Serbest Kürsü / Sohbet

Eklenme Tarihi : 17.01.2016
Okunma Sayısı : 2237
Yorum Sayısı : 4
Günün Yazısı

Bu Yazı 18.01.2016 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.

Hakk kim kul kim bir bilsen öyle konuşamazdın. Bilmiyorsun, bilmediğini de bilmiyorsun. Bir insan dünyayı ahireti bilse, lakin Allah'ı bilmese ona alim demezler.Ey güzel kardeşim Allah ile kul arasına girilemez.Ama heyhat sen araya mesafe zaman mekan koyarsan araya; ana baba yar çoluk çocuk,makam mevki hepsi birer put olup araya girer ve seni gerçek İlahtan Alemlerin Rabbinden mahrum eder.

      Gelelim hakiki mürşit ilimdir sözüne. İlimden ilim mürşidi olur. Mürşit ise, ilahi aşk ile olur. İlahi aşk, gönülden gönüle, bir kamil mürşitten verilir.

      Yunus Emre Hz., Taptuk Emre'den yetişti. Kırtaltı sene dağdan odun çekerek yetişti.

      İbrahim Ethem Hz., padişah olduğu halde, mürşidi Fakirullah Hz'lerinin emri ile dağdan odun çekmekle vazifelendirildi.

      Akşemseddin Hz., Hacı Bayram Veli'den yetişti. Bu örnekleri namütenahi çoğaltabiliriz.

      Sen, ben aracı kabul etmem diyorsun. Sen mürşidi aracı mı kabul ediyorsun? Mürşid aracı olmaz. O, O'dur. Mürşid olmayınca Allah-ü teala'nın niteliği bilinmez. Var git 'Hakiki mürşid ilimdir' de! Sende kıl kadar ilim kalırsa irşad olamazsın.

      Bu ilahi aşk ile olur. İlimle olmaz. İlahi aşk Allah vergisidir. Fakat aşkı Allah bir mürşidi kamilden veriyor. Allah karpuz kavun istersen tarladan veriyor, sütü inekten, koyundan veriyor, aşk istersen aşkı da kamil mürşitten veriyor.

      Demek oluyor ki, Allah ilahi aşkı bir kamil mürşitten veriyor. Var git, ilahi aşk her beldede bulunmaz.

      Üç türlü aşk vardır;

      Mecazi aşk; nikah dairesinde biter.

      Ruhani aşk, tarikarçıların aşkı olup, ucubeleri çoktur. Bu ruhani aşk ile tarikatçılar aslanlara odun yükleyip evlerine götürebilirler. Onların sütlerini sağıp, üstlerine binerek yılanları ellerine alır, kamçı olarak kullanarak aslanları sürebilir, su üzerinde yürüyebilirler.

      Keşişler bu ruhani aşk ile Bursa'nın keşiş Dağı'ndan, İstanbul'daki Ayasofya'nın bacasına uçabilirlermiş.

      İlahi aşk ise, Melamilerin aşkıdır. Kamil insanlar, bu ilahi aşkın içerisinde kaynayarak yetişirler.

      Nitekim tarikatçılar esma ile davadadır.

      Yirminci asrın piri, Seyyid Muhammed Nurül Arabi Hazretleri Noktatül Beyan isimli eserin 111. sayfasında 'Her surette zuhur eden Hakk'tır, lakin her suretle cilvegar olur. Taife-i Bektaşiye bila suluk görmeden halka Hakk demeleri küfürdür' diye buyurur. Aşk ehlinin kendisi keramettir.

      Kuddusi Hazretleri; 'Okusan bin cilt kitabı, eylesen bin yıl amel, bunca dahi ömrün olsa, eylesen her sene hac, her gece kılsan kamu şartıyla bin rekat namaz, saim olsan asla yemesen, hem içmesen, can kulağın dersi irfan noktasını duyamaz, gel etme naz' diye hitap eder.

      Bize Melami derler. Biz tarikatçı değiliz. Melamilikte, Şıh olmaz insan-ı kamil olur. Meslek-i Resuldur azizim, bunu herkes bilmez. Anlatsan da anlamaz, rızkını Allah'tan bilmez.

