Katıksız bir düşün seyri seferindeyim ve son peronda.

 

Farklı bir sıradanlığın mizacımda yarattığı o değişim ve devinim hükmederken kadere, uçuşan kar tanelerine bakıyorum sersefil telef olmaya ramak kalmışken serçelerin o naif dünyası.

 

Sayısız ikilem, onlarca muhalif yergi ve dipsiz bir kuyu imiş adına ömür denen.

 

Ne tuhaf ne sancılı ne sıradan… Tek gerçek payıma düşen oranı mümkün mertebe yaşanmışlıklarla eş güdümlü yürütmek.

 

Bakıp da göremediğim, duyup da dinlemediğim sayısız hikâye hatta senaryoya tekabül eden metinler yine de tarafımın onayından geçmemiş. ‘’Fark eder mi?’’ gibi yoz ve sıradan bir ifade kullanmak değilse de niyetim hep açık oynamadım mı kartlarımı…

 

Bana benden yakın ve bir o kadar millerce uzağımda duran hatta tanımlama yetisine nail olamadığım olmadı var olmamış belki de yeni yitip gitmiş pek çok şey ve pek çok insan çoktan koptuğum, kopardığım…’’İpin ucunu asla kaçırmamalı.’’ diyen şahsı muhterem ne iyi demiş demesine de bırakın ipin ucunu ipin varlığı bile çok ırak andan ve mekândan tıpkı tıpkı…

 

Yarım kalmış bir cümleden daha korkunç ne olabilir sizce? Tabii ki yarım kalmış bir ömür ya da sayısız hayal her seferinde hezimete uğradığınız. Alışmış olmalı mı, dedi birileri. Üzgünüm ama acıya ve cefaya alışmış olmakla nasıl mükellef tutulabilir ki insan…

 

Yine de yeniden demekte maharet ama inanın ki çok ama çok zor aynı filmi defalarca başa sarıp izlemek her ne kadar replikler ezberimde olsa da…

 

İsimler farklı olsa da ve kimlikler yine de farklı pencereden baktığınız insanlarla muhatap olmak çok zorlayıcı. Hele ki o pencerelerin camı kapkara ise tıpkı ruhları ve ötekileştirmeye çalıştıkları mefhumlar gibi. İnsan ya da olgu ve sonucun değişmediği benzer denklemler sayısız bilinmezlikle örtülü ve bir o kadar yargı, yergi dolu. Sevgi denen unsurun her yürekte saklı olduğu seçeneğini çoktan eledim ne yazık ki. İkili ilişkilerde olsun toplumsal boyutta olsun kendini sürekli ön plana çıkaran ve egosunu doyurmakla meşgul bir varlık her ne kadar ‘’insan’’ diye telaffuz edilse de.

 

Yansıyan ve yansıtılan hangi ölçüde paralel seyredebilir ki?

 

Var iken yok olmak ise daha da kaygı verici. Belki de yokluğuna alışamamak kayıpların ve yeniden kaybetme korkusu ile uzak durmak haiz olmaktan korkup her ne kadar fazlaca caiz olmasa da…

 

Duvarların kalınlığı ne ile ölçülebilir ki ya da o kilitli kapılar bir kez kapanmış açılmamak adına.

 

Tanımak kadar korkutucu bir ikilem tanımlama yetisine uzak durmak ve uzak kılmak varlığınızı çok yakın hissetseniz de. Korkmak aslında ölesiye korkmak. Nefes almaktan korkar mı insan ya da gülmekten? Kim bilir… Mazoşist bir yergi midir uzak tutan mutluluktan yoksa biçilen paye midir takındığınız maskeler solmamak adına ya da kopmamak adına kökünden.

 

Yine de dayanmak ve dayatmak tüm doğruları hem de üstüne basa basa kabul görmeseniz de her ne kadar kabullenmiş olsanız da…

 

 

 

( Yarım... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 2/20/2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.