Külfeti ağır bitimsiz duyguların, cevabı da muğlâk sorduğum ne varsa. Ya her kafadan bir ses çıkar ya da çaldığın kapılar kapalıdır ardına kadar.

 

Dile gelmeyen bir isyan belki bir serzeniş ama koca bir gerçek hayallerin enginliği. Ümitvar bir beklenti bir o kadar mahzun ve karşılıksız. Ne koyarsanız adını. Sonuçta bana dair, benden bir parça belki de tamamlamaya çalıştığım bir yap-boz parçalarını seneler evvel yitirdiğim. Yeni bir pencere belki de hayata açılan belki de açık bir kapı içeri buyur ettiğim kim varsa…

 

Dibine kadar tadını çıkarmak hayatın… Hepimizin beklentisi bu değil mi tabii ki farklı açılımlarla ve farklı yönelimlerle. Maneviyatın hazzını duyumsamadan kul köle olmak diğer getirilerine hayatın tamamen yoldan çıkmış dürtülerle.

 

Artık kime seslendiğimin de hiçbir önemi kalmadı.

 

Kıyamazsınız da ne terk etmeye ne de savurmaya her ne kadar savrulan siz olsanız da.

 

Budur ayarı düzeneğin. Her yeni terk ediş, her yeni veda ve geride kalan buruk ve acımtırak bir tat. Ötekileştirmek de istemezsiniz diğer yandan her ne kadar önem arz etmeseniz de ilerleyen süreçte. Üstelik zaman ne ilaçtır ne de merhem. Olsa olsa acınız daha da depreşir ve bin kat faiziyle daha da derinlere yerleşir.

 

Bağ kurduğunuz her ne ya da her kim ise… İsterseniz bir kere bile karşılaşmamış olun hele ki karşılaşma olma ihtimaliniz bu bağımlılığı ve bağı güçlendireceğinden işiniz daha da zorlaşır.

 

Küsmektir hayata bir nevi her ne kadar düzene uymaya çalışıp durağan zamanı bir şekilde yürütseniz de. Ama ayaklarınız geri geri gider hele ki ortak paydada buluştuğunuz anlar, mekânlar aklınızdan çıkmıyorsa.

 

İlkse ya da hangi kategoride olursa olsun ilk göz ağrınızsa zaten benliğinizi çoktan kaplamıştır.

 

İlk aşk, ilk öğretmeniniz, ilk kazandığınız parayla aldığınız ilk eşya hatta ilk yolculuğunuz. Belki ilk sevgilinizle buluştuğunuz ilk mekân ve ilk karşılaştığınız an.

 

İlk işiniz, ilk çocuğunuz, ilk eviniz…

 

İlkler daha da özeldir, ilkler daha doyumsuzdur ve yürekte inanılmaz iz bırakır.

 

İlk oyuncağınız belki de ya da en çok sevdiğiniz eşyanız bir köşede sakladığınız.

 

İlkler ve ertesinde sevip bağ kurduğunuz tüm özel insanlar, mekânlar aslında duygular. Kırılgan yüreğinizin bir kenarında iz bırakan.

 

Ya sen, ya siz demek de gelmiyor içimden.

 

Kırık bir o kadar kırgın bir o kadar itilmiş ve yetisiz. Sahip olduğum tüm yetiler ise bir bir sınanmakta hep de öyle olmadı mı ömür boyu.

 

İtaat ettiğim kim varsa ya da değer verip yüreğimde muhafaza ettiğim ne varsa. Ben itibar ederken itibar görmediğim onca öğreti onca kabullenilmişlik ve yetersiz addedilen tüm mefhumlar bana dair.

 

Yeri geldi mi sıfırlanmak, artılarla sürerken devinim.

 

Yoktan var eden Yaratan mademki sınamakta biz aciz kullarını bizler de mi sınamak zorundayız birbirimizi? Bu Allah’a şirk koşmak kadar külfetli ve günah dolu bir yaptırım değil mi .

