Yeknesak biraz da sıra
dışı mı desem…
Bariz bir ikilem
benimki
Ne sıradan ne sanrı
dolu
Varlık dediğin ne ki;
Alabildiğine sancılı…
Günün de ömrün de tam
dibindeyim. Eşlik eden tüm o muhalif duygular bile umarsızca can çekişiyor
görmez gözlerle saf tutmuşken dualar dilimde.
Alabildiğine yankılanıyor
iç sesim gönül telime çarparken. Esaretinde iken hüznün sevinç dolu çığlıkları
dış âlemin neye tekabül edebilir ki haricinde.
Tuhaf hatta imkânsız
daha da ötesi çoktan karışmışım gölgelerin o ahenksiz seyri oynaşırken gün
ışığı ile. Karanlık bile çekmiş elini eteğini ya ben… Sen demeye korkuyorum
artık. Biz olamamış iken yine tüm imgeler kayıt dışı varlıkları ile bir kez
daha zuhur ediyor.
Korkuyorum ölesiye. ‘’Neyden
ya da kimden olduğu fark eder mi?’’ diye sorma sakın. Sormayacağını biliyorum
da ne gerek var ki engel olmaya. Umurunda olup olmamam bile akıl dışı hatta
sıra dışı. Yokluğa hibeli kayıtsız ve öngörüsüz kim ise beri gelsin.
Zamirler ya da sıfatlar
dediğin ne ki… Sıfatlar fazlasıyla süslü, zamirler giderek yok oluyor ben
haricinde. Biz olmayı becerememiş o zafiyet değil mi her tür hiçliğe muktedir.
Sıfatlar bin bir
safsata ile donanmış iken yüklemler zaten zamanın ve mekânın tasarrufunda.
Cümle mahlûkatın özü
yansımakta gönle. Tereddütlerimi çoktan def ettim ve pür dikkat dinliyorum
doğanın sesini iç sesim el pençe divan dururken ve vakıf olamazken kâinatın
sırrına.
Tırtıl, tırtıl olalı
nasıl bir hikmetse görünenin çok ötesinde nasıl bir güzelliğe gebe ise kelebek
doğdu gün eşlik ederken. Gönlümü çelen inanılmaz bir güzellik zaten gönül,
gönül olalı hepten konmakta daldan dala. Al işte, eşliğinde kelebeğin bir yol
arkadaşı daha çıktı seyri seferinde gönlün, ne aradığına henüz kani
olamamışken.
Mevcudiyetini koruyan
tüm o çirkinlikler her nasılsa sırra kadem bastı. Yetmez mi tek bir ışık
aydınlatmaya evreni nereden yansıdığını henüz kestiremediğim. Kırık bir saz
elimde nakaratı belirsiz bir şarkı tutturmuşum dilimde ve nazarında âlemin
karıştım bir kez daha kalabalığa koca bir hiç iken nazarında çoğunun.
Ne dirayetsizliğim söz
konusu ne kifayetsizliğim. Varsa yoksa o derin sızı içimi burkan kelimelerin
devindiğini ama gafletle söylemekten imtina ettiğim. Ola ki yanlış bir kelime
çıksın dilimden dibine geçerim yerin sığamazken iken duygularım yere göğe. ‘’Bilen
bilir,’’ deme hakkını bile bulmuyorum kendimde… Sahi, neredesin? Ben çoktan
kayıplardayım hem de doğdum doğalı. Tam bulmuşken yolumu bir kez daha kaybettim
o nüveye müdahil olma ihtimalime karşın.
Korku saçan tüm o
varlıklar ya da öfke ile hüsran arasında gidip gelen omuzdaşlarımı varlığına
asla inanmadığım…
Yağmalanmış duygularım
yine hüzne sürükledi durduk yerde. Yine damlıyor yaşlar gök hepten delinmişken.
Oysa daha yeni parlıyordu güneş. Fark eder mi ki… Etmez mi, hiç etmez mi… Ama
varlığımın yegâne kanıtı değil mi bu duygu devinimi, ben sürekli evrim
geçirirken. Kozamdan tam çıkacaktım ki… Çıkmalı mıydım sence… Unut, gitsin.
Aniden bir ürperti
yaladı tenimi. Oysa soğuk da değil hava. İlelebet süreceğini bildiğim o derin
sessizliğe hüküm giydi evren. Tek ses yok etrafta. Kollayan bu naif duygular
yine yaptı yapacağını.
Gönül okşayan bir
nazarla bakmanı nasıl isterdim.
Nasıl isterdim tüm
olumsuzlukları bertaraf etmeyi ve yok etmeyi yokluğu ve ışık tutmak geceye
yıldızları koyup cebime ve nazarında âlemin sığamazken yere göğe. Beyhude olduğunu
bilsem de bu da benim zaafım. Ezelden beri oynaşmak hayallerimle sevişirken
cümlelerle ve sığamazken kabıma.
Dilim sivri olmadı
olmamasına da lakin hayallerim her dem hudutsuz. Gamsız olsaydı keşke şu gönül keşke
vara yoğa dertlenmese.
‘’Anlatacak çok şey var
yine de itimat olur mu kelimelere’’ deme sakın. Ben diyeceğimi demedim henüz. Vakit
varken koşmalıyım yakalayacağıma emin olmasam da ama usanmadan ve canhıraş bir
telaşla. Sevgili gönül dostu Yunus Emre ne güzel eylemiş:
‘’Biz sevdik âşık
olduk,
Sevildik maşuk olduk.
Her dem yeni doğarız,
Bizden kim usanası.’’
O yüreklerden biri
madem benim yüreğim, ya öteki kimin?
Varsın yalnızlığa
devinsin devran yüzü suyu hürmetine bitimsiz aşkın, ne gam…
Her birimiz birer
gezgin abdal değil miyiz yeryüzünde ebedi sürgüne gönderilmişken her ne kadar
zaman zaman uzağında olsak da bazı gerçeklerin ve yakalama umudu ile hayatı bir
ucundan… O’nda yok etmek varlıklarımızı bazen başlangıcı olmayan ve sonsuz ama
o doyumsuz tadı kâinatın kekremsi bir tat bırakırken…