Kader; kavramı insanlık tarihi boyunca neredeyse tüm zamanların en kapsamlı araştırma inceleme konusu olarak zihinlerde ilk sırayı işgal etmiş,kıyametekadar da insanoğlunun merak ve ilgi alanı olmaya devam edecektir.Bu konu oldukça karışık,kompleks,gizemli,şaşırtıcı,girift,ilginç olduğu kadar adeta çözümü zor bir bilmece yada çok bilinmeyenli bir denklem gibidir.Ama,çözümsüz değildir. İnsanoğlunun zihnini en çok yoran nice akılları hayret deryasında boğan konu nedir diye sorulacak olsa,eminim herkes kaza - kader konusu diyecektir.
Kaderin bir çok tarifi yapılmıştır.Alın yazısı,taktir-i ilahi,mukadderat hep kader anlamında kullanılmıştır.Kader olup bitmiş gerçekleşmiştir bu yüzden asla değişmez.
Kaderden kast edilen adetullahın adalet mührü doğrultusunda gerçekleşmesidir.
Kader; Levh-i Mahfuz da yazılı olan ilahi programdır.
Kaza değişir ama kader asla ve asla değişmez.
Zira,kaza inmekte olan kader ise gerçekleşmiş olup bitmiş işlere denir.
Şartlara ve kulun niyet ve ameline göre değişen kazaya,muallak kaza,değişmeyen kazaya ise mutlak kaza adını veriyorum..
Bu konuda çok çeşitli ve birbirinden tamamen farklı ve zıt görüşler ileri sürülmüş; konuya tam anlamıyla açıklık getirecek,herkes tarafından kabul görecek makul ve mantıklı bir çözüm bulunamamıştır.Kanaatimizce bunun tek nedeni kaderin bir iman ve teslimiyet konusu olduğu halde,akli ilimlerle mantık formülleriyle çözülmeye çalışılmasıdır.
Oysa,imanla ilgili mevzular akli ilimlerle değil nakli ilimlerle çözülebilir.
Biz kaza ve kader gerçeği adını verdiğimiz bu kitabımızda konuya iman 
perspektifinden bakarak açıklık getirmeye çalışacağız.Kainattaki varlıkların farklı özellikleri nedeniyle kaderlerinin
de farklı olması doğal bir kanundur.
Biz akıl ve irade cevheri sayesinde sezgi,muhakeme,karar alma gibi sayısız melekelerle farklıbir çok gölge varlıktan üstün olarak yaratılan insanın
kaderi üzerinde duracağız.Gölge varlık diyoruz; çünkü tevhit gözüyle
baktığımızda varlığın tek ve bölünmez bir bütün olduğunu; her bir gölgenin
tek bir vücudun farklı görev yapan parçaları olduğunu ve tüm gölge varlıkların
o tek vücutta müstağrak olduğunu müşahade ederiz.İslam dini aynı zamanda tevhit dinidir.
Tevhit anlaşılıp zevk edilmeden kaza ve kader konusu üzerinde fikir yürütülemez.
Öncelikle belirtelim ki kader Allah-u Teala’nın kullarından gizlediği
bir kozmik çok gizli bir ilimdir,bir sırr-ı azimdir.Bu nedenle tam manasıyla
çözülemez,bu çok bilinmeyenli zor problem tek bir denkleme indirgenerek
çözülse de akıl yoluyla kavranamaz.Biz,insanoğlunun asırlardır önünü
tıkayan ve ilerlemesine engel olan bu çok ağır ve iri kayayı bu ayet,
hadislerin ve bu konuda yapılan çok değerli çalışmalardan yararlanarak
acizane bir nebze daha aralamak,her insanın mağaranın sonundaki ışığı
görerek sonsuz hayatına daha bir inanç ve güvenle hazırlanmasını sağlamaktır.
İnsanlar Atlantis hayalleriyle denizleri,kayıp medeniyetler hayalleriyle uzayı taramak yerine Allah-insan,akıl-irade,kaza-kader,nefis-ruh,evrendeki en saf ve en güçlü enerji olan sevgiyi araştırsalar insanlık bugün daha farklı boyutlara ulaşmış kendini aşmış olacaktı.Kader denilen bu muammayı bir yere kadar çözmek,
yada mevcut çözüm yollarını göstermek,bu yüce sırrın üzerine çekilen esrar perdelerini biraz olsun aralamak gayesiyle uzun yıllar incelediğim,uzun uzun araştırıp üzerinde tefekkür edip keleme aldığım bu eserin bu konu üzerinde araştırmalar yapanlara vetüm inananlara bir ışık tutması dileğiyle değerli okuyucumun taktirlerine sunuyorum.
İnanıyorum ki insanlık bu büyük sırrı tam anlamıyla hiçbir zaman çözemeyecektir.
