BEN SENİ EN ÇOK YOKLUĞUN DA SEVDİM

Ben seni en çok yokluğun da sevdim.

Olur olmazlarla incitilip, kırılmadığım ve sadece hasretinle ağladığım günlerde yani... Hayallerim hala benimken ve bize dairken. Şiirlere koşarken, tıkandığım yerde su gibi içime akan sesine icabet edip, usul usul sen olmaya attığım adımlarda soluksuz kalacağımi bile bile yani. Beklentilerden çok beklemek güzeldi. Bilmek, inanmak ve güvenmek yeterliydi.  Kötüyü düşünmeden, içimde arınarak artmak her şeye değerdi. Azalan sadece endişelerdi. Birikmek ve berekete mazhar olmak umudu ile aşkın sağdıcı olmaya meyletmek mükemmeldi.

Ben seni en çok yokluğun da sevdim.

Bitimsiz bir başlangıç gibiydin. Ansızın bastıran yağmurdun belki de. Sende ıslanmak istediğim için Eylül'ü bu kadar kıskanmıştım. Sarının aşinalığı papatyalarındandı. Fal kısmı ile haşır neşir olmasam da baharın müjdecisi olman her şeye değerdi. Mevsimlerin düzenbazlığı imgelerken sevişgen duyguları, saçak altı soluklanmalar avucuma konan serçe gibi titretirdi içimi. Bir beyaz karanfil edasıyla salınırdı yüreğim. Demir atılan yer, çay karası bir denizdi sanki. Evvelin de ahirin de zuhur eden bir aşka rota çizercesine, kaptanlığa soyunmuştum sanki.

Ben seni en çok yokluğun da sevdim.

Hasretin, eziyetinden daha makbul geliyor artık. Ufka dalan gözlerine açlık çekse de gözlerim, aşk orucunda sayıyordum kendimi. Sabırsızdım iftar adına. Sabırsızdım sahur adına. Demlendiğim, bayram bildiğim  yer, gözyaşım şimdi. Tavşan kanı hisleri yudum yudum içiyorum. Bir sigaralık molalar yaktırıyor, sana dairleri. Yıktığım tabularımın altından kalkma savaşındayım. Yüzüm gözüm toz toprak içinde. Yuttuğum onca toz, şimdilerde, ciğerlerime kök söktürüyor. Öksüren hem yüreğim hem de ciğerim. Şifayı kapmışım anlayacağın. Nane-limon kabuğu, üstüne hatmi çiçeği kaynatıyor aklım ama, içmek içimden gelmiyor. Çünkü: önce seni kusmalıyım. Atmalıyım atabildiklerimi.

Ben seni en çok yokluğun da sevdim.

Üçgen günleri şikayet ediyorum, kare haftalara. Dikdörtgen aylara hiç lafım yok. Küp yıllar zaten leyli. Kare kök almalar yetmezken aklıma, çarpıp böldüğüm fikirlerden çıkarıyorum ibresi kırık sözlerini. Aşık atıyorum çapımla. Eni boyu bir duygulardan sıyırıp düşüncelerimi, çalakaşık dalıyorum belirsizlik aşına. Arsasız kaçak yapılar kurduğum şiir ise, denetime takılıyor artık. Öfkenin iş makinaları ile kinin zabıtaları kapı nöbetinde. Çeyrek kalalardan ramak kalalara dönüyor şaşkınlığım. Getirdiğin yol-su-elektrik başımın püsküllü belası oldu çıktı. Döşediğin fiber altyapıya sahip iletişim ağı, manuele döndü yine. İkametime şerh koyan bir muhtar edasındaki hıçkırıklarım, başvurumu reddediyor hep. Mülteci miyim, muhacir mi, ilticacı mı anlamaya çalışıyorum.

Ben seni en çok yokluğun da sevdim.

Kırk yıl da bir, kırk bir kere maşallah takmaktı yaşadıklarım. Bulmadan kaybedilene dairdi varlığın. El yordamı ile aramak, göz ucuyla bakmaktı sanki aşka. Canım yanıyordu. Burnumdan eksik olmayan yanık kokusu, ruhuma sinmişti bir kere. Ak alnıma inat yaparcasına, kömür karasıydı ellerim. Kalem bile yara bere içindeydi. Yazmaya çabaladıkça, ucu su topluyordu. Şiir kan-revandı. Her seferin de çarptığım duvarların, muştalı yumruklarını esirgemiyordu dizelerden. Kıvılcım sıçramaları, uykularımı bölen kabusa dönmüştü. Belime uzanan saçlarım, tenime dokundukça, yılan hissi uyandırıyor, elimi her uzatışım tıslatıyor ve zehirini zerk ediyorken, sanki başını koparmak istercesine kestirme arzusuna yeniliyordum. Sırf sana inat, sırf sana dairleri eskitmek, sırf dediğin gibi '' Bomboş.'' kalmak için.

Ben seni en çok yokluğun da sevdim.

Böylesi çok daha güzelmiş meğer. Kıskanılası, imrenilesi imiş hem de... Şimdi ister ağla, ister pişman ol, ister onarmaya çalış bir şeyleri, ister gazan mübarek olsun ama: biliyor musun, seni yokluğun da sevmek sahi sevmelerden daha üstün, daha vasıflı, daha düzeyli, daha yalansız, daha manidar, daha anlayışlı, daha samimi, daha az kırıcı, daha lütufkâr   ve muhteşemmiş.

Seni en çok yokluğunda sevmek, yüreğimle GÜVEN tazelemekmiş meğer...

HÜZÜN ŞAİRİ: N Y 


( Ben Seni En Çok Yokluğun Da Sevdim başlıklı yazı Hüzün Şairi tarafından 17.06.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.