 

Farklılık arz eden bir benlik daha doğrusu korumakla mükellef olduklarım ve sevmekle yükümlü olduklarım. Hayır, hayır yükümlülük asla bir mecburiyet anlamında sarf ettiğim bir kelime değil tam tersine sevmekten gurur duyduklarım en az insan olmak adına kendimle ne kadar gurur duyuyorsam.

 

Pasifize edilmiş bir kişilik ise çoğunun nazarında.

 

Sessizim olması gerekenden de fazla ve hep de koruyacağım sessizliğimi.

 

Göreceli sayısız mefhum…

                                                                                                                    

Hep derim: ‘’Ben iki kişilik de severim,’’ diye. Üstelik karşımdaki kim olursa olsun.

 

Tam da ayrıştığım nokta. Dünyanın malında mülkünde gözüm yok ki, olmadı da. İşte bu da benim eksim. Nasıl bir varlıksam hep soyut göstergeler peşinde koşmaktayım.

 

O iz asla silinmez ve o boşluk asla doldurulmaz. Hep sıcaktır yeri hiç kalkmıyormuşçasına oturduğu o yerden.

 

Kırıktır bazı şeyler: Ne parçalar bir araya gelir ne de yerine başka bir şey ya da insan koyabilirsiniz.

 

Karşılık bulmak da fazlasıyla önemli değil. Zira kopamadığım bir duygu bu bertaraf edemediğim. Yakın hissettiğim onca insan kilometrelerce uzağımda.

 

Neyin ne sebeple olduğu da değil mühim olan.

 

Ortak bir paydada buluşmak belki de önemli olan. Kabul de yalnız o ortak frekans nasıl tutturulur hep bir merak konusu olmuştur bende. Her nasılsa ayar mütemadiyen kaymakta. Beklentiler, koşullar ve de kaygan bir zemin.

 

Ne zordur yaşarken uzağında kalmak. Hayır, hayır, bu ne bir aşk hikâyesinin hazin sonu ne de bir ihanet yaşanıp yaşanacak.

 

Varılacak nokta en baştan belli idi aslında her ne kadar yadsıyıp görmezden gelmiş olsam da. Akılsız başımın cezasını yine duygularım çekiyor. Karmaşık, istiflenmiş ve bir o kadar boğucu. Ya da merak ve endişe gibi yabana atılası onca sanrı tarafımca en üst sıraya yerleştirilmiş. Bariz bir söz de yok ortada ya da net bir algı ortak alınması gereken kararlar doğrultusunda.

 

Yoksa o da mı bir hayaldi? Benim sesim miydi kulağımda çınlayan hatta soyut bir imge miydin her gün konuştuğum? Belki de bir serap her dokunduğumda kaybolan.

 

Olan bir şey de yok ayrıca.

 

Bir o kadar net zihnim ve hiç olmadığı kadar parlak. Biriktirdiklerimin karşılığı belki de beni bu denli huzurlu kılan.

 

Olup bitenlere her ne kadar bir anlam yükleyemesem de tarifsiz o huzur belli ki yeniden doğuşumu müjdelemekte. Kim bilir kaçıncı doğuşum o sancı eşlik ederken.

 

Ve yetinmek bir o kadar payıma düşen, tevekkül edip kabullenmek diğer yandan.

 

Yaşayıp yaşayacağım en mutlu hikâye ama tadı damağımda kalmış o kısıtlı zaman dilimine sığmış olsa da. Hangi hikâye mutlu son ile biter ki şu sefil dünyada.

 

Ama şu da bir gerçek ki; en çok kendi belirsizliğim beni şaşırtan ve bir o kadar değişken ve muhalif ruhum: Hiç olmadığı ve gidebildiği yere kadar ve kaçabildiğim ölçüde her ne kadar uzağında durma ihtimalim düşük bir olasılık olsa da…

 

Yalnızlık ya da yadsınmak ne derece incitebilir ki onca kırıktan arda kalan yürek hala sevgiyle atıyorsa…

 

( Kırıktır Bazı Şeyler başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 20.10.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.