Küçükken pazıl
oynamaktan keyif almayan çocuk var mıdır; bariz bir örnektim işin açıkçası.
Hele kitaplarla olan dostluğumun henüz başlamadığı yıllardaki ilk ve en sadık
arkadaşlarımdan biriydi.
Analitik düşünce
yapısını geliştiren eşsiz bir oyuncaktır da aynı zamanda. Oyuncaktan ziyade
belki de bir pusula hayatın ilk basamaklarını çıkarken sizi yönlendiren.
Kolayca bulurdum
dağınık parçaları ve büyük bir heyecanla da finalde çıkacak o eşsiz ve esrarengiz
resmi beklerdim; her seferinde aynı resmin çıkacağını bilsem de hep aynı
heyecanı duyardım ilk kez görecekmişçesine. Çünkü mimarıydım ortaya çıkacak
yapıtın. Hiç ama hiç kimse hükmetmiyordu bana üstelik. Ne zaman mefhumu vardı
ne de duyumsadığım ekstra bir baskı. Mecbur değildim, istiyordum. Acelem yoktu
da üstelik çünkü vaktim vardı. Ve kimse ile bir rekabet halinde de değildim. İşin
aslı, oldum olası nefret ettiğim üç olgu: Baskı, rekabet ve zaman mefhumu…
İşte bu sebepten dolayı
hep farklı yollara saptım ömrüm boyunca ve yazmayı sevmemin temelinde yatan üç
ana öğe. Belki de bu yüzden kopamıyorum o yazma dürtüsünden. Hissettiğim her hangi
bir baskının olmaması, içimden geldiği zaman içimden geldiğince yazmam ve sadece
duyumsayıp, karalamak: İyi ya da kötü. Ve özgürce; kimseye bağlı ya da bağımlı
olmadan.
Ve o hoş olmayan
rekabet duygusunun yarattığı ezici baskının etrafımda olmaması. Sonuçta yazan,
üreten nice insan; tanısam da tanımasam da. Tek duyumsadığım birbirinden
bağımsız ve anlamlı bir gaye için ortak bir platformda yer alan sayısız insan…
Ömrüm boyunca bir
idolüm olmadı. Gerçi son zamanlarda önemsediğim isimler var ama en azından
onlara benzemek gibi bir amacım yok. Yarışım hep kendimle oldu bu güne değin: Ne
paye almak ne de hırsın egemenliği mevcut bu öngörümde. Zira bana düşen; mümkün
mertebe yol almak bilginin ışığında ve bilgiye duyduğum özlemi gidermek adına.
Bu durum dün de
böyleydi keza duyumsadığım yine aynı şey an itibariyle. Umarım yarın da aynı
ümitle devam ederim yoluma. Zira herkesin mücadelesi kendisiyle olmalı: İyiye,
güzele ulaşmak adına, sevgi adına, başarı adına ve sonuç itibariyle top yekûn
mutlu olmak adına. Her açıdan ve her zaman üstelik. Belki de bu yüzden hep iyi
bir öğrenci olmuşumdur.
Öğrenmeye aç bir insan
profili belki de benim ki, her ne kadar pek kabul görmese de çoğu insan ve çoğu
kesim tarafından. Hele ki iş hayatı mı? Zira çok tepki almışımdır,
yetiştirilmesi gereken işleri halletmeye çalışırken bitmek bilmez öğrenme
isteğimle. Aynı anda hem iyi bir eleman ve iyi bir öğrenci olmak hep
zorlamıştır beni. Ama yine de mesul olduğum her neyse alnımın akıyla
çıkmışımdır işin içinden. Sanırım mükemmeliyetçi bir zihniyet oldu hep beni
motive eden. Ama yine de hedef tahtası olmak idi payıma düşen.
Kurallar insanların
uyması için konulmuş mecburiyetler kısaca: Doğru ya da yanlış ama uyulması ve
itaat edilmesi hep bir zorunluluk. İnsanın kuralcı bir yapısının olmasının yanı
sıra bir de ekstra yük bindi mi sırtınıza, boğulmamanız tamamen bir mucize.
