Bir varmış bir yok,
diyebilseydim keşke…
Var mıydı da yol verdik
yoksa seyrine mi dalmıştım ellerimde tutarken yüreği.
Günlerden bir gün,
demeyi nasıl da isterdim. Hani, o gün tam da yolun başında beklerken gelişini
bir hikâyenin kahramanı olan şahsım selamlarken seni.
Zamana yenilmeseydim,
derken buruk bir tebessüm sırıtıyor yüzümde. Biliyorum da olması gerekeni ama
söz dinletemiyorum kendime bir o kadar üşürken ellerim boşlukta ararken
dayanacak bir ağaç gövdesi.
Yeterim hep de yetmedim
mi kendime bu bağnaz tutumlarım devinimde sürüklenirken.
Severim de yeniden hep
sevmedim mi…
Çalıntı bir rol değil
üstlendiğim ne de çalıntı bir kimlik her ne kadar gözüme soksalar da o çocuk
kalbimi. Önceleri yadırgardım hele ki ilk fark ettiğimde… Fark ettiğim ne mi?
Sayısız teferruat çoğunun nezdinde yoksunluk diye nitelendirilen.
Çok şey var bilmediğim
ve çok insan çözemediğim. Mesela bilmem yemek yapmayı. Olsa olsa iyi çay
demlerim biraz buruk olsa da tadı. Az buruk değilim ben de hani. Şekerim yok
içine attığım. Yanında da sohbet iyi giderdi doğrusu: Katıksız ve yalın bir
sohbet her yanından ilgi, alaka ve neşe fışkıran. Bozuk bir musluk gibi
damlıyor yaşlarım. Hepten bozuldu tesisat sen gittikten sonra. Aslında anlamak
da zor hani. Gelmeyen biri nasıl oluyor da karışıyor kayıplara her ne kadar
varlığının hicap dolu yansıması son zamanlarda canımı yakmış olsa da…
Bir tek canımı yakan
sen de değilsin üstelik. Ana menü masada eşlik eden onca aperatif çoktan
sunumda. İştahım kapandı anlayacağın.
Tam yakalamışken uyumu
seyreldi düşlerim. Tam tutmuşken ucundan o kaçan ipin dolandı ayağım ve
yerlerdeyim. Ama yine de merak etme sen: Hep doğrulmadım mı ömür boyu…
Mutlandım bir anda
belli ki kaderin tezahürü tüm olup biten ve yansıması içimdeki aydınlığın. Dün
dört bir yanımdan dökülürken hüzün yine dimdik ayaktayım. Hep de soruyorum
nedir mahiyeti bu sefil varlığımın… Bir yanım karanlık yeri geldi mi ışıkla
kamaşan ve umut yolculuğum hala nihayetlenmemiş. Favori şarkılarım az da olsa
çehre değiştirdi. Yeni umutlar ekledim güftelerine. Müzik aynı olsa da sözler
ayrı nüksetmekte artık neyin tezahürü ise.
Bir yandan zincirin
halkalarını kırma telaşı içinde çözmeye çalışıyorum attığım o gemici düğümünü
hem de çocukluğumdan miras ve baskının sonucu içinde boğulduğum. Benim derdim
bana yeter, demeye kalmadan bir sürü eklenti ve yasak ile afallayıp tam da
hidayete erecektim ki yolumu yine şaşırdım. Elimde bir navigasyon cihazı olsa
bile yeterli olmazdı o sapaktan çıkmak için. Rotayı şaşırıp başlangıca varmak
bu olsa gerek.
Desturu yok şu
duyguların bir o kadar ayarsız ve beklenti yüklü.
Harfler bile şaşırmış
yolunu. Kelimeler dans ederken kısılan o müziğin sesi. İlla ki kırılacak o
plak. Ne de olsa en sevdiğim şarkı çalmakta.
Bir kademe olsun
azaltmak adına üstelik o dik yokuş önünüzde uzayıp gitmekte iken. Basamakları
kırık ve eksik. Köşe başında sayısız gölge nöbette. Medet ummak olmasa gerek.
Karşılıksız tüm
mefhumlar.
Aksi yok görüntülerin.
Aynalar oldum olası kırık.
Cevabı yok soruların.
Soru bile yok ortada.
Basit ve bariz gündelik bir akışı hayatın elle tutmak isterken içine düşüp
boğulduğunuz.
Ne varsa zor olan
imkânsız bir seyir iki ile ikinin toplamının beş olması gibi.
Ve bir o kadar kolay
sandığım ne varsa işgal altında.
Yine de koruyup
kollayacağım ve saklayacağım en güzel anı başıma gelip gelecek. Gün bile değil
yaşanan ama bir ömür kadar uzun ve kutsal ve unutulmaz. Oysa ömür de uzun
sayılmaz ki. Bu gün varız yarınlar ise bir o kadar meçhul. Yine de bitimsiz
olan değil midir en güzel her ne kadar göz açıp kapayana kadar geçse de zaman…