Bir b/ölü aşkın ikiye tekabül ettiği yastayım yaşındayım da babamın ölümle buluşan bedeninden geride kalan hüznün ve yakarışını yasını tuttuğum kadar cenk ettiğim bir mekânda örselenmiş yüreğimden ne varsa arda kalan peşini topladığım duygularla örülü şiir mezarlığında kimsesizliğimi sonlandırmanın da müjdesini verirken kader.

Ilık bir beden.

Ilıman bir mevsim.

Meylettiğim varlığın hiçlik dokusunda saklı asaletin dokunulmazlığı kadar d/okunaklı iken el yazım ve yazgım.

Bir minvalde örtüştüğüm kendim ve kimliğim.

Bozguna uğrayan duyguların tekbir getiren iç sesi ve yazdıklarımın güneş gibi doğduğu gecenin kerameti hüznün bereketi ve ihlasla koştuğum dik bir yokuşta diklenen acılara baş eğmediğim kadar yalnızlığımın da muştalandığı bir eşikte asılı kaldığım kadar da Araf’ın beşiğinde bir algı yanılsaması belki de hür kılındığım haz duyduğum yazma aşkında saklı bir teselli nasıl ki ansızın tecelli etmekte.

Duyguların ümmeti aşkın lahzası.

Bir içimlik günün ve ömrün boyumu aşan dalgası.

Huzurun sesi yarınların çağrısı atıfta bulunduğum içimden yükselen ateşin yansıması olsa olsa sözcüklere peşkeş çektiğim sevginin, umudun dinmeyen tesiri.

Rengine müptelayım yalnızlığın sarkıtında saklı gaipten gelen bir damlayım mademki özlemdir sarnıcım mademki hüzün yüklü serkeş bir heceyim varsa yoksa Aşk’ın ümmeti göğün tebessüm ettiği yerkürenin de müdavimi.

Gönül kıtam.

Yürek coğrafyam.

Yâdım nasıl ki dün yandığım kadar yazdığım.

Azığım nasıl ki hayal gerçekleştiğine dair bir servettir haizi olduğum umudun sefasını sürdüğüm ayak izimden düşüp de yola parmak izim nasıl ki kalemim ve işte kale duvarlarında sağındaki solundaki surlarında şehrin şiirlerle eşleşen bir renk cümbüşü var olmanın hikmeti hiçliğinse sihrinde bir bilinmeze gark eden hayallerin nezdinde notalar misali uçuştuğum gamın da sadık anahtarı nasıl ki solumda saklı sevginin anahtarı.

Mürüvvetini gördüm içimdeki çocuğun:

Önce debelendi sonra da çıktığı dik yokuşu…

Elbet kabullenendi Tanrı nasıl ki ruh zimmetliydi aşka nasıl ki taşkındı ruh bedeninden taştığı kadar bentleri aça aça tüketti nefesini ve yok etti delişmen nefsini.

Sözcükler bazen yeknesak.

İmgeler kazan kaldırırken kalem de arz ederken ve işte şiirler biteviye duman tüten bacadan ve işte hikâyeler olmadığı kadar sıradan sıra dışı bir umut sınırsız bir sevgi ve özlem baş veren yüreğinden göğün tebessümü adeta yerkürenin çekimine yenik düşen bir taş gibi de şairin yüreğine oturan ve o sevda ki: taçlandığı kadar varlığı taş üstünde taş kalmayana değin de taşlandığı.

Münferit heceler var kilit noktası evrenin.

Muadili olduğu bir hazine ki haznesinden yüreğinin sökün eder heceler.

Mevsim bazen kaçkın.

Mevsim bazen şaibeli.

Mevsim aslında tek tanık şairin de elinden tuttu mu yüce Rabbi.

Elbet solan güller solan ışıklar sönen balonlar.

Masal kahramanı o prensesi sadece sözcükler yuhalar.

Islık çalan yüreği hayta rüzgârın dengi nasıl ki şair ve şiir.