Tayyip kokulu yar buldum
Çok ağladım, az güldüm
Hiç kimseye yaranamadım
A dostlar, ben serden geçtim
Pir elinden bade içtim
Ar namus şişesini taşa çaldım
Derin deryalara daldım
Lime Allah vakt oldum Davud

      Beyazıdı Bestami Hazretleri şöyle buyuruyor; 'Unuttuğunda cahil olacağı için kitaplardan bazı şeyler ezberleyen kimselere alim demezler. Hakiki alim; öğrenmeden, ezberlemeden dilediğinde Hakk'tan ilim alabilendir'.

      Mevlana Hazretleri de; insanı aslına ulaştırmayan, yaratıcısına itaati öğretmeyen ilmi zahmet ve yorgunluk olarak niteliyor (Ariflerin Menkıbeleri, 11/83) .

      Mesnevide(3552-45) , 'İlim sahibine itaat, ilim sahibine yar olandır, bir yük değil. Böylesi zahiri ilim sahipleri, kendilerine Tevrat yüklenmiş eşekler gibidirler' diye buyuruluyor

      İsmail Hakkı Bursevi Hazretleri, Kitab-ül Hitap adlı eserinde bu konuya değinmektedir. Ömer sıkkıni(Bıçakcı Ömer Dede) , Yunus Emre ve meşayih-i acemden Habib benzerleri dahi ümmilikle maruflardır. Velakin, Lisanül Gayb, Tercümanil Kuran'dırlar.

      Maruf-i Kerhi Hazretleri buyuruyorlar; 'İşte bu Allahın lütfudur ki, onu dilediğine verir'. Ayetin sırrına varmayan ulema-i zahirler ise, ledün ilmine zahir ilim sayesinde layık olunabileceği zannı ile gaflete düşmüşlerdir.

      Niyazi Mısri Hazretleri ise; 'Din ve iman düşünce ile bulunmaz. Akıl ve düşünce dünyaya ait olan şeylerden bile acizdir. Her şeyin anası tevhid ilmidir. Muvahid olmayanın aklı da düşüncesi de sınırlıdır' diye buyurmaktadır.

      Abdülkadir Geylani Hazretleri'nin Gevsiye adlı eserinde Allah-ü Teala şöyle buyurmaktadır; 'Ya Gavsı Azam! İlim sahibi için yol yoktur. Ta ki, indindekini inkar etmedikçe. Eğer ilmini terk etmezse, şeytanın lisanı olur!

      Şeyhül Ekber Muhyiddin-i Arabi Hazretleri; 'Hakk'ı idrak etmeyi engelleyen perdeler büyüktür. Bunların en büyüğü ilimdir! Çünkü ilim sahibi olunca, onu elde ettim dersin. Herakliyus peygamberlik bilgisin sahipti, ancak imanı yoktu. Bu bilgisi ona fayda vermedi.

      Yahudiler Hazreti Muhammed'in(SAS)      gerçek nedi olduğunu biliyorlardı ama bilmeleri onlara fayda vermedi. İblis Allah'a uymanın gerekli olduğını biliyordu ama emre uymadı, muvaffakiyetten mahrum kaldı' diye buyurmaktadır.
RUBUBİYET SIRRI:
      Şeyhül Ekber, sözlerini şöyle sürdürmektedir; 'Zahir ilmi zahir ilim sahiplerine bıraktık. Batın ilmi de ancak ehli olanlara açıklayabiliriz. Bir diğer ilim de vardır ki, Alim ile Allah arasında bir sırdır. O alimin imanının hakikatidir. Onu ne zahir, ne de batın ehline açıklayamaz'.

      Müşahadede Fena adlı risalesinde ise, ledün ilminin ehli olmayandan gizlenmesi gerektiğini ve nedenlerini şöyle açıklıyor; ' Keşfin ve ilmin Budalını insanların büyük bir kısmından gizlemek gerekir. Çünkü yüksek olana bütünüyle dalmak uzak bir ihtimal ve dalıpta mahvolmak ise yakın bir ihtimaldir. Dolayısıyla bu hakikate dair incilerin nerelere kadar uzandığından habersiz sadece ehli tahkik olan mukarrabın dilinden dökülen sahneyi bunun ötesine geçmeyen, zevkine varmayan bir kimse, ben yukarıdan aşağıya düşenim diyebilir. O yüzden bu keşif ve ilim dalını saklıyoruz'.

