Tıp tıp tıp…
Anlamsızım, ansızım,
külfeti ağırmış inanmanın.
Tıp tıp tıp…
Duyulmaz bir akıntının
ortasında ruhumu teslim etme arzusuyla yanıp tutuşurken aynı ses çalınıyor
kulağıma.
Tıp tıp tıp…
Bunca dalga bunca
rüzgar bunca yalan bunca kelam işe yaramadı işte. ‘’Oysa her şey çok farklı
olabilirdi’’ demek çok yorucu. Ve safça hala inanmak yanıldığımı bilsem de
sürüklenmek o hortumda. Bir öyleyim bir böyleyim. Bir ağlıyorum bir gülüyorum.
Ne de olsa karışıklık doğamda var. İki ucu keskin bıçak gönül dediğin: İdame
ettirirken yürekte saklı olanı bir ucu sürekli batmakta. Her gün devam ediyorum
yaş almaya ve yas almaya. Her gece ölüyorum sessizce ve doğduğuma inanıyorum
ertesinde gecenin.
Sevgili kalem,
sırdaşım, yegane dostum yeri geldi mi sokan bir yılan gibi zehir pompalıyorsun
kanıma. Kana kana içiyorum o acı suyu ve kana kana ağlıyorum doyamazken hüzne.
Ya öncesi…
Öncesi var mıydı ki?
Hatırlamıyorum o ıssızlığımı hatta düşünmek dahi istemiyorum. Kimler kimler
girip çıktı o kapıdan ve kovulmadığım kapı kaldı mı ki ya da çarpıp çıktığım ve
arkama bakmadan uzaklaştığım. Tıpkı o gün gibi…
Kaç miladım var şu ahir
ömürde. Tarih affetmez beni ben nasıl affedeyim…
Sessiz sakin, muzip,
sevgide cömert bir o kadar saf ve sınır tanımaz ihlal edilen özgürlüğünü idame
ettirmek adına.
Mevsimlerden iklimsiz
bir günün kaçıncı saati kim bilir öyle ya zaman ile hiç işim olmaz ya da
mevsimlerle. Hissettiğime odaklı bir mevsim benimki. Kış ortasında çiçek açan
ya da baharın ılık esintisinde buz kesen.
Ben insanlığa değil kainat uymalı bana. Ve atmalı kalplerimiz eş
güdümlü. Mutsuzsam ıslanmalıyım yağmurda ve güneş bile itibar etmeli bu hüzne.
Saklanmalı bulutların ardına ve konuşlanmalıyım siperimde görünmezlik iksirimi
içtikten sonra.
Hep salık veririm
kendime:’’Asla böbürlenmeyeceksin ve egona karşı sonuna kadar mücadele vererek
yeneceksin nefsini.’’ Oldu bayağı bu düşünceyi pompalayalı zihnime. Okula yeni başlamıştım ve tam bir oyunbazdım.
Zor oldu annemden ve oyuncaklarımdan ayrı düşmek. Tanımadığım onlarca çocuk ve
hiç tanımadığım bir kadın bağırmayı marifet sanan. Ve gördüm ki; yapmam gereken
bu gruba uyum sağlamam… Derken harflerle tanıştım ve sihirli bir dünyanın
girizgahıydı yaşadığım bu macera. Bugün yaşamamakta hiç biri kelimeler sadece
terk etmedi beni. Çoktandır ölüler ve her yeni gün yeni eklentilerle artmakta sayıları…O
gün bu gündür inanılmaz bir mücadele içerisindeyim. Sevsem de ayrı düştüğüm her
ne ya da her kim ise gitgide sertleştirdi kabuğumu ama hala yumuşak içim. Görüntüye
aldanmayın siz yine de, derim.
Her ölünün kanı üstüme
başıma bulaştı: Bazen bir kelime ondan hatıra kalan bazen bir koku bazen bir
nefes bazense bir dokunuş dokunmamış bile olsa tahayyül ettiğim… Bende yaşam
bulan ama bir yandan benden çalan… Bölünen uykularımda yaşayan ve gün
içerisinde orada burada gördüğüm her gölgede bir nebze de olsa içimi sızlatan.
Olanca ağırlığıyla
asılı boynumda kocaman bir taş parçası gibi suyun dibine çeken, kurtulamazken o
ağırlıktan gelişen tahammül gücüm ama hala kendimi yetersiz ve anlamsız
hissettiğim…
Bunda hemfikirim iç
sesimle: Fazlasıyla yetersiz ki kendime bile yetemezken kime ne verebilirim ya
da hangi beklentisini karşılarım bir Allah’ın kulunun. Nadiren buluyorum
cevaplarını bu bitip tükenmez sorularımın ve en bariz sunumuyla hayatımın en
zor sınavı. Kabullenmesem de geçemediğim tek sınav ve ömür billah muaf tutulma
hakkı tanınmayacak… Tecrübeyle sabit kısaca.
Biteviye suçluluk
duymak bir yana başkalarının hatalarını yüklenmek…
Ruhumun aynasına
bakıyorum her boş sayfada ve dolmaktayken o beyazlık yeniden doğuyorum ve inan
ki bu güzelliği anlatmaya mecalim yok. Başı bozuk bir güruh peyda olmuşken
bilmediğim ve görmediğim biliyorum ki onların gözünde bir boşluğum içini acıyla
doldurdukları. Yadsıyamam ama izah da edemem lakin duyumsuyorum bu acıyı ve
yıkanırken ruhum saf tutuyorum en önde.
Ve sır tutuyorum sırlı
gecelerde ama veremiyorum sırrımı kimselere. Bu büyü bozulmamalı ve benimle
yaşamalı, birlikte gömülmeliyiz. Sözün azaldığı yerde yazıyorum, yazıyorum
durmaksızın bazen teklesem de sığındığım mabedimde şükrediyorum ve sığınıyorum
Yaradan’ın kollarına.
Görmediğime vakıfım ve
duymadığıma aitim. Sessiz bir çığlık benimki için için devinen. İnsanlara tuhaf
geldiğimi de bilirim ama değişmek değil marifet sadece saklamak bilinmezliği
yürekte ve saklanmak her ne kadar mümkün olmasa da… Tüm bu bilinmezlik değil mi
o geri dönüşsüz değişikliğin ve bitimsiz sevgimin belirtisi. İçinde saklı iken
niyetim ve anlam yüklemeye çalışırken anlamsızlığıma…