Kaygılıydım fazlasıyla
bir tür yadsımak kendini belki de yadırgamak. Gerçeği söylemek gerekirse inkâr
etmek aslımı. Kelimenin tam anlamıyla yüzleşmek kendim haricinde kim varsa.
Sen, siz ve onlar; yakınımda uzağımda hatta hiç hâsıl olmamış kim varsa.
Karanlığın içinden fısıldayan bir sürü ses gaipten duyduğuma kanat getirdiğim
ve akabinde yüksek bir seyir izleyen şüphelerim. Paranoya düzeyinde değil zira
tüm derdim kendimle hem de ezelden beri buna bir de dış mihraklar eklendi mi tam
bir can pazarı. Yangından mal kaçırır gibi kimi görsem kaçıyorum. Kaçtıklarım
yetmezmiş gibi kelimeler sırıtıp duruyor satır aralarında. Telaşlı bir şekilde
yazıyorum ve siliyorum. Koca bir metni yırtıp paramparça ediyorum yarattığım
tüm karakterleri farkında bile değilken tüm zararı kendime verdiğimin. Bu
yetmezmiş gibi harici güçler bir bir taarruzda. Sil baştan… Susup dinliyorum
çanak anten bile yetmez oldu algıladıklarımı tanımlamaya. Baştan aşağı gizem
dolu çoğu insan ne kadar uzak ve silik olsalar da… Kendi siliklikleri yetmezmiş
gibi beni de silip sindirme telaşındalar. Sil baştan… Yeni bir yüz ve ruh nakli
mi yaptırsam diye de içimden geçirmiyor değilim hani. En azından benzerlik
teşkil ederim de yaşayıp gideriz yarınları düşünme telaşı gütmeden.
Dün yakamı bırakmazken
yarınlar eklendi tüm basıncı ve zorba dayatmasıyla. Kimliğim, adım sanım ve
ismim cismim. Hatta kimlik numarama kadar… İsterseniz gizli kasamdaki tüm
evraklarımı da sunuma arz ederim. Saklayacak ne kaldı ki… Yoksa hepten
kaybolsam mı diye esefle kınıyorum kendimi… Üşengeç bir edayla giriyorum
mahzene kapıları ardına kadar çekip. Karanlık bile yetmezken gizlenmeye bu
sefer isyan ediyor en yakın sırdaşım:’’Ne kötülük yaptım sana da kırmaya
çalışıyorsun beni, söyle nankör.’’ diye için için haykırıyor sefil kalemim.
İster bir iç hesaplaşma deyin ister ekleyin aklınıza gelen tüm sıfatları
ekleyin peşi sıra. Önyargılar fazlasıyla demir atmış iken zihinlere canhıraş
bir telaşla kısmaya çalışıyorum kalemin sesini:’’Sus, bu kadar yeter. Diyeceğimizi
dedik. Görmüyor musun, seni artık sevmiyorum.’’
‘’Yalancısın hem de
gördüğüm en mızıkçı yalancı. Sen de biliyorsun ki aramızdaki münasebet
fazlasıyla bizi birbirine yaklaştırdı. Kendine bu kötülüğü yapmana asla izin
veremem.’’
‘’Vakit doldu. Hadi, gidelim.’’
‘’Nereye istiyorsan
git. Ama seninle gelmiyorum. Dönüp dolaşacaksın ve tekrar geri döneceksin.
Yeteri kadar vakit kaybetmedin mi?’’
Dönüp bakıyorum tüm o
terk edilmişliği ile masanın tam da kenarında. Ağlamış mı ne? Ağlayan sadece
bendim oysa… Yoksa mürekkebi mi akmış? Ne de olsa damarlarında dolaşan
benimkinden farklı ama aynı yüreği paylaşıyoruz. Ellerimi boyuyor yıllardan
beri ki en sevdiğim renk. Bazen siyah bazen lacivert boya bulaşırken
parmaklarıma silmeye dahi yeltenmem.
