MİLLİ SAVAŞIN MANEVİ KAHRAMANI

 

      İstiklâl Savaşı’nın elemli ve buhranlı günleriydi. İzmir gitmiş, Bursa düşmüş. Afyon kaybedilmişti. Düşman orduları cennet vatanımızın her yerine sokulmuş. Türk milleti tarihinin en karanlık günlerini yaşamaktaydı.

      İçinden şehit çıkmayan ev kalmamıştı. İnsanların cephelerde bulunmak yerine sevdikleriyle birlikte olma isteği önlenemez bir hale gelmişti. İstilacı güçlere karşı direnmek için maddi manevi tüm dayanakların tükendiği bir ortam oluşmuştu.

      Ömrünü, vatanının ve milletinin bekası için harcamış olan Âkif, halkı İstiklâl mücadelesi hakkında bilinçlendirmek için yurdun dört bir yanında vaazlar vermeye başladı. 20 Şubat 1920’de Balıkesir’e gelerek Zağnos Paşa Camii’nde “Ey Balıkesirliler! Güzel yurdunuzu çiğnetmeyiniz. Müdafaanız meşrudur. Sebat ediniz, yürüyünüz… Allah’ın ipine sımsıkı sarılınız.” şeklinde yaptığı etkili konuşma memlekette büyük tesir uyandırmıştır.

      Söz abidesi Mehmed Âkif Ankara’ya da gidip kentleri tek tek dolaşarak vaazlar verir. Kuvây-ı Milliye’nin bir ittihatçı hareketi olmadığını anlatır. Eğer vatanı kaybedersek gidecek yerimiz olmadığını söyler. Bu savaşın dine ve halifeye hıyanet için yapılmadığını anlatır.

      Mehmed Âkif’in Müslüman Anadolu halkı üzerinde büyük etkisi vardır. Onun gerçek bir dindar, katıksız bir vatansever ve halis bir mücahit olduğunu bilen halk ona tam bir güven duymaktaydı. Haliyle konuşmalarından son derece etkilenmekteydiler.

      Onun sesini işitenler arasında milli savaşa inanmayanlar inandılar, karşı gelmek isteyenler uyandılar ve milli savaşı köreltmek isteyenler bu savaşa dâhil oldular. Bu yüzden ona Milli Savaş’ın Manevi Kahramanı da denilmekteydi.

      Âkif, yurtta bu tür faaliyetlerde bulunurken Genel Kurmay Başkanı İsmet İNÖNÜ cephedeki askerlerimizi coşturacak onların morallerini yükseltecek ulusal bir marşın hazırlanması düşüncesini ortaya attı. Meclis de para ödüllü bir şiir yarışması düzenledi. Yarışmaya 724 şiir katılmıştı. Komisyon incelemeleri sonucunda hiçbirinin istenen heyecanı yaratmadığı kanısına vardı. Bunun üzerine Maarif Vekil Hamdullah Suphi TANRIÖVER; o sırada Burdur milletvekili olan Mehmed Âkif’den bir şiir yazmasını ister. Para ödülü konduğu için Âkif bu teklifi geri çevirir. Zorluklarla ikna edilir sonunda. Kendisine kazandığı takdirde “ödülün hayır cemiyetlerine verileceği” sözü verilmiştir. Bu söz üzerine yazmaya başlar.

      Ona göre bu öyle bir şiir olmalıdır ki; Mehmetçik onda tüm benliğini ve bağımsızlık aşkını bulmalı, vatanın uğruna hançer gibi saplanan düşmanla savaşırken kutsal bir ayet gibi dudaklarından eksik etmemelidir.

      Mehmed Âkif, bir yandan Milli Mücadele için gerek yurt içinde gerekse yurt dışında yardım faaliyetlerinde bulunuyor, bir yandan da Taceddin Dergâhı’nda şiirini yazarken düşman Ankara’ya çok yaklaşmış, top sesleri Ankara sokaklarında duyulur hale gelmişti. Mehmetçik perişandı. Üzerinde yeterli teçhizat, savaşmasına yetecek malzeme, açlıktan midelerini susturacak yiyecek yoktu. Ülke çok zor şartlar altındaydı.

