…MAVİ ŞEMSİYE…
Keskin’deyim .Evimin
penceresinden dışarı göz atarak dut ağacımızın dalları arasında uğuldayan
rüzgârı dinliyorum.Bir iç çekip,derin bir nefes aldım.
Sonra, burnumu
pencereye dayayarak camın soğukluğunu tenimde hissettim.Nefesim camı ve
hayallerimi buğulaştırana dek öylece kaldım
Hayırsız düştü aklıma.
Sızlıyorum.
“Biliyorsun değil mi,hiç acımadın bana.El oldun vefâsız.Oysa,kuru yaprak
gibi dalımda sallanırken girmiştin hayatıma.Tutku damlacıklarıyla yeniden
hayat vermiştin.Gittin.Artık yoksun.Gidişinle çok sabahsız geceler
geçirdim.Bütün sabahlarımı haritalarda kaybettim.Bir gülücük miktarı kalsan
yanımda şizofren duygularım
geçecek,içimdeki derin boşluğu dolduracaksın.Biliyorum,
sende biliyorsun.Sanki ne vardı gidecek? Gittin de ne oldu ?Başın göğemi
erdi?Alçaksın,alçak !Vallahi alçak ! İçimin ışıklarını kapatmak istiyorum.Uzun
süredir dinlemediğim bir şarkıyı dinlerken şarkının içinde ikimizi
yaşamak,donmuş bir gölün üzerinde yürümek,hüzünlerimizi bozdurup,karşılığında
gökyüzü almak,yemyeşil kırlarda iki yılkı’ya atlayıp özgürce ve çılgınca dört
nala sürmek,nefes nefese dev bir çınar ağacının gövdesine omuz omuza
yaslanıp,ılık melteme bırakıp tenlerimizi,hafifçe yumup gözlerimizi elin
elimde,saçların şelâle gibi akarken,eriyip zamanın kollarında Venüs’e doğru
süzülmeyi düşlüyorum.
Kartonlardan yapma evlerde huzurlu zamanları yaşamak,gönlümüzü “cigabayt”a
hapsetmeden “face”e kaptırmadan,sudaki halkalar gibi birbirimize düşkünlüğümüz,
hoş görümüz,sevgimiz artsın eskisi gibi.En çok kırgınlıklarımızı
unutsak.Siyah-beyaz bir filmden çıkıp gelsen odama: gül yüzünde,gül
gülüşünle…Kafamın karışıklıklarını alıp,götürüp yıkasan…Sonra yalnızlıklarımızı
birleştirip,asfalttaki beyaz çizgilere basarak el ele yürüsek.İsmini verdiğim
duraklarda durup,gel/e/meyecek otobüsü sarılarak beklesek.Mutsuzluktan hiç söz
etmesek.Sevgimiz hiç acımasa.Sonbaharların sadece duygusal güzel yansımaları
kalsa yamızda.Eylül’leri mısralara hapsetsek mesela…Asırlardır Araf’taki
bekleyişim yeniden gelişinle son bulsa.Turuncu ışıklar bir âhenkle yanıp
sönse.Uzun sevişmelerimizin ardından yatağımızda,yastıklara gömüp sırtlarımızı
nescafeler eşliğinde kaybolsak okuduğumuz kitapların satır aralarında.Önemli
bulduğumuz cümleler üzerinde uzun uzun sohbet etsek,tartışsak,sonra
gülüşüp,sıcacık sokulsak birbirimize ve hiç konuşmadan…Zaman akıp giderken
kollarında,yıllar yılları kovalasa.Gümüşî renge dönüşse saçlarımız.Arasıra
gelip,gülümseyerek önüme çöksen sırtını dönerek,saçlarını örsem.Loş ,ışıksız
mağaralarımız senin seslerin ve gülüşünle dolsa.Meselâ sana mavi şemsiye alsam.Yağmurlarda
yürüsek elele.Sen açmasan şemsiyeni.Sırılsıklam olsak.Birbirimizin hâline
bakıp,kahkahalardan kırılsak.Sarılsak
birbirimize,sarılsak…sarılsak…sarılsak…ayrılmamacasına.”
Ah hayaller,hayaller,hayaller…Nefesimle buğulanan camdan artık hiçbir şey
görünmez oldu:ne dut ağacı,ne mavi şemsiye,nede sen…
…………………………..s.altunbaş…ağustos 2015