BEN DÜN ÖLDÜM SEN BU GÜN DOĞDUN

Bu günlerde hep iç geçiriyorum. Kalan, his dünyasında koskocaman bir boşluk. Her şey misafir, herşey ikramlık gibi. gözlerimde sönmeye yüz tutmuş fener gibi fersiz artık ışıklar. Renkleri sakladın mı ne? Neden her şey karaya bu denli meraklı? İncelik değil derdim. Kalın kalın yutkunuşlardan gına geldi inan. Oysa ne sözüm büyüktü ne de lokmam. Kırgın mısralara göğüs germek kolay olmadı. Sebepsiz sancıları sırtlamak, en ağır gelendi.  Gecenin kirpik uçlarında titrerken uykularım, düşlerim iki dudak arasından çıkacak söze bağlıydı. Ne kadar acı değil mi?

Bu gün nedense çok farklı. Uzak yerlerden gelecek ses değil beklediğim. Ulakların emekli olduğu devirde, bunu beklemek bile deli işi zaten... Ağlamalı mıyım şimdi? Ya da ne bileyim küsmeli mi? Aslında, aslına zıt düşenlerin cezbinden çekip almalıyım kendimi. Kaç zamandır ertelediklerimi, bu mübarek gece de dilesem de, alışkanlıklar bir kez daha ortaya koymayacak mı kendini? Yine ekin yolar gibi, saçlarımı yoldurmayacak mı keşkeler ve pişmanlıklar? Ben dün ölmüştüm. Sense bu gün doğdun. Bu yüzden bile kendime hıncım birikmeye meyletmiş, çok mu? Hiç sevmediğimdir yüzsüzlük ve despotluk. Dominantlık ise hiç bana göre değildi. Şimdilerde yaptığım: sadece itidal...

Ağladığımı çırpındığımı ve çıldırdığımı sanma sakın. Zira, sus devrine gireli epey bir zaman oldu. Meğer sol gözüme koymuşum son noktayı. sus payı görmemezlikler durağı gibi, görüntüler kısır döngüye girecek belki. Hatta, renkler alıp başını gidecek. Mutlu musun şimdi? Amasız, acabasız ve galibasız bir yola girmiş de yüreğim, haberim yokmuş meğer. Kuşluk vakti yana düşerken kollarım, bedenime düşen kor ateşler değilmiş, içimi cayır cayır yakan. Aldanışımmış... Akladıklarımın döşümde çoğalan iniltisiymiş, kulağımı sağır eden sesler. Bocaladığım anlar da bile gözlerimmiş meğer, ovalaya ovalaya canını yaktığım. Sol vuruluşlar yaşamışım ve ben sıcağı sıcağına farkına varmamışım. Düzgünlük ilkesi uğruna, yine kendimi bozdurup harcamışım. Ruh keseme verdiğim zarar ziyan paçalarıma dolaştıkça, tökezleme nedenimin farkına varamamışım. 

Şimdilerde, iki elim sol yanımda. Biri sol döşümde, biri sol gözümde. İki yokluk, ne hissettiriyor, onu keşfetmeye çalışıyorum.  Acı mı? Sancı mı? Eksiklik mi? hüzün veya hazan mı? Tombala oynar gibiyim değil mi? Ne geleceğini bilmek kaderin işi. Üzgün müyüm? Onun bile farkında değilim inan.  Yosun tutmuş usumun, kıyı köşelerine fikrimin erme şansı da kalmadı artık. Avuçlarımda üşüyen bir ben de yok. Kollarım kuzey de kalmış ağaç gibi hissiz. Yorgunluk belirtisi sanma sakın. Ya da kırgınlık. Sadece bedenimde şahlanan visal arzusu, sırtüstü devrildi biliyor musun? Hicrana sortiler yapan yüreğim, havanın açık ya da kapalı oluşuna aldırmaz oldu. Hissizleşmek değildi bu belki de, yıllardır inatla direnişimin kadere kazandırdığı zaferdir. Yenildim... Evet yenildim... Hatta pes ettim....

Ben dün öldüm ve sen bu gün doğdun.

Bu yüzden:

İnceldiğim yerden kırılmıyorum artık...

HÜZÜN ŞAİRİ: N Y

CÜMLETEN KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN.



( Ben Dün Öldüm Sen Bu Gün Doğdun başlıklı yazı Hüzün Şairi tarafından 1.05.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.