Doğal olarak da isyan bayrağı dalgalanıyor eninde sonunda.
Nihai olarak pazılı
tamamlamak zorunda bırakıldım, aslında çoğumuz gibi.
Zorunluluklar ve
isteklerimiz… Kurallar ve özgürlük, ruhumuz, diğer yandan özgür ve hür irademiz.
Zaman mı? İşte asla
önem arz etmemesi gereken bir diğer mefhum: Ne çabuk ne de geç…
İsteyerek ve
duyumsayarak yapılan her işin mutluluk getireceği inancındayım diğer yandan.
Sonuçta kırmadan, severek, isteyerek yaptığınız her ne ise bir şekilde geri
dönecektir size: Pek çok bağlamda ama. Mutluluk, başarı, maddi getiri ve en
önemlisi manevi doyum. Kimseye hesap vermeden üstelik ve pek çok müspet
duygunun eşliğinde.
Aslında eskiden ne
kadar kolay ve ne kadar farklı imiş her şey.
Parçaları birleştir ve
sadece seyret; olması gerekeni değil, neyin ortaya çıkmasını istiyorsan ve
neyin süre gelmesini istiyorsan hayatında…
Kurallar, öğretiler,
kanıksadıklarımız ve kanıksamak zorunda bırakıldığımız her ne ise…
Kocaman bir pazıl var
şu an karşımda. Ve tüm parçalar elimin altında ve bana ait sadece. Çıkacak
resmin ya da tablonun ne olduğunu öylesine merak ediyorum ki…
Keyifle, büyük bir
istekle, içimden geldiğince yerleştiriyorum parçaları. Üstelik kimseden de emir
almamaktayım. Ve kronometre de tamamen devre dışı…
Ya çevremdekiler…
Herkesin kendine göre bir gayesi ve arzusu var. İnançlar, istekler ve
sahiplendikleri…
Zaman zaman canı da
yanabilmekte insanın, o kadar olağan ki. Ve bana düşen, derin bir nefes alıp,
kaldığım yerden devam etmek. Hele ki bu kadar uzun soluklu olması da benim için
adeta bir mucize. Zira okul sonrası, en fazla bir yıl dayanmışımdır yürüdüğüm
yolların her birine.
İşte bu yüzden iş
hayatımda az daldan dala konmamışımdır. Ve kimseleri de inandıramamışımdır kaç
iş değiştirdiğime ilişkin. Muhteviyatları ise hep zorlayıcı olmuştur benim
açımdan. Farklı sektörler, sayısız sınav ve mülakat. Ve elde var sıfır…
Ne yüksünüyorum ne
pişmanım ne de üzgün…
Zira bunlar da
yerleştirmekle yükümlü olduğum parçalardı; gerçi biraz zor ve yorucu oldu ama
en azından elimdekilerin kıymetini anlamak adına yardımcı oldu tüm bu
çırpınışlarım.
İflah olmaz bir
hayalperestim ve seviyorum bu tabiri. Zira insanı canlı ve dinamik tutan hoş
bir esinti taşıdığına inanıyorum. Ve hayat güzel bir pencereden güzel bir bakış
açısıyla oldukça hoş gözükmekte.
Gerçi pembe düşler ara
ara evrim geçirebilmekte. Bunun getirisi ise, yaşama sevincimin katlanması.
Gerçekçi bakış açım ise
hep olması gerektiği yerde. Aslında paralel seyretmekte düşlerin eşliğinde.
Zaman büyük bir hızla
geçiyor, farkındayım. Ama öbür yandan da parçalar bir araya geldikçe resim
iyice belirgin hale gelmekte.
Umarım ve gönülden dilerim
ki; bütünü itibariyle herkes kendi pazılını istediği biçimde tamamlayıp, mutlu
sona ulaşsın. Zira herkesin hayattan almakla yükümlü olduğu çok şey var, çok
şey hem de…