Tutunmalıyım, zorundayım ama kolay değil ki. Ne kolay ki şu sefil hayatta. Nefes almak mı, yürümek mi?

 

Bırak koşmayı adımlarken takılan onca çelmeye engel olmak ne mümkün.

 

Boğucu ve kirli bir havayı teneffüs etmek de bir o kadar yorucu ve bıktırıcı.

 

Sıdkımın sıyrıldığı onca insan.

 

Tutunmalıyım, biliyorum ama bir eksik bir fazla da diyemiyorum artık.

 

Tamamlayan ve giden o yanım hani gözlerden uzak bir bir ne varsa beni ben yapan.

 

Sıkıntılarım, sızlanmalarım sanır mısın ki durduk yere.

 

Öncesi ve sonrası. Neyin ya da kimin?

 

Çok şey, çok insan ve bir o kadar alışamadığım o yalnızlık duygusu.

 

Öncesinde de yalnızdım sonrasında da. Ve devam edecek bu süreç. Kalabalığın boğan ahenksiz ritmi nasıl bir boyunduruksa tekil bir betimleme de bir o kadar tarifi imkânsız bir duygu.

 

Al işte, yine değişken mizacım nüksetti. Güçlü bir profil sergilediğim ve derken boyut değiştirmemle süre gelen o çocuk yanım. Üstelik büyümeyi ben istemedim ya da yaş almayı. Keşke sabitlenseydim son deminde çocukluğumun. En azından acı ve sıkıntı veren o yetişkenvari duyguları sökmezdi kalbim.

 

Ben yeni duyguları sökerken bu sefer de kalbim söküldü yerinden. Taşlar bir bir oynadı. Derken hikâye dallandı budaklandı ve çıkmaza erdim nihayetinde.

 

Var olmanın dayanılmaz ağırlığı tüm duyumsadıklarım.

 

Sevginin geri dönümü olmayan bir mefhum olması mecbur kılındığım.

 

Ve tüm kifayetsizliğim yetişkin olmaktan muzdarip.

 

Görüp göreceğim tek hayaldi aslında o gün buluştuğum. Oldum olası gıpta etmiştim ahenkli ve sevi dolu düş görünümlerine insanların: hiç uyanmayacağımı sandığım ve sadece kısıtlı bir zaman dilimine tekabül eden.

 

Yansımasıymış tüm hissettiklerimin ve izdüşümüymüş saklı olan tüm gerçeklerin bir bir telaffuz ettiğim.

 

Korunaklı dünyamın anahtarını tam teslim etmişken yine kilitli kaldım odalarda. Belli ki, cezalandırılıyorum tarafınca.

 

Hayır, ne bir isyan ne de bir serzeniş benimki. Sadece özlem ve hasret ulaşılmazlığın eşlik ettiği.

 

Belliydi aslında ta en baştan hem de.

 

Başı zaten bir anda nükseden sonu bir o kadar müphem.

 

Kırık bir dünya ve bir ucunda eşlik eden daha doğrusu eşlik edeceğini düşündüğüm ne varsa.

 

Mutluluk haramdır bana. İyi bilirim yarı yolda kalmanın ne olduğunu. Hayır, hayır, anladığın anlamda değil. Tüm beşeri ilişkilerimde ve tüm dünyevi fiiliyatlarımda tarih hep ama hep tekerrür etmiştir.

 

Bu yüzden hayatımın son anına kadar istiridye kabuğundaki saklı o inci gibi koruyup kollayacağım gördüğüm bu düşü. Ne isyan ederim ne de beyan ederim. Olsa olsa en derinlerde muhafaza ederim. Zira taşıdığı önem ve ihtiva ettiğin tüm değerler saklıdır bende.

 

Değer vermektir zaten en bariz yanılgım. Hayır, üstüne alınma çünkü değerlerin en üstün olanını taşıyorsun gözümde. Ben sadece bana verilmeyen değerlerden bahsediyorum senin haricinde üstelik. Zira kafalarda yerleşik o portföyler anlamsız sanrılarla dolu tamamen öngördükleri. En azından olduğum gibi kabullenilmenin mutluluğunu duyumsadım her ne kadar kısa süreli olsa da.

 

Zaman o kadar göreceli bir kavram ki. O kısıtlı zaman dilimi şu ahir ömrümün en doyumsuz süreciydi. Bu yüzden sana teşekkür ve şükran borçluyum.

 

Birileriyle konuşmak hiç bu kadar iyi gelmemişti o güne değin. Anlaşılmak hoş bir duygu her ne kadar arkası gelmemiş olsa da.

 

Hep söylerim kendime ve hep de gurur duymuşumdur bu özelliğimle:’’Evet, yetinmektir en büyük özelliğim ve sonsuza kadar saklamak anları ve hayalleri içimde bir yerlerde.’’

