Yalıtılmış bir tanrıya mahal veren
sırlarla örülü evren: ruhun hörgücünde de saklı gizem telaffuz edilesi bir
aşkın idam sehpasında devrilen şişeler gibi yıkılan putlar kırılan potlar gibi
nasıl da şaibeli gezegen…
Aşkın b/atağında
Yalnızlığınsa kursağında
Takılı haram bir lokmadan hallice
değil elbet
Gizin veryansın ettiği tüten
bacasında
Şehir vapurunun güvertesine
Yaslanmış ölü martının nezdinde
Kapışan iblis ve zalim varsa yoksa
mazlumun peşinde…
Refüze edilmiş bir tanı bir tını
Bodoslama sevdiğim, bir yılkı atı
Gibi de gemlemekten men ettiğim
kendimi
Kederimin güftesi iken aşk
Kaderimin da bestesi iken sessizlik
Ve saf halim ve dünyam
Saf tuttuğum safiyet ve mazlumun
yüreğine ekili
Bir tohum iken umut
Çocuk olmanın sekteye vurulduğu
Sakata gelmişken insanlık ve kâinat
Ve işte seken o kör kurşun yüreğimin
Kâh vurulduğu
Kâh sürgün edildiği
Kanayan coğrafyaların ve mazlumun da
almışken ahını
Zalim ve ahvali
Tebessümlerin söndüğü
Aşkın kıyıldığı
Yaslandığı göğün başını Rabbine
Yanan yerkürenin de tozunu dumana
katan bir yılkı atı
Mahiyetinde bindiğim kadar üstüne
yalnızlık denen
O ağır romanın
Ön sözü olmaya aday bir ölüm bir
dilek
Dikili ağacım olmasa da bağladığım
çaputlar
Ruhumun mendireğine
Ve de kendimi mutluluktan ve aşktan
men etmişken
Mahal verdiğim o zincirleme kazaya
Nüksettiğinde gün ışığı
Geceyi kürediğim şafağı
Atan şafağımda saklı iken gizem ve
tehlike
Tehir ettiğim yine kendim
Üstüne ant içtiğim
Kutsal Kitabım
İçin için içtiğim zemzem suyu
Zanların uçuştuğu ne ki
Zemheride üşüyen ölen çocukların
Sonlanmış hayatlarına sebebiyet veren
Yandaş ve kancık gölgeler
Kardığım kadar duyguları esen rüzgâr
Ve idame ettiğim ömür
Nice dua nice sure
Suretlerin yansıttığı nefreti kini ve
kibri
Lanetleyecek olan nasıl ki Tanrı
Yaşasın cehennem telaffuz etmekten
men ettiğim kadar
Kendimi
Bedduadan lanet yağsın zalimin
üstüne…