Bir kez doğdum belki de her gün yeniden doğuyorum ve karanlık çöktü mü yeni bir evre başlıyor. Hep hapsolduğum o evre, binlerce evrim geçmişten uzanıp beni yakalayan ve tutsaklığından kurtulamadığım.

 

Ne rehaveti vazgeçmelerin ne yadsınmayı bertaraf etme kaygısı ne de kabullenmekten bir adım uzak. Sayısız kabulleniş tarafımca hazmetmekle mükellef olduğum.

 

Hiçbir baltaya sap olamamak belki de sanırken kabul görmenin tam da odağında.

 

Baltayı taşa vurmak her seferinde kanat açmışken erişeceğimi sandığım ufuklara.

 

Kabul et ya da inkâr et, ey gönül… İstediğin kadar o kısıtlı mecrada yelken aç tutsak olduklarına hem de hiçbir kaygı gütmeden.

 

Devam et ya da süreci baştan işlet nereye yönelmek istiyorsan. Kolaysa hükmet ve kolaysa izin ver hükmetmelerine.

 

Tutkunun kapsama alanı nasıl da geniş ve tutuklu olduğum o dar hücre kiminin gözünü çoktan boyamış. Belki de elime alıp boyamalıyım kara gölgeleri ve belki de geride bırakmalıyım. Çok can yakacak bunun bilincinde olduğum için mücadelemi yarım bırakamıyorum. Ya o küçük çocuk yine avaz avaz bağırmaya başlarsa… Dayanamam, bir kez daha öksüz bırakamam o küçük kızı. Henüz o kadar masum ve korunaksız ki. Sığınıp sığınacağı son limanda terk edemem onu bir başına. Çok yalnız ve bir o kadar mutsuz erişilmezliğin kıskacına takılıp kalmışken.

 

Kolay mı büyüttüm onu her ne kadar inkâr etse de zekâ yaşını. Çocukça yanılgıları az mı hüsrana uğrattı onu ve kaç kez öldü. Ve yeniden doğdu üstüne başına bulaşan küllerinden.

 

Aşk dilinde nüksetti kelimeleri, sığındı sevginin o haşmetli gölgesine ve nefreti bertaraf etti bilmemek adına ve yüksünmedi de bundan.

 

Yenilgileri kabul etmek kolay olsaydı savaşlar çoktan sona ermişti ve ermişti insan yiğitliğin o şerefli mertebesine. Bir nebze de olsa mümkün olsaydı keşke kavşaklarda nihayete ermemesi düşlerin. Gel-git onca zaaf nasıl da hükmediyor kıt kanaat sevgiyi nasıl da pay ediyor yürekte: Bir sana bir bana…

 

Kılıfını hazırladım mazeretlerimin. İster gerçek belle isterse savur gitsin ve toz duman et. Tarumar olmuş bir benlikten ne varsa kalan geride çoktan hazırım pay etmeye.

 

Cebelleşemem artık, ne gücüm kaldı ne de hırsım. Dingin bir ömrün kıyısında yaşlanmak en güzeli saflığın tüm getirisiyle en az ya da en çok ne varsa heybemde bana dair biriktirdiğim bölüşmek adına.

 

Savruk bir o kadar ya da durgun sular kadar sessiz. Sanma ki sükûtum ikrardandır. Sanma ki gözyaşlarım mutluluktandır. Sanma ki vazgeçtim her ne kadar meyletsem de.

 

Çarptım kendimi sayısız terk edişlerle ve böldüm yalnızlığa ve tekrar çarptım sevginin mutlak değeriyle. Ve elimde kocaman bir yürek tam da kıyısında ve odağında hayat dediğin o çekilmez çilenin. Biraz muğlâk ama bir o kadar da tiryakisi olmuşken nasıl bu iksiri içmem. Anımı yaşanır kılan ve müphem sorularımın tek sığınağı ve o korunaklı dünyamın mihenk taşı.

 

Ne geçerim ne haykırırım. Usul usul yaşlarım derbeder ederken sadece susar ve beklerim: Tüm kifayetsizliğimle, tüm sabrımla ve tüm açılımıyla duygularımın o sessiz duraklarında. Eşlik eden olsa da olmasa da ve her ne kadar inkârı mümkün olmasa da…

 

( Umut Mu Dedin başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 26.07.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.