Kutsi hadiste bildirildiği gibi; ”Allah-u Teala halkı karanlıkta yaratmış,sonra üzerlerine nurunu (ilim ve hikmet nuru saçılmıştır.Kime ki, o nur isabet etmişse o kurtuluşa erişmiş,kim ki o nurdan nasipsiz kalmışsa o karanlıkta kalmıştır.”.İnsanlara ışık tutan ve yol gösteren yıldızlar ve gezegenler mesabesindeki alimler olmasaydı bir çoğumuz
cehalet, gaflet,delalet karanlıkları içinde kaybolur giderdik.Alimler kuranı kerimde karanlığıdelerek ilerleyen tarık yıldızına benzetilmiştir.
Bkz VESSEMA İ VET TARIK suresi
Akılları hayrete düşüren,inkar ve küfür tuzağına çeken bu azim sırrın
insanlardan saklanması derin bir hikmet-i ilahi büyük bir
imtihan gereğidir.Hayat,macerası tekrarı olmayan bir oyundur.Ruhunun
sesini dinleyenler aklını kullanıp oyunun kuralını çözecek ve oyunu
kuralına göre oynayacak ve akıl melekesini kullanamayanlar bu oyunda tıpkı satranç oyunundaki gibi şah-mat olacaklardır.Kulun bu oyunun kurallarını ne koymaya nede kaldırmaya gücü yetmediği gibi itirazda haddine düşmez.
Mesela Kur’an bu dünya hayatının bir oyun ve eğlenceden ibaret olduğunu belirtir,ama ahret hayatının daha faydalı ve ahret kazancının daha kalıcı olduğunu da açıkça vurgular.Allah bizi kurallarını bile doğru dürüst bilmediğimiz bir maceraya nasıl sürükler denilirse cevap olarak kesin ve açıkça söyleyebiliriz ki insana sunulan dünya hayatı bir rus ruleti değildir,hayır kulun elinde şeytani düşmanlarını yok eden faydalı bir silah şer ise kendi sonunu hazırlayan tehlikeli
bir silahtır.Kur’an hayrın mutlak bir şekilde Allah’ın elinde olduğunu söylerken,şerrin müsebbibinin ve muhatabının kul olduğunu söylüyor.Neden? Çünkü; her şey zıddıyla bilinir,Allah mutlak hayır sahibidir,mutlak varlık ve güç,kudret sahibidir.”Rahmeti kendime yazdım “derken bu hakikat kast ediliyor
.Kullar ise bilinmek amacı üzerine Allah’ın kendi varlık mayasından yaratılmıştır,
kulun varlığı bir karaltı,bir gölge,bir libastan kuru bir vehimden,boş bir iddiadan ibarettir.Bu tasavvufi bir ütopya yada hezeyan değil hakikatin kendisi ve özüdür.Bunu bilenler bilir ve anlar.
Araştırmalarım sırasında bir çok insanın kader konusunda yanlış bilgilenme ve itikat edinme sonucu kendisine verilen ömrü ve değerli nefesleri boşa harcamakta,en değerli hazinesi olan ömrünü asılsız inançlar ve hurafeler yüzünden maalesef heba etmektedir.
İnsan varlığının yegane kaynağı ve özü olan Allah’ı yani aslını arayan
bir zaman yolcusudur.Kendisini ne kadar iyi tanırsa,yaratılış gayesini ne denli kavrarsa,yüce yaratıcısına dönüşü o kadar çabuk ve kolay olacaktır.Çünkü,insanın aslı ademdir.
Allah-u Teala ademe kendi ruhundan üflemiştir.Adem yokluk aynası demektir.
Adem aynasında her hangi bir suret yada varlık yoktur,o yalnızca bakanı
gösteren sırlı,eşsiz bir aynadır.Allah-u Teala alem denilen yokluk aynasında isim ve sıfatlarını,adem denilen aynada ise zatını seyrederek kendi varlığını izhar etmektedir.Bu yüzden denilmiştir ki,ilim ve irfanda ilerleyerek aslını bulan insan varlıkların en bahtlısıdır.Oysa; aslını bulamayan,cehalet ve gaflet girdaplarında boğularak aslından uzaklaşan insan ise varlıkların en bedbahtıdır.
İnsanların kalplerinde bukağılar,kat kat kilitler,akıllarında çengeller önlerinde nice aşılmaz engeller vardır.Bu engellerin en büyüğü şüphesiz kaza ve kader gerçeğidir.Bir batılı düşünürün sözü bu konuda bana ışık tutmuştur.
“Mutluluğu çözemediğiniz sırlarda arayın,göreceksiniz onu yakalayacaksınız.”

Nihat Gülle
Şair ve yazar

( Kaza Ve Kader Gerçeği başlıklı yazı şiirinprensi tarafından 9.02.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.