Iskaladığı kadar mutluluğu değmez mi uğrunda cenk etmeye mademki ömür geçkin mademki buğrası sözcüklerin geçersiz mademki sürgün edilmiş yüreğin nemidir yağan rahmetin peşinde ve aşkın da ayak izinde en çok da parmak izi kalem iken şairin devasa bir umuda kucak açan yarınların hikmeti.

Rengi yok dişi yok düşü yok kimi sözcüğün vatanı yok ta ki şairin ruhuna konana değin göçmen kuşların kanatlarında taşıdıkları kelimelerin ilk ve son durağı iken iklimin seyrüseferinde ikiletmeden seven, yazan şairin kâh dizlerinde kâh dizelerinde olmasa da takati kuşpalazı geçiren şehrin kıvancı şiirin de kollarının sıvandığı tasası derdi dünde kalan soytarı bir hayalin şiirle eşleştiği o kalıcı izinde tefe konsa da hayaller şairin asla t/av olmadığı kadar hayatın geçici nimetlerine bir an dahi öykünmediği kadar var da havası batsın gecenin varsın hava alsın sözcüklerin suretinde saklı siması ve seması ve sedası eş düşmüş bir kere şehir şairin kelebek kanatlarına konan imgelerin ve hayallerin başkaldırısında tutuklu kalan gülüm/semenin diğer adı iken sevgi ve şiir…

Renkler öykücü.

Duygular ölümsüz.

Şiirler belki de yalancı.

Şair hepten üzgün ve geçkin hüznüne söz geçiremediği kadar buyruk verdiği kaleminde yeniden doğduğu kadar doğurduğu kelebek ömürlü şiirlerine duacı.

Tanzim edilmiş bir kere hayat.

Bayat ekmek tadında bulduğu şükrü sevdiği kadar nimeti asla da açık vermezken acılarında içinde açılası o devasa lalenin nazarında çiçeklerin konduğu bir sürahi su ile yıkadığı kalemi yakınmadan yaşadığı kadar da tek serveti iken sevgi.

Ne hükümran.

Ne kadı kızı.

Ne de ıssızdır yüreği.

Bazen sıradan.

Genelde kalburüstü duyguların geçtiği yoldan başkasına sapmadığı kadar şair…

Ve işte öykündüğü o zirve duyguların hicretinde aşkın albenisinde çakmak çakmak gözlerinde okunur şehrin sureti, yedi tepesi ve surlarına kondurduğu sırları serleri en çok da sular seller gibi sevip şiir diye ruhunu, yüreğini apaçık kâğıda serdiği.

Göğün kırık tamburu.

Şairin kırgın yüreği.

Evrenin zaafı.

Şiirin zarafeti.

Şairin kolluk kuvveti iken de kalemi.

Kamburu dünün yâdı ömrün bedenden ayrı tavaf ettiği kâinatın her çağrısında dinerken ağrısı ve işte şiirler tüysıklet bir vicdana yataklık yaparken en sevdiği kuş tüyü vicdanında yaşadığı geceler kadar yaşatılan gerçekler ve başını alıp da gidemezken kendinden şiirlerin götürüp getirdiği yolun kavislerinde ruhun akislerinde yüreğin de zevcesi iken bir şiir daha kuma geldi yüreğinde saklı yazdığı hikâyelerine.

Evladiyelik bir gülüm/seme zikrettiği kalemin ve yüreğin fikrine sadık bir zümre iken şairin yüreğinin sözlüğü ve alfabesi asla da tezat olmadığı kadar evrenin sağduyusunda saklı bir kelebek gibi konup da her çiçeğe sonlanmaksa mizacı son durağa geldiği kadar yeniden doğmanın öyküsünü yazdı yazalı şiirlerinde yazgısını kabullenebilmenin de d/okunuşunda saklı elbet güncesi şiir güftesi ömür bestesi saklı tuttuğu kadar evrenin merkezi iken sonlanmak bilmeyen o deruni sevgi.

 

 

 


( Babamın Öldüğü Yaştayım... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 18.12.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.