Doktor bey ne gerekiyorsa yapın, her şeyimizi satarız, yeter ki oğlumu kurtarın!

Teyzeciğim çok geç, bunu daha önce düşünmeliydiniz! Hangi çağda yaşıyoruz, oğlun kangren olmuş ve hastalık bütün vücuda yayılmış, erken getirmiş olsaydınız, kurtarabilirdik, ama artık çok geç! Karı koca, şok olmuş bir şekilde hastane koridorunda yere çöküp boş boş baktılar…

İnsan hayatı bu kadar mı ucuz ve değersiz, Cengiz anasının ilk göz ağrısıydı, gururuydu.

O öyle bir anaydı ki, oğlu için canını bile verirdi ve ne yazık ki, cehaletin kurbanı olmuştu Emine teyze...

On gün sonra, Cengiz’in bütün acılarını toprak dindirdi. Emine teyze oğlunun cansız bedenine sarılıp: “O, benim gururumdu, o beni gerçek ana yapmıştı, onun sayesinde baş köşelerde oturdum. “

        Musa efendi yerden taşları aldı başına vurarak Allaha'a isyan ederek: “Ben vardım… Anası vardı... İllada evlat acısını göstermek istiyordun sa, Fatma vardı… Perihan vardı… Zeynep vardı… Neden kızlardan birini almadın !!!!”

Ruşen’in tüm hayalleri yıkılmış, genç yaşta kocasını kaybetmişti. Daha yeni yeni aşkları filizleniyordu. Kimse inanmıyordu Cengiz in ölümünden sonra Emine teyze yaşasın. Ama hayata küskün ve isyankâr bir şekilde yaşamaya devam etti…

Cengiz’in ölümünün bir yılı olmuştu. Musa efendi Ruşen’in üçüncü kızını hiç benimsemedi. Ona göre bu mahzun bebek uğursuzdu. Bu olanlar ve ayırımcılık Ruşen’e ve Emine teyzeye acı veriyordu…

Ali üniversiteyi bitirmiş, ilkokul öğretmeni olmuştu. Tayini çıkmadan önce, babasına ve Bekir’e bağda yardım etmek için köye geldi.

Musa Efendi, Ali ve Bekir dinlenmek için incir ağacının gölgesine geçip oturdular ve hoş olmayan şeyler aklından geçti Musa Efendi’nin:

Bekir oğlum sen biraz daha çalış, Ali’yle konuşacağım var.

Ben de bu arada tiyeklerin dibini temizleyim.

Nasıl konuşacağımı bilemiyorum, gerçi konuşacağım şeyler bana çok acı veriyor ama elden bir şey gelmiyor. Hayat devam ediyor. Okulu bitirdin, şimdi artık sıra evlilikte... Evet, üstü kapaklı konuşuyorum ama umarım beni anlıyorsun...

Sorun ne baba?

Sorun Ruşen.

Ne olmuş ki Ruşen’e?

Biliyorsun o daha yirmi iki yaşında ve üç çocukla dul kaldı. Malum, benle anan bu bitkin halimizle ne kadar yaşayacağımızı bilemeyiz! Benim düşündüğüm tek şey Ruşen ve üç çocuk.

Biz onları atacak değiliz ki, onlar ağabeyimin yadigârı. Benle Bekir ölünceye dek sahip oluruz onlara, sen bunu düşünme baba.

Benim söylemek istediğim bu değil Ali.

Peki, nedir baba, neden üzgünsün?

Ali kısa keselim, Ruşen’i nikâhına almanı istiyorum ve bana soru sorma, gücüm yok artık!

Nasıl… Sen ne dediğinin farkında mısın? Nasıl, bana böyle bir ahlaksızlığı yakıştırırsın?

Ali oğlum başka çaremiz yok, yüzyıllardır bu bir geleneğimizdir! Biz böyle gördük ve büyüdük. Senin de bu örf ve âdetimizi bilmen lazım. Seni okuttuk örf ve âdetimizi unutman için mi?

Keşke okumasaydım, belki bu dediklerini kabul ederdim!

Yani okumak mı sana engel oluyor, öğretmen oldun da başın göğe mi erdi?

Baba benim başım göğe ermedi, ben senden daha iyi düşündüğüm için senin dediklerini yapmak istemiyorum!


Ali kızgın ve öfkeli bir şekilde evin yolunu tutu. Bekir, bu tatsız konuşmayı duymamıştı ama düşündükleri aklına gelmişti. Yine de sormak istedi:

Baba sen ağabeyimle ne konuştun?

Hiç oğlum bir şey yok, Ali örf ve adetlerimizi unutmuş, okumakla kendini bir şey zannediyor…

Ali öfkeli bir halde odasına geçip birkaç pırtısını çantasına yerleştirirken, Emine teyze görür:

Ali oğlum neden çantanı hazırlıyorsun? 


Devamı yarın...

( O, Tam Bir Anaydı Sayfa 5 başlıklı yazı kadriye xoda tarafından 10.08.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.