomarla saçım kalırdı,ve o buna gülerdi.Bense,kıyamazdım ona,canı çok acır diye.Ve kavgalarımızı annemize söylemezdik,çünkü söylediğimizde kafalarımızı birbirine vururdu,suçlu kim araştırmaz,kendince çözüme ulaşırdı.Babam karakolda çalışırken bizi bazen amcalar orada bulunan havuza atarlardı.
Havuzdaki süs balıkları gözüme çok iri görünür ve ben korkardım.
Babam olmadığı zamanlar gitmezdim karakola.Bazen hapishanenin içinde oynardık kimse olmadığı zamanlar.Ve ben ilk kez orada gördüm bilardoyu.Hapishanede hayal kurardım: ağlayan adamlar düşünürdüm,kötü adamlar…”Ama aslında her kes iyi olmak ister” derdim.O zamanalr Serdar diye bir çocuk vardı ve saçları çok uzundu.Neredeyse boyu kadar.”neden saçların çok uzun ?” diye sorduğumda :”ilk erkek çocukların saçlarını uzatırlar ki diğerleri yaşasın,diye” demişti.Şaşırmış ve bir bağlantı kuramamıştım.Ah,ahh.Dedem vardı bir zamanlar.Elektrikler çok sık kesildiğinde bize hikâyeler anlatan..Savaş anılarını anlatırdı çoğunlukla.”zor günlerdi,çok zor günler…”diye başlardı.Onu kimse dinlemezdi.”sus ! yeter artık !” derler yada kafalarını başka yöne çevirirlerdi.Gözleri dolar,kalkar odasına giderdi.Ben çok üzülür,yanına gider,dizinin dibine otururdum saatlerce.O boğazını temizler başlardı anlatmaya.Bazen zamanı unuturduk.Dedem vefât ettiğinde anneannem dedemin el radyosunu alıp kulağına dayayıp ağladı.Çünkü rahmetli radyoyu kulağına dayayıp dinlerdi hep.İlk kez anneannem ile “saatler mi durmuş yoksa zaman mı…umutlar tükenmiş hâlim yaman mı…her şey susmuş ne var neler olur…”dinlemiştik ve ben hiç unutmadım o şarkıyı hâlâ.O radyo bir daha hiç çalmadı ama anneannem hep sarıldı ona.Anneannemin çeyiz sandığı vardı ve onu ara sıra açardı ve ben her gördüğümde koşardım yanına.Sandığında her şey vardı neredeyse.Güzel kokan elmalar,fındıklar,cevizler,mısırlar.Ha,bazen lokumda saklardı.Hele bir çiçekli entarisi vardı.Onu her Cuma giyer,dedem namaza giderken takılırdı peşine.Ne nevdaydı ne bağlılık…Çocukken yaramaz olduğumdan gene kolum kırılmış,kırıldığı için okula göndermemeye karar vermişlerdi beni ”seneye kız kardeşiyle birlikte gider,hem kız kardeşi ona göz kulak olur”demişlerdi.Kız kardeşimin bana sahip çıkmasından bahsetmeleri beni çok üzmüştü,kızkardeşim ise gurur duymuştu.Kendimi yetersiz hissetmek ruhuma acı vermişti.Okula başladığımızda diğer çocuklardan uzun olduğum için kendimi saklamaya çalışır,tahtaya çıkmamaya özen gösterirdim.Sanırım 6 yaşlarındaydım.Kız kardeşim ve ben annemin yanındaydık ve ilk el işini öğreniyorduk.Kız kardeşim ilmek atınca annem, “ayni ben gibisin,yeteneklisin” demişti ona.Onlara göre ben babamın kızıydım. ”bıyıksız ali” derlerdi bana. Annem hep,”süheyla benim,saliha senin kızın,serdar ise ortak”(*) derdi babama.Ve annemim Süheyla’yı daha çok sevdiğini düşünürdüm.Ailece pikniğe çok giderdik.Bir seferinde ayı izine rastlamış,ben çok sevinmiş ama babam çok ürkmüştü.
”hadi,toparlanın,gidiyoruz” demişti.Oysa bana ayılar “ayı yogi” çizgi filmi yüzünden çok sevimli geliyorlardı…J…Ve ben o ayıyı görebilmek umuduyla ayağımı burkmuş gibi yapıp,topallıyordum.Yavaş gidersem belki onu görebilirim diye.O zamanlarda babamın bizi korumaya çalıştığını hiç düşünememiştim…
Evet sevgili dostlar,zaman su gibi akıp geçiyor.Geçiyor ne kelime,akıp geçti.
Bir an kopup gittim bu diyarlardan o çocuksu yaşlara.Ve o dönemlerden heybemde çok yaşlar ve güzellikler biriktirdim: burukluklar ,kırgınlıklar,
hayata dâir hüzünler hâlâ kapımda,yanımda,yöremde olmaya devam ediyor.
 
………..süleyman Altunbaş……27 ekim 2015….03:23
 
(*)…gerçek isimler değiştirilmiştir…

( ...gelincik.... başlıklı yazı ılıkyağmurla tarafından 31.10.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.