      'Rububiyet sırrını ifşa etmek küfürdür. Ariflerin bir tevhidi açıkça dile getiren ve vahdaniyet sırrını ifşa eden kişinin öldürülmesi, o kişiyi yaşatmaktan daha efdaldir. Rububiyetin bir sırrı vardır ki, eğer bu sır açıklanırsa rububiyet iptal olur. Nübüvvetin de bir sırrı vardır. Şayet Açıklanırsa, ilim iptal olur. Allah'ı bilenlerinde bir sırrı vardır. Açıklanırsa hükümler iptal olur'.

      Zeynel Abidin Hazretleri'nin İhya isimli eserinden rivayet edilen bir beyitte ise şöyle beyan verilmektedir; 'Nice ilim cevheri vardır ki, onu saçsam sen puta tapıyorsun derler. Müminlerden kimisi kanımı helal sayarlar ve yaptıkları şeylerin en kötüsü güzel sanırlar'.

      Hazret-i Pir, Noktatül Beyan isimli eserinde şöyle buyuruyor; 'El esrar-ı hafez-ü haan ile ağyar'; yani, hakikatin ehli olmayanlara gizli sözleri söylemeyesin. Pes imdi berhudar olmaz o kişi ki, sırrı ehli olmayana söyler ve berhudar ol kişidir ki, kim sırrı ehline söyler'.

      Hasan El-Basri(R.A) , bu tevhid ilmine bigane olan kimselerin vakıf olmaları gereken bu gibi sırlarla ilgili konuşmak istediği zaman, Ferhad es-suphi balik b. Dinar gibi bu zevke varmış kimseleri çağırır, diğer insanlara kapısını kapalı tutardı. Onların ortasına oturur, bu gibi meseleler hakkında konuşurdu. Şayet bu sırların gizlenmesi zorunlu olmasaydı, böyle birşey yapmazdı.

      Buhari'nin sahihinde belirtiğine göre, Ebu Hüreyre(RA)      şöyle demiştir; 'Resulullahtan(SAS)      iki kap aldım. Birinin içindekileri size dağıttım. Diğerini dağıtmaya kalksam şu boynumu keserler'.

      İsmail Hakkı Bursevi Hazretleri, Kitab-ül hitapadlı eserinde 'Uleme ümmi olmadıkça süluk edemez ve usulleri hesabı ile elbette rüsumun bir eseri kalır' diyor ve ekliyor; 'Filan ümmidir demek, onda nazari fikir ile, hükmü akıl ile tasarruf yok demektir. Ulema-i zahirin ekserisi feyzi dil ve feyzi ilahiden mahrumdur. Ariflerin zahir ilimleri zemmetmesi, ilim sahibiyim demelerine rağmen, Hakk'tan delalette olduklarındandır. İlim için okumak yazmak cahil işidir. Kuran bikrdir. Asıl manalarını kimse anlamamıştır. Sözü rüsum alimlerine göredir. Onlar hakikatlerin idrakinde acizdirler.'

      Peygamber Efendimiz (SAS) , 'Amel edeceğini söyleyen insana adam tefekkür etti, anladı' buyurmuşlardır. Zilzal suresini görünce adam öğrenimini terk etmişti. Avarifte ve diğer eserlerde böyle yazılıdır.

      Hakk Teala'nın koruduğu Melamiler avamı nasa sohbet edemezler.

      Beyazıd-ı Bestami Hazretleri talebeleri ile otururken, kendisinden bir türlü sohbet tecelli olmaz. Bunun üzerine talebelerine etrafı aramalarını söyler. Arama sonrasında talebeler bir tane baston bulurlar. Bu bastonun bir münkire ait olduğu anlaşılır. Bastonu oradan çıkarır ve atarlar. Baston atılınca Beyazıd-i Bestami Hazretleri'nin sohbeti açılır. Orada bulunan talebeler; 'Baston böyle ise, kimbilir sahibi burada olsa nasıl olurdu' derler.

      Makam ehli olan Melamiler, Peygamberimizin uzlete çekilmesindeki hikmetin sırrına yine makamlarla ermişlerdir.

      Şeyhül Ekber Hazretleri, Risaletül Envar isimli eserinde işte bu sırra dikkat çkmektedir. 'Hakk'ın huzuruna girmek, vasıtaları terk ederek doğrudan ondan almak ve onunla ünsiyet etmek istiyorsan, insanlardan ayrılman ve topluluklardan uzaklaşıp yalnızlığı seçmen kaçınılmazdır'.