 

Yoksa nasıl dayanırdım bu güne değin. Gerçi kızan çok kişi tanırım:

 

-Bu kadar hayalperest olma, diyen ama huyum kurusun.

 

Nasıl çıkarırdım hayatın tadını yoksa.

 

Bu da demek değil ki; gerçekçi değilim. Nasıl oluyorsa artık: değişken mizacımın iki farklı boyutu. Ben böyle mutluyum ya da yetinmeye çalışıyorum, diyelim.

 

Keşke sen de yetinebilseydin. Çok isterdim.

 

Avutmuyorum kendimi sadece buzdağının görünmeyen kısmını yansıtmamaya çalışıyorum.

 

Her nasılsa kimseler tenezzül dahi etmedi o görünmeyen kısmı algılamaya. Görünenler bile algılanamazken kimden ne bekleyebilirim ki. Artık insan denen mefhumdan bir beklentim de kalmadı zahir.

 

Öncesi ve sonrası. Farkında olmadığım onca duygu ile olan tanışıklığım. Beni ben yapan ve farkındalık taşımadığım üstelik. Ne çok matruşka varmış oysa iç içe. Bilirdim aslında sayısız benin gizli saklı suretlerini de benim göremediğim o dipsiz benlik nasıl çıktı en derinden. Gerçi pek de önemi kalmadı sonrasında zira mimarı ben değildim bu kırık abidenin.

 

Ne ararsan kırık ve paramparça. Kırıklar tekrar binlerce parçaya bölündü. Yine de olması gerekendi vardığım karar her ne kadar kanıksanmamış olsa da. Keşke hemfikir olabilseydim. Hoş, bu güne değin kimle hemfikir oldum ki. İlla ki uyumsuzluk sergileyeceğim. Bir kez daha diyorum işte: Huyum kurusun…

 

Mecalim var ya da yok bu da pek önem arz etmiyor artık. Zira bir o kadar düşkünümdür verdiğim sözlere. Mademki sözümü verdim elimden geleni yapıyorum ve yapıyor da olacağım sessizliğimi korumak adına. Hep zararsız olmuşumdur hele ki söz konusu kıymet verdiğim biri oldu mu bir o kadar eminim. İradem beni bir kez daha sınıyor. Tam bir Gespato subayı kimliğimle mücadeleme devam edeceğim her ne kadar haricimde kimse olmasa da. Alışkınımdır anlayacağın…

 

Aslında canımı yakan onca insan da ömrüm boyunca bir şekilde yolumu kesecek zira adım kadar eminim o müphem varlıklardan. Zafiyet göstergesi olarak algılansa da samimi ve fevri duruşum asla ve asla istikametimden sapmayacağım. Beni ben yapan her ne ise üstelik. Ya da farklılık arz eden özelliklerim. Bir adım gerisinde dursam bile bu hayat sadece ve sadece bana ait ve bana dair.

 

Söylediğim her kelimenin arkasındayım her ne kadar zaman içinde bakış açım daha geniş açılım kazansa da.

 

Koruyabildiğim kadar kollayacağım sahip olduklarımı en azından net ve dürüst benliğimi onayladığına inandığım o yegâne İlahi Güç bana güç verdiği müddetçe.

 

Ne benzeme kaygısı ne eşgüdümlü bir seyir. Ne hisse senediyim ne de hamiline imzalanmış bir çek. Bir o kadar maddi anlamda kaygı ve endişe taşımayan derviş ruhum… Ah, ben!

 

Temsilen oynuyorum paye biçilen rolümü daha doğrusu yaşıyorum anımı ve duygularımı karşılığı olmasa da…

 

Ruh süzgecinden de geçirdim tüm korkularımı.

 

Düşşel yolculuğumu ifa etmek tek vazifem zira ne insanlığımdan geçerim ne de kendimden.

 

Katlanası zorluklar da cabası. Farklı olmasını çok ama çok isterdim en azından dilimin ucuna gelen pek çok şeyi söyledim.

 

Dönemeçlerde hep bocalamışımdır. Ve pes de etmişimdir çoğu zaman. Dereyi görmeden paçasını sıvayan aceleci ve panik yapım aslında heyecan katmakta hayatıma. Sakin olmayı öğrenemedim gitti.

 

Sevmekten vazgeçtiğim gündür öldüğüm gün. Nefret duygusu ile pek tanışıklığım olmadığı için pekişmekte içimde taşıdıklarım. Bu yüzden çok uzağındayım beşeri ihtiras ve hırsların.

 

Umarım bir gün gerçek hayata uyum sağlarım gerçi pek ümitvar değilim ama. Bu bile benim yaşama sevincim ve hayat iksirim tek kişilik olsa da…

 

 

 

 

( Tek Kişilik Olsa Da... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 1.09.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.