Temkinli bir yalanım ben yalanlardan
örülü insan izleklerinde saklı mühürlü yüreğimle yamadığım şiirlerden ve
yazılardan da alamazken kendimi…
Azadesiyim ölümün bazen bir zambak
bazen zafer kazandığım ulu orta toprakta saklı iken diğer yanım…
Yâdım dün.
Dünüm şüheda.
Meddücezri sözcüklerin ve ceplerimde
saklı cefa.
Ve kalemim bir kale misali içine
sığdığım yetmedi haiz olmadığım mahlasın süklüm püklüm gölgesi belki de bir
sevgi arsızı sözcüklerle yaşadığım aşkın bekası elbet ilham perimde saklı
kalemin hani olur da ansızın v/edası.
İklimler mütereddit.
Sözcükler cebbar.
Asası yüreğin iklimlere sadık bir
Bedevi.
Asrın yalanı aşkın ikamesi.
Arşı alaya çıkan bir hüzün ki:
Beşik kertmesi sözcüklerin cilvesi…
Azat edemediğim bir veryansın saklı
içimde.
Azık bildiğim azıcık da olsa
mutluluktan nasiplendiğim ve ivedilikle göç ettiğim mezarım diklemesine mezar
taşım direttiğim umut direncim içimde saklı dirayetimse ufuk medarı iftarı
göğün kodaman bir bulut içine sığamadığım bazen kürediğim bir yenilgi genelde
kendime küstüğüm ve tek servetim tek hazinem inanç ve sevgi ve umudun bileşkesi
hatırı sayılır bir coğrafya bazen susa kaldığım bazen su gibi seller gibi
aktığım dünün meşrebi ise bir kaygı andan firar etmenin de meali iken yazgıma
razı kaleminse ‘’yaz’’ emri…
Ey, sevgili ruhum.
Ey, geçkin kalbim.
Ey, sefil bedenim.
Ey, belleğim.
Ey, alt bilincim.
Ey yücelerin yücesi ulu Rabbim…
Mademki meylettim ben yarına mademki tescil
ettim içimdeki rüzgârı mademki kuyruğum koptu nasıl ki evrenin kuyruklu yıldızı
semanın da veryansını iken boğuk sesinde gecenin ilham perim beni kalbimden
vurdu.
Vurdumduymaz ahvalim…
Ey, sevgili eşrafım.
Ey, mütereddit aşkın dik ve kalın
duvarları.
Ben ki…
Nazenin.
Ben ki: seyirlik değil bir ömürlük.
Ben ki seyyah yüreğin coşkusu.
Ben ki sadaka misali dağıttığım
selamım karşılık bulmasa da yola devam ettiğim ve dinmeyen yankısı sessizliğin
kilit noktam aşk Ümmeti sevdanın ve uhrevi yalnızlığım bir sıkımlık canı var
iken kalemin yaza yaza dağlar aştığım ve yaza yaza yazgıma nazire ettiğim ve yaza
yaza günü gece bildiğim ve yaza yaza tozuttuğum…
Ah, dünüm: hani, hani tozu dumana
kattığım.
Ütülediğim buruşuk ruhum.
Ötenazi yaptığım yaşayan ölülerden
ibaret iken dostluk makamından firar eden sözüm ona dostlarım infilak eden bir
hare ki ya da bir hane hatmettiğim kitaplardan örülü mabedimi saklı tutan ve
kutsayan Rabbime aralıksız şükrettiğim.
Benim bir gönül rotam var ki…
Gönülsüz gelmişsem dünyaya ne gam!
Uykuda sayıkladığım değil uyruğumla
ve hüzün ırkında teselli bulduğum.
Bazense bir tantana dünyanın
gidişatına dur diyemediğim lakin vurgun yediğim ve yüreğimden vurulduğum
kayrasında bir sözcüğün hecelemeye doyamadığım o tek hecenin firakı ve firarı
rüştünü ispatlamış olsam ne ki acımın ve dinmek bilmeyen sızımın daimi
yolculuğunda sabırla aştığım şükürle yaşadığım yâd ellerde solan bir çiçek gibi
ruhumun da amblemi iken Gül.
Her halükarda solabilirdim lakin ben
henüz açmadım.
Goncamın tahayyülü iken özlemin de
tefrikası ve sular seller gibi duyumsamanın rotası elbette kalem ile mazharı
olduğum kâinatın büyüleyici varlığında aşk ile yürüdüğüm Hakkın yolu ve aşk ile
çıktığım basamakları hidayetin…
Bir nebze de olsa payım varsa başım
gözüm üstüne sevmekten kim usanır şarkının da deminde derlediğim bir günce
misali kelebek mizaçlı şiirlerimden ve yazılarımdan arda kalan zamanda
aralıksız umut ediyor olabilmenin de sağduyusu iken solumdaki gamlı notaların
kapısını açan illa ki Sol anahtarı bazen sağdıcım bazen sarkacım ve dinmek
bilmeyen nazım niyazım ki şükürler olsun yüce Rabbime…