      Kuran ceme, furkan farka işarettir. Hakikat böyle olunca, nerede kaldı adalet? Ne cem bilirsin ne de fark. Bu ne biçim hamid ahlak? Mazlumun kafasından külah yapıyor ahmak. Ahmağı yar eyleyen ahmak olur. Hakk kokusu duymayandan nasıl bir üstad olur? Eşi yok, ortağı yok orada çalışmaz hukuk, kendisi hakim olmuş, bu ne büyük lütuf.

Bağında bahçıvan olmuş,
Binasında mimar olmuş,
Ne güzel binalar yapmış,
İçine girip oturmuş.
Makam ehline hep bir olmuş.
Zahidden nasıl gizlenmiş
Elan kemakan, evvelden ne ise
Şimdi de O, O'dur!

      Hazret-i Pir, makamlarda terakki bulmak için lisan-ı tevhid üzere tehrir eylediler. Ledün ilmi sahiplerinin üstünlüklerini ise şöyle anlatmaktadır; 'Arş ve kürsiden olan külli ve ulvi olan tabiat olunca, halife ve evliya mevcud oldu. Peygamber ruhlarının ve kemal nurlarının mazharı budur. Basi Muhammedi sırrı ikinci olarak onlarda zahir oldu. İşte halifeler varisi Muhammedi bunlardır. Yoksa ulema-i rüsum değildir.'

      Nesimi Hazretleri şöyle buyurmaktadır; 'Allah'tan kork ve fetvaları bilmekle ilim iddiasında bulunma. Çünkü ilim ancak ilmi billahtır. Allah'ı bilmektir'.

      Vahdet elleri dilinden ancak Süleyman olan anlar. Süleyman olmayan tanlar. Söylermisin Pirim, gönül nicedir?

      Gönül yücelerden yücedir. Allah'ın evidir, gönül ehli gariptir. O'nun halinden kimse bilmez. Sanırlar ki, sencileyin bir insandır. Fakat O bambaşka bir insandır. O'nun helinden yine kendisi anlar.

      Heyhat! Eynel Suriye beytullaha giderken yolun Türkistan'a çıkarsa, halin nice olur?

      Yokluk denizinden şol şümahiler gibi, suyu fark etmiyorsun adeta körler gibi.

      Ey Salik! Nefesini boşa verme, insaf et, adalet göster ki, mutlu olasın, aslını bulasın canım.

      'Diğer tarikatlar esma ile davadadır' Bu sözün müelifi ise, Seyyid Muhammed Nur Hazretleri'dir.

      Kelamımız, cifeyi cife görmeyenleredir. Davud, bu makama vasıl olan, gayrullah olmadığını bilir.

      İsmail Hakkı Bursevi Hazretleri, Kitabün Netice isimli eserinde şöyle buyuruyor; 'Abd-i hakiki, mazharı esmadır. Ol dahi mani ve mutudur ki, onun fiilinden dahi sual olunmaz. Zira yüzünden fail Allah-ü Teala'dır. Allah-ü Teala, istediğini yapandır (Hud Suresi, 107) .

      Sultan Veled Hazretleri, Marifet isimli eserinde şöyle buyuruyor; 'Öyle bir makama erişmiş veliler vardır ki, doğrudan doğruya arada Kuran, hadis, vasıta olmaksızın hareket eder. Allah dilediğini yapar sırrına mahzar olmuştur'.

      Bir kul bu makama vasıl olduğu vakit, vasıllar ve Allah'ı tanıyanlardan başka pek az kimseler ona itaat ederler'.

      'Benim kubbelerimin altında öyle velilerim vardır ki, onları benden başkası bilmes'.Yani Allah valilerini Allah olmayan bilmez.

      Nitekim bu sırra mazhar olan Beyazıd-ı Bestami Hazretleri; 'Beni sulukumun ilk zamanında görenler sıddık, sonlarında görenler ise zındık olduğumu zannettiler' buyuruyor.

      İşte bu makama erenler Melemilerdir ki, onlar için Hz.Pir'in de buyurduğu gibi 'Her olay bir ayet, her zerre bir ayettir'. Bu nedenle de, Melamileri nitelemeğe kalkışmak, onları sınırlandırmaya ve kendi sığ görüşleri içine hapsetmek büyük bir gaflettir.

      Başka bir deyişle, nasıl ki Allah'ın zatı nitelenemez, Meslek-i Resul olan Melamilik mesleği de nitelenemez. Çünkü Melamiler Mazhar-Zat'tır. İşte bu nedenle onları bilen demez, diyen bilmez.

