Gerçek manada eşlik
etmekte gökyüzü duyumsayıp içimde kalanlara: Yüklü gökyüzü tepemde, elimde
açılmamış bir şemsiye karışmışken aceleci kalabalığa yürüyorum yürüyebildiğim
kadar. Amaçlı ya da amaçsız ne fark eder ki… Amacım aslında o kadar bariz ki.
Ah, bir Allah’ın kulu da fark edebilse…
Karanlık bir gökyüzü
bir o kadar karartının eşliğinde cebelleşen bir ruh hali. Tam anlamıyla
sonbahar üzerine düşeni harfiyen yerine getirmekte. Ben zaten ağlamaya dünden
razı iken umurumda bile değil yağan yağmurda ıslanmak. İstikamet belli
neticede. Her gün geçtiğim o güzergâh eşliğinde tanıdık simaların.
Sayısız insan akıp
gidiyor cadde boyu. Tanımadığım yüzlerce yüz ama yine de bakışları bir o kadar
tanıdık. Tanıdık yüzler zaten belli ediyor kendini.
Sıkıcı bir günün
akşamüstü. Belli kızgın şehir bu gün. Sanırım benzeştiğimiz temel nokta da bu.
Kızıp kızacağım kadar kızmışım belki de eften püften mefhumlar kızgınlık
duyduğum. Yine de engel olamıyorum.
Yollardan alıyorum
hayata duyduğum öfkenin acısını. Hızlı bir tempoda ve olabildiğince aceleci.
Gitmem gereken yere de
gidemedim içimdeki birikmişlikle. Oysa almam gereken kitaplar var.
‘’Başka sefere,’’ deyip
avutuyorum kendimi.
Bir şeyler yapmalıyım
sakinleşmek için.
‘’Neden bu insanların
yüzü bu kadar asık,’’ diye içimden geçirirken bu sefer de kendime kızıyorum
‘’suratsız,’’ diye. İşte en kötü huyum da bu değil mi. Hangi duygu esir almışsa
benliğimi aksini konduramıyorum yüzüme.
Telefonum elimde yol
boyu, karıştırıp duruyorum. Birilerini aramalıyım gel gör ki konuşmak da
istemiyor canım.
Yağmur başlayınca
seviniyorum belli belirsiz;’’ en azından gözyaşlarım belli olmaz da karışırım
yağmura eşlik ederken bana’’, deyip.
Aman ha, kimseler
görmesin. Zira sayısız kere yaşanmışlığım var ağlayan biri olarak. Her nasılsa
bana geri dönümü kat ve kat kahkaha olmakta. Kime ne diyebilirim ki…
Gülümsemeliyim aslında
bir mecburiyet değil ama istiyorum da doya doya gülmek.
Yok, yok sorun bende.
He şeyi özümsersem olacağı bu işte. Havadan nem kapan biri olarak yağmura da
yakalanınca daha bir hüzünleniyorum.
Yürüdükçe açıldım,
desem yeridir. İşte köşe başında yine o tanıdık sima. ‘’Ah, be amcam ne işin
var bu havada dışarıda?’’
Kendimden ve kendini
insan sananlardan utanmak için koca bir neden. Geçenlerde size bu amcadan
bahsetmiştim: Yine nöbette duvarın üstüne ilişmiş. Yine torbası mendil dolu.
Bir Allah’ın kulu hiç mi nezle olmaz?
Bu adam ne yer, ne içer
ya da yok mudur bir yakını onu bu esaretten kurtaracak. Onun yeri sokak değil
ki bu yaşıyla, bu çelimsizliği ile.
Geçiyorum önünden o
beni görmeden. Yaşına hürmeten dönüp bu kez iyi akşamlar dileklerimi
iletiyorum. Bir selamı ne çok şeye kadir insanın. Aydınlık yüzü az da olsa
dağıtıyor kara bulutları.
İyice şiddetlenmekte
yağmur. Yağsın da rahmet belki arınırız kirimizden pasımızdan.
Mademki kimse
gülümsemedi bu gün bulurum ben de bir çaresini. Enerjimi yeniden kazanmak
zorundayım bunu tek ilacı gülen bir çift göz.
Dönüşte kıyıyorum
parama her zamanki uğrak yerim olan o çiçekçi kadına yaklaşıyorum. En azından
laflarız oradan buradan da açılır içim.
Tatlı dillim benim.
Konu çiçek oldu mu ne çok şey var söyleyeceği. Enerjisi bana da bulaşıyor. Bir
yerine iki demet çiçek alıp vedalaşıyorum. İki demedin de adresi belli. Kaç
zamandır uğramadığım can dostumun kapısını çalıyorum. Şimdi nasıl da sevinir
elimde çiçekle beni görünce.
Yağmur yapacağını
yapmış bu arada. Çiçeklerden de ıslak bir vaziyette dalıyorum içeri.
Oh, şükür, içimde kalan
sıkıntı tamamen geçti. ‘’Seç canım teyzem demetlerden birini’’, deyip
sarılıyorum boynuna. ‘’Nasılsın,’’ dediğimde o gülen gözleri nasıl da iyi
geliyor. Ve bir kez daha utanıyorum kendimden…
Çiçekler nasıl da iyi
geldi ikimize.
‘’Bunu sayma,
tontonum,’’ deyip çıkıyorum dışarı. İkinci demet zaten biliyor adresini.
Tam içeri adım atıyorum
ki yolda mızıka çalan o küçük çocuklar geliyor aklıma. Daha beş yaşında bile
yoklar ama neşe içinde mızıka çalan o çocuklar ve daha büyük bir oğlan çocuğu darbuka
ile eşlik ederken bir o kadar neşelendirirken biz yüzü asık insanları.
İncecik bir şort
üzerinde ve çıplak ayakları taşa basan…
Karmakarışık bir duygu
seli benimki. Hangi birinin derdine derman olabilirim ki… Ne o yaşlı adama ne o
küçük çocuklara ne de tontonuma. Kendime yok iken hayrım belli belirsiz
gülümsüyorum anneme uzatırken elimdeki demedi. Neyse onun da yüzü gülüyor hem
de en az benim kadar.
Hain bulutlar, eve
girmemi mi beklediniz yağmuru boşaltıp da…
Sarılıyorum boynuna
annemin. İşte, kendimi iyi hissetmem için bir neden daha.
Hava kararacağı kadar
kararıyor benim yüreğim bir o kadar aydınlanırken.
Kısa günün karı bu olsa
gerek. Birkaç çift gülümseyen göz yağan yağmurun ardından.