Rutin bir süreç çepeçevre esir aldıktan sonra yakınsam ne çıkar. Olup olacağı buydu belli ki. Ötesi belirsiz dolu bir girdap iken varsın seyrelsin zaman.

 

Ümitvar bir tasavvur ise hiç olmadık biçimde hala varlığını sürdürmekte. Bu da akıllanmamanın bir sonucu işte.

 

Sonbaharın hüznü mü bana bulaştı benim durağanlığım mı eşlik etmekte gökyüzüne bu da ayrı bir soru işareti istemsiz ve belirsiz bir o kadar…

 

Merak katsayısı inanılmaz yüksek bir rakıma ulaştı. Konu neyin ne olduğu değil asla, sadece gelişmiş bir endişe duygusu peyder pey esareti ile nefesleri kesen. Oysa haricimde merak eden kimse de yok besbelli. Ölüp kalsam sağır sultan duyacak ama sesim oralara ulaşmayacak endişesi yüreğimi dağlamakta.

 

Zaten ben ilişiğimi kestikten sonra ölsem kalsam ne değişecek ki…

 

Depresif düşünceler bir bir raks ediyor yine olası mutsuzluğuma hala alışamamışken.

 

Aynı yerden geçiyorum belki bin kez. Aynı yüzleri görüyorum ve hep aynı, yakıcı sancıyı duyuyorum en derinden. Tam da limonata gibi hava: Ne soğuk ne de sıcak. Belli belirsiz bir ürperti vücudumu yalarken… Şifayı kaptım desem, yeridir. Nemli gözlerim nezleden olmasa da hiç bozuntuya vermiyorum. Grip oldum, deyip geçiştiriyorum. Öylesine alıştım ki artık hüzne ve buğulu gözlere yadırgamıyorum, desem yeridir.

 

Umarsız bir zihniyet olabildiğince ve alabildiğine uzak ve sessiz. Ah, o sessizlik. An geliyor volkan gibi kavuruyor içimi ve başlıyorum mızmızlanmaya. Ama söz verdim yolumdan geri dönmeyeceğime. Belki de benzemediğim için kimselere de kararım bu doğrultuda. Olamam, olmamalıyım. Yoksa olsam her şey yoluna girer mi? İşte yine telaffuz ediyorum adını oysa zikretmediğin basit bir kelime iken ismim ve asla da önem arz etmeyen. Kim bilir, belki de hiçbir zaman kayıt altına alınmamıştır her ne kadar aksini savunmuş olsan da…

 

Dik olmalıyım, biliyorum zaten hep dik tutmuşumdur başımı kendimi bildim bileli. Vakur duruşumu kaybetmedim aslında kaybolan sadece hayallerim.

 

Plan, program yapmaktan artık imtina ediyorum. Ne zaman tutturdum ki hedefi. Aslında ortada hiçbir zaman hedef diye addettiğim bir mefhum da yokmuş. Sadece soyut ve ulaşılmaz binlerce sanrı ve hayal bulutlar kadar erişilmez. Neye erişebildim ki şu ahir ömrümde. Toz kondurmadığım kim gelip de okşadı başımı? Kim seslendi ismimle endişe duygusuyla? Kim yorulduğum yere köprüler kurdu annem ve babamın haricinde. Kıymetini bilememişim zamanında ve asla da şükretmemişim demek ki. Yoksa böylesine hayıflanmazdım.

 

Gönülden dilerdim tüm imkânsızlıkları gerçeğe dönüştürmeyi. Adı üstünde imkânsız işte…

 

Sırra kadem basalı çok oldu arkamı dönüp gittiğim o günden beri. Yoksa hiç mi var olmamıştım? Kim bilir belki de bir büyü idi yaşadığım hatta efsunlanmıştım yanında sesini her duyduğumda.

 

Başı var mıydı da sonu olsun yoksa sonu baştan belli bir rivayet miydi kulaktan kulağa dolaşan.

 

Sınır ihlali olmuş bir yaşam hikâyesi bir o kadar belirsiz ve kayıt dışı.

 

Olup olan sadece hüzün ipime sardığım, eklediğim yeni üzüntüler.

 