Senin aşkın kime düştü ey can!
Ne mezhep kodu ne din ne de iman
Ne dünya ne ahiret ne zühd-ü takva
Ne gayretü ne ar-ı namus ne ad-ü san
Ne ilmu amel ne akl-ı tedbir
Ne havf ne rica ne şer-i erkan
Fakr eyledi halk içinde anı
Ana tan eder oldu dost düşmanı
Bıraktı halk içinde anı yavuz
Temamet eyledi aleme destan
Bu aşkın oyununa hiç kimse doymaz
Kapılarda kul oldu nice sultan
Bu aşk zincirine çünkü çekildi
Koyundan yavaş oldu aslan
İşittin aşık oldu Şah-ı Ethem
Giyip bir çul, cihanda etti seyrah
Canı hiçe saymaktır adı aşk
Bela yağmur gibi gökten yağarsa
Başını ana tutmaktır adı aşk
Bu alem sanki oddan bir denizdir
Ana kendini atmaktır adı aşk
Var Eşrefoğlu bil hakikat
Vücudu fani etmektir adı aşk


            Eşreoğlu Rumi Hz.

      Hakikatte; 'Yaratılanı severiz yaradandan ötürü' söylemi söz konusu olamaz. Hz.Mevlana konu ile ilgili şöyle buyurur; 'Hakiki maşuk olan, Allah'tan başka bir temaşası bulunan aşk, aşk olmaz. Saçma sapan bir sevda olur'.

      Allah-ü Teala'nın 'halkettim' dediği yer cemmül cemdir. İşte cemmül cem nübüvvettir ki, bu makama varanlara hizmet etmek Hakk'a hizmettir. Yoksa avamı nasa değildir. Burayı iyi anla salik!

      Şeyh-ül Ekber Hazretleri; 'Melamilerin dünyada ve ahirette yakınlığın şiddetinden yüzleri karadır. Üzerlerindeki teklifin kalkmış olmasından ne dünyada hükmederler, ne de ahirette şefaat ederler' derken, Mevlana Hazretleri ise; 'Kuyunun karanlığı, halkın verdiği karanlıklardan daha iyidir. Halkın ayağını tutan, halkla karışıp görüşen, başını kurtaramamış, selamete erişememiştir' diye buyurur.

      Ortada halkın yaptığı şey yoksa, her şeyi hakk yapıyorsa, şu halde kimseye 'niye şunu şöyle yaptın' deme. Bize didar gerek, dünya gerekmez. Bize mana gerek, dava gerekmez.

      Melek yalnız ehli cemal, şeytan yalnız ehli celaldir. İnsan-ı kamil bu iki sıfatı cem edip, ehl-i kemal oldu.

      Hz.Pir buyurur ki; 'Ey yar! Hakk'ın bir zerre inayet cezbesi ehlullah ile durup oturmaktır. Zira bunların sohbeti Hakk sohbetidir. Makamların dışında her söz, fiil ve düşünce efalin, yani tevhid makamlarının altındadır. Siz artık istediğiniz kadar ben melamiyim deyin, ehli olanlar onu anlar.'

      Muhyiddin-i Arabi Hazretleri ise şöyle buyurmaktadır; 'Bu alemde sevilen şeylerin sevgisi ile Allah gizlenmiştir. Bütün bunların sebebi Allah'ın başkasının sevilmesini kabul etmediği ilahi kıskançlıktır. Aşık olan tevhid ehli ibadet ve tattan zevk almaz. Ancak tevhidden zevk alır.

      Akl-ı küll ve nefs-i küll, insan-ı kamildir. Arş ve kürsinin ondan ayrı olduğunu düşünme! Onlar varlık arşının gölgesinde oturmuş, oradan korkusuz ve hüzünsüz olarak insanların hallerini seyrederler.

      Fena küllinin mazharı Ebu Bekir Sıddık'tır(R.A.) . Nitekim hadis-i şerifte; 'Diriler arasında bir ölü görmek isteyen Ebu Bekir'e baksın' diye buyrulmuştur. Melamiler Allah-ü Teala'nın iradesi karşısında adeta gassalın elindeki ölü gibidir ki, Allah nasıl dilerse öyle hareket eder.

Nihat Gülle
Şair ve yazar

( Allah İle Kul Arasına Girilemez. başlıklı yazı şiirinprensi tarafından 17.01.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.