Seksenli yıllar…
İhtişamıyla, tüm saflığıyla ve taptaze düşlerin henüz yeşermeye başladığı
vazgeçilmezim.
Yaşadığımız çağın soğuk
ve kasvetli duvarlarından mı kaynaklanmakta geçmişe duyulan özlem yoksa
sahteciliğin tavan yapmasından mı? Bir gerçek daha var ki; ne varsa
düşlediğimiz parmağımızın bir tık ucunda. Hele ki; internet dünyası dediğimiz
sanal yaşam, toplu mesajlarla yapılan kutlamamalr ve o gizemli dünyanın
görünmeyen, gizemli milyarlarca kahramanı. Evet, ben de onlardan biriyim. Ve
her ne kadar yadsısam da sanal kimliği ve kimliğimi işte, düştüm ben de en
sonunda bu dipsiz kuyuya. Ve çoktan sorgulamayı da bıraktım her ne kadar
ensemde hissetsem de gizem dolu bakışları. Topu topu iki yıldır yüzmekteyim bu
sanal akvaryumda. Kimine göre okyanus kimine göre bir kavanoz. Bozuk para
biriktirir gibi hayaller ve sevgiler sığdırıyoruz bu boş kavanoza. Peki, doluyor
mu, ne dersiniz? Gerçi ben pek çözemedim. Ama ne yalan söyleyeyim halen bir
servet sahibi olma hayali çoktan çöreklendi içime. Hayır, hayır sandığınız gibi
maddi bir birikim değil hayalini kurduğum. Zaten ne zaman zengin olmayı
becerebildim ki ya da becereceğim ki… Yok, yok iflah olmam ben. Ama mutluyum
her halükarda her ne kadar ara sıra görüntü kaysa da.
Ufacık bir tebessüm,
bir selam almışsam ötesi yok benim için. Sanal dünyadan bahsederken geldiğim
noktaya bakar mısınız… Affola, fakat her halükarda nörotik bağlantı kurmasam
olmaz konudan konuya geçerken. Akabinde sorar yakınımdakiler:’’Nereden nereye
geldin?’’
Huyum kurusun, hep
sevmişimdir kanguruları. Lakin onlar gibi zıp zıp zıplamadım mı bir ömür boyu
ve bir yürek dolusu. Tek farkla ama: Onlar ceplerinde minik yavrularını
taşırken ben ne varsa biriktirdiğim ve düşlediğim tıkmaktayım torbama. Bu
arada, bir konuda anlaşalım. Asla yalan koymadım torbama bu güne değin. Hüznümü
de koydum sevincimi de. Yeri geldi mi şen kahkahalarımı ve yeri geldi mi
gözyaşlarımı. Duyuyorsunuz değil mi, o küçük ve mızmız kız çocuğunun sesini?
Kendime bile yalan
söylemezken nasıl olabilir bir yalan torbam. Varım yoğum, haylaz düşlerim ve aç
gözlü yüreğim. Anlamadığım bir nokta var ki; neden gözlerim değil de yüreğim doymak
bilmez. Ama her anlamda ve her duygu babında. Ne gelirse aklınıza katın
malzemeyi. Ve yoğurun o ufacık yüreğinizi. Bakın nasıl da kabarmakta hamur.
Evet, yüreği kocaman yapan sevginin ta kendisi. Tıpkı kabartma tozu kıvamında.
Ne kadar bol koyarsanız o kadar enginlere açılıyor yürek. Aklınız varsa bol
tutun malzemeyi. Ve geldik duygu katmanlarına. İlla ki pozitif mahiyette olsun,
lütfen. Yermeyin de sızlanmayın da hele ki; kin, öfke varsa çıkarın hamurun
içinden. İyice çırpın ve koyun güneşin tam da altına. Öyle ki, nasiplensin
ışıktan ve aydınlıktan. Gece ya da gündüz aynı etkiyi göstermeye devam
edecektir, emin olabilirsiniz.
Seksenler, sanal ortam
ve erişilmez nokta: Sevgi…
Bakın yine çıktı
karşımıza bu eşsiz mefhum. Nasıl çıkmasın ki. Değil bir gün bir an bile
uzağında durmak mümkün mü? Kim kimi ya da neyi sevmek istiyorsa sevsin
sevebildiği kadar ama yeter ki bu dürtüyü çıkarmasın hayatından. Zira azar azar
kaybetmekteyiz özündeki anlam bütünlüğünü. Oysa ne çok duyguyla paralel
seyretmekte. Ve bir o kadar da uzağında tüm menfi duyguların.
Tıkalı bir lavabo nasıl
içinde onca atık muhteva ediyorsa tıkalı bir yürek de eninde sonunda
yitirecektir mahiyetini. Mümkün mertebe yalıtılmalı ve arıtılmalı ne varsa
sevgiye ket vuran. Kim ne derse desin nostalji aşkını doğuran en önemli etmen
sevgiye olan açlığımız ve susuzluğumuz. Ve geçmişin ve masumiyetin özlemiyle
yanıp tutuşan benliklerimiz.
Ve işte bu yüzden
kesişmekte yollarımız özellikle de sanal âlemde. Ama yine de temkinli olmakta
fayda var. Çoğumuz aç gözlüyüz ama en az ihtiraslarımız, isteklerimiz kadar
ruhumuz da öylesine aç ki sevgiye…
Hayır, hayır sahte
hiçbir duygudan dem vurmuyorum. İsteyen istediği kadar sahte gülücükler ve
sahte mutluluklar saçsın etrafına. Bir bakın bakalım çevrenizdekilere,
gözlerinin içi gülüyor mu şen kahkahalarının eşliğinde. O gözlerde ne
sahtecilik olmalı ne önyargı ne kin ne de nefret.
İşte tek formülümüz
özellikle içinde bulunduğumuz asrın. Herkes buna vakıf olabilseydi ne kendimize
ne de çevremize yabancılaşırdık.
İçten bir gülümsemenin
yerini ne tutabilir ki? Bunu başardığımızda ne geçmişi anacağız ne de
hayıflanacağız. Eğer ki son sürat devam ettirirsek bu zafiyetimizi korkarım ki
anımızı, günümüzü bile özler olacağız.
Haydi, kocaman bir
tebessüm yerleştirin yüzünüze ve aynı anda ışıldasın gözleriniz. İnanın ki hiç
mi hiç zor değil…