Geçmişten miras aptalca
bir alışkanlık olsa olsa gerçi klavye tuşları aldı onun yerini ama elimden pek
de düşürmem gün boyu. Ne allık ne pudra ne de ruj… Varsa yoksa renk renk
kalemlerim. Makyajın da bir yeri var ama kalemin yerini ne alabilir ki…
Garip tınısı ve sessizliğimi
içimi yakarken biliyorum ki benim sessizliğim de ona malum oldu kaç zamandır.
Durduk yerde aramıza
nasıl nifak sokulduysa paylaşıyorum üç beş kişiyle bu sefer kırmak geliyor
içimden. Nasıl saf ve nasıl masum bir aşk bizimkisi. Sokulgan ve sıcak kollarına
huşu içerisinde sığınmışken teneffüs ettiğimiz havaya kadar iyi günde kötü
günde beraber olmaya karar vermiştik oysa üstelik birbirimize olan güvenimiz ve
inancımız tamken.
Günlerdir hatta
aylardır bir dargın bir barışık yaşayıp gidiyoruz. Tüm yadsımalarıma tüm
sanılarıma rağmen adım kadar eminim ve kefilim en az iç dünyama kefil olduğum
kadar. Beni ters yüz yapan her ne ise bir o kadar mutlu kılan zira kocaman bir
ayna ne zaman elime alsam peyder pey içimi dışa yansıtan ve bu bağlamda tüm
insanlarla aramda görülmez bir köprü inşa eden üstelik boydan boya ve gönülden
gönle. Bu sayede hayatı ve dünyayı yeniden kucaklamadım mı…Bu sayede oksijenim
bitmişken yeniden nefes almaya başlamadım mı…
Bu sayede binlerce
sorunun cevabına vakıf olduğum yetmezmiş gibi gönlüne girmedim mi dostlarımın.
Evet, inanıyorum ve biliyorum ki o benim ayrılmaz bir parçam, tüm kırıklarımı
toplayan, gönlüme enginlik kazandıran ve fersah fersah yol aldığım.
Gel gör ki yeni
kırıklara ve kırgınlıklara da engel olamıyorum ama asgari düzeyde artık
kırılganlığım zira hiç olmadığı kadar tanıyorum artık kendimi ve
yansıtabildiğim kadar bir bir düşüyorum notları. Bazen çentikler atıyorum bazen
karalıyorum ve sürekli umut ediyorum pembeye boyarken duvarlarımı. Önceleri
kalın ve siyaha boyalı duvarlarım yavaş yavaş inceldi ve eskisi gibi set
çekmiyorum hayat ile arama. İnanmayı seviyorum hatta yalanlara bile inanmaktan
hicap etmiyorum. Gerçi nedir doğru nedir yalan arz edilen kesin bir ayırıma
gidemesem de en azından doğrularımı halen savunmaya devam etmek inancımı ve
sevi yetimi daha da makul ve gözle görülür bir seviyeye getiriyor. Yalan
söylemektense yalanlara inanmak daha kabul görür nezdimde her ne kadar zaman
zaman kabul görmesem de.
Yine de ve yeniden iyi
niyetimi koruyup kollamak payıma düşen en azından Yaradan’ın nezdinde kabul
görmek adına. Anlamak ya da anlaşılmak fazlasıyla önem arz etse de inancımı
yitirmemek adına bu dostluğu bozmak aslımı inkâr edip kendime ihanet etmekle eş
değer. Ne varsa geride kalan mademki beraberce sünger çektik bu dostluğun
meyveleri değil mi gönül bahçemdeki dostluklar ve bana sunulan güzellikler
dokunmaya hatta bakmaya dahi kıyamazken. Bu bağlamda tüm dostlara selam olsun
sevgiyi duyumsayan ve sevi yetisiyle donatılmış tüm yüreklere…