      Nihayet Mehmed Âkif şiirini kırk sekiz saat gibi çok kısa bir zaman dilimi içinde yazmıştı. Mecliste değerlendirmeye tâbi tutulduktan sonra çok beğenildiği için Hamdullah Suphi tarafından sesi kısılıncaya kadar defalarca okunan İstiklâl Marşı, 12 Mart 1921’de milli marşımız olarak kayıtlara geçmiştir.

   Şiirinde Türk milletine “korkma” diye seslenerek başlayan Âkif , bağımsızlık güneşinin daha ufukların arkasında bulunduğu o karanlık, o korkunç günlerimizde bile kurtuluşumuza karşı duyduğu o imanlı inancını şu sözleriyle İstiklâl Marşı’mızda haykırmıştır:

      “Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,

       Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.”

      Mısralarında bağımsızlığın Türk milletinin hakkı olduğunu dile getiren Âkif, cennet vatanımızın ne pahasına olursa olsun düşmana terk edilemeyeceğini anlattığı İstiklâl Marşı ile tarih boyunca bağımsızlığa verdiğimiz önemi adeta bütün dünyaya ilan etmiştir.

      Âkif, ülkede olup biteni, halkın durumunu ve ruhani vaziyetini şiire satır satır işlediği için; samimiyetini dile şöyle getirmiştir:

     “Hayal ile yoktur alış verişim, her ne demişsem görüp de söylemişim”

      Şair, cephede varını yoğunu ortaya koyan kahraman askerlerimizi de her sözünde her yazısında yüceltmiştir. Çanakkale Şehitlerine adlı şiirindeki mısraları çok manidardır:

      “Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın?

       Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın”

      Asım’ın nesli diyordu sürekli Âkif. Küfre, zulme karşı dimdik duracaklarından emindi. Ülkesini işgal etmek isteyenlere karşı aklıyla ve gücüyle mücadele edeceklerine inanıyordu. Nitekim milli mücadeleyi de bu şekilde kazandık. Bunu gören Âkif:

       “Asım’ın nesli diyordum nesilmiş gerçek,

       İşte çiğnetmedi namusunu çiğnetmeyecek.”

 mısralarıyla haykırdı bütün dünyaya…

      Mehmed Âkif, ömrünü ülkesine, milletine ve İslâm’a hizmetle geçirmişti. Vatanını, uğruna canını ve sevdiklerini feda edecek kadar çok seviyordu. Milli mücadele de gösterdiği fedakârlıklar bunun en basit göstergesidir. Kahramanlık destanımız İSTİKLÂL MARŞI’nda bunu şu dizelerle vurgulamıştır:

      “Cânı, cânânı bütün varımı alsın da Hûda,

     Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.”

      Bu derin aşka rağmen hayatının son on yılını gurbette yaşamaya mecbur kalmıştı. Son nefeslerini verirken sorulan bir soruya: “O şiir bir daha yazılamaz. Onu ben de yazamam. Onu yazmak için o günleri görmek, o günleri yaşamak lazım. Allah bir daha bu millete İstiklâl Marşı yazdırmasın.” cevabını vermiştir. İstiklâl Marşı’nı “Onu milletim yazdı” diyerek SAFAHAT adlı kitabına almadığı da büyük bir hakikattir.

      O, zulmü hiç alkışlamadı, zalimi asla sevmedi. Soysuzun ardından asla zağarlık yapmadı. Haksızlığa her zaman göğüs gerdi. Doğduğundan beri âşıktı istiklâle. Yumuşak başlı idi. Fakat zalimin karşısında hiçbir zaman eğilmedi. Kanayan bir yara gördüğü zaman yanardı ta ciğeri. Çiğnerdi, çiğnenirdi ama hakkı tutar kaldırırdı. Zalimin düşmanı, mazlumun dostuydu her zaman…        

 

 

S O N

( Milli Savaşın Manevi Kahramanı başlıklı yazı Bilal DÖNMEZ tarafından 25.02.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.