Yanlış zamanda ve yanlış bir mekândayım. Hep yanlışlıkla geçmiş koca bir ömür. Hep ama hep yanlış insanlar yolumun kesiştiği. Ve yanlış, sakıncalı duygular hissetmemem gereken. Bir sürü mecburiyet bir o kadar. Kılıfına geçmiş sayısız yalan, çehresini gizleyen garip bir insan topluluğu. Az çok öğrenmiş olduğum kısıtlı bilgimle teşhisi konduruyorum kendime. Bir o kadar koşuşturan, metanetsiz insanlar etrafımda canhıraş telaşla bir yerlere yetişmeye çalışan. Biliyorum ki; tespitlerde bulunma hakkım yok ama bariz bir kızgınlık ve öfkeyle sayıp sövüyorum içimden. Bu sefer Yaratan’ın varlığı ile yüz yüze geliyorum ve savunmaya geçiyorum kendi dilimde: ‘’Rabbim, ne suç işledim de bana bu cezayı verdiler,’’ diye ve korkuyorum bir yandan. Korktuğum tek ve yetkili mercii zira O’nun gözünde hepimiz eşit değil miyiz ve af diliyorum. Zira kızma hakkımı elimden alıyorlar ve durduk yerde sorguluyorum kendimi bir kez daha. Bir kez daha hatta milyon kez. Haricimde kim varsa defalarca sorgulandığımı bilmek ayrıca yakıyor bağrımı. Yakan, yıkan sayısız mefhum ve tanımlama olarak adı ‘’insan’’ diye nitelenmiş.

 

Niteliklerim ve niceliklerim bir birine giriyor bir kez daha…

 

Karışık, karma karışık hatta yılgın belki de fazlasıyla tepkisel.

 

Adını koyamadığım sayısız devinim alabora olduğum.

 

Sıfatlar, betimlemeler, yargılar bir o kadar densizlik. Herkes her şeyi kendinde hak bulurken bir kez daha ve daha da yakınlaşıyorum O’na. Sevgisini benden esirgemeyen yegâne güç. Sevmekse taptığım ve himayesinde olduğum İlahi Kudret.

 

Neden, diye sorgulamayı bırakmalıyım belki de yoksa bıraktım mı… Miladım olan sayılı günlerden biri yine kendimi bulmaya çalıştığım.

 

Dönüyor dünya ve hız da kesmiyor. Başım dönüyor bitimsiz bir tempoyla. Hayra alamet değil, deme hakkım da yok ayrıca. Kim bana neyin hakkını vermiş de kendimde böyle bir hak bulabilirim.

 

Sınanmak bu olsa gerek. Oyuncağı kırılmış hatta parçalanmış bir çocuğun gözyaşları gibi çağlarken gözlerimden yine inkâr ediyorum ağladığımı. Mutluluk nidaları çınlatırken yeri göğü karışıyorum insan içine.

 

Farkındayım farkındalıklarımın ve farkındayım fark edemediklerimin. Fark edilmek iyi mi kötü mü diye garip bir tezahür yansıyor bu sefer ne varsa yansıttığıma muhalif.

 

Etrafta uçuşan serçeler nasıl da mutlu. Nasıl da basit bir hayatları var bir o kadar naif ve kırılgan. Benzeştiğim tek nokta da bu, onlarla.

 

‘’Keşke uçma yetim olsaydı ve uzaklaşsaydım bu yoğun ve anlamsız duygularla sarmalanmış dünyadan,’’ diye düşünüyorum bir yandan.

 

Gerçek yüzlerini gördüğüm hayal ötesi sanrılar can yakmaya devam ederken gerçek yüzümü saklamadığım için bir o kadar hayıflanıyorum diğer yandan. Haksız da değilim zira.

 

Muhafaza ettiğim o sessizlik ket vuruyor dilime bir o kadar yalın ayak düşlerim ile cebelleşiyorum: Ha oldu ha olacak, derken dönüp bakıyorum aynaya ve esefle kınıyorum kendimi. Yalın, pür-ü pak bir tezahürü iken tüm yansıyan suçu yine yıkıyorum kendime ve katmerli düşünceler silsilesine.

 

Duyuyorum sesini hem de uzak diyarlarda iken. Fısıltı dahi olsa duyuyorum. Renkleri boyuyorum çıplak ellerimle. Yüzüm gözüm bulanmışken gökkuşağının renklerine kararan hava korkutuyor. Yine karanlık çöktü, haznesi daraldı göğün ve yerle birleşti kara bulutlar.

 

Ölüm kadar gerçek varlığın. Ruh kadar hafif şu elimde tuttuğum yürek. Bir o kadar savunmasızım hem de hiç olmadığı kadar. Yine kızıyorum kendime, lanetler yağdırıyorum karanlığa. İşte kayboldum yine. Az çok bulmuşken gerçek olduğuna inandığım o sureti çalıyorlar benden hem de ne var ne yoksa koparıp alıyorlar kanarken.

 

Susmalıyım, susuyorum da. Hep susacağım da. Susmalıyım. Konuşma hakkımı aldılar elimden. Yaşama hakkım çoktan çalındı.

 

Gün de an da zaman da seyrelmekte. Ey, ahir zaman neylersin, söyle…

 

Mevsimler gelip geçerken meçhul son bir adım uzağımda, göz kırpıyor çapkınca. İklimler değişirken ikilemler sarıp sarmalıyor. Algılarımı zorlasam da hala duyuyorum sesini. Seçme şansım olsa bile erteliyorum hayatı tüm ömür ertelediğim gibi…

 

 

 

 

( Erteliyorum Hayatı